"Çok da farklı bir hikayemiz yok. "
Kaşlarımı çattım.
"Bakma öyle, üniversiteden arkadaşız işte. "
Beklentim neydi bilmiyorum ama Seokjin'le üniversiteden arkadaş olmalarını garipsemiştim. Olayları gözümde büyütüyordum. Bakışlarım daldığında dudağıma değen ekmek parçasıyla istemsizce uzanıp ısırdığımda çiğnemeden farkına varmıştım yaptığımın. Gözlerimi kırpıştırdığımda bana gülümseyerek bakan yüzünü görmüştüm.
"Sence de çok uzun zamandır birbirimizi tanıyor gibi değil miyiz? "
Bilmiyordum. Omuz silktim.
"Neden konuşmuyorsun peki? "
Bakışlarımı masaya eğdim. Onu dinlemek istiyorum. Daha çok duymak, daha çok bilmek istiyorum.
"Sen konuşuyorsun işte. "
Kafamı meşgul etmek için çatalımı bir zeytine götürdüğümde bastırmamla fırlamış, nereye gittiğini takip bile edememiştim. Kahkahalarını duyduğumda kafama bir tane vurma isteğimi bastırarak ona baktım. Güzel görünüyordu. Ama benim bunu düşünmemem gerektiği gerçeği bütün hepsinin üstünü örtüyordu. Kahkahaları bittiğinde elime uzanıp çatalı ayırdı. O an elimin üzerinde parmaklarını gezdirmişti. Ürperdim.
"Çocuk gibisin. "
Kızmadan edememiştim.
"Öyle mi dersin? "
Tek kaşımı kaldırıp konuştuğumda o da bana bakmaya başlamıştı. Bir arada olduğumuzdan beri yüzünden eksilmeyen gülümsemesi tehlikeli bir sırıtmaya dönüşmüştü.
"Kanıtlamak ister gibisin. "
Bana doğru yaaklaştığında yüzüne boş bir ifadeyle baktım.
"Hayır. "
Tavrım karşısında kendini sandalyesine hızlıca bıraktığında söylendi.
"Hadi ama! Beni ne diye hep reddediyorsun ki? "
Bana az önce çocuk diyen o değilmiş gibi dudaklarını sarkıttı.
"Bence arada bir onaylanmayı, 'evet'ti hak ediyorum. "
Kafamı sağıma eğip yüzüne baktım.
"Bunu düşünürüz. Doydum ben. Kalkalım. "
Yüzü biraz asıldı.
"İlk bir kaç saatimizi harcadık desene. "
Bakışlarını bana çevirdi. Az önceki eğlenceli hava dağılmış, yerine ciddi bakışlar gelmişti.
"Benden gitmeye öyle heveslisin ki, gitmemen için yalvarmak zorunda kalacakmışım gibi hissediyorum. Ben sana sarılıp gitmemen için yalvaracağım ve sen beni itip arkana bile bakmayacaksın. "
Gelecekten bir sahne anlatır gibi konuşması beni korkutuyordu. Çünkü sanki olacakları biliyormuş gibi konuşuyordu. Ona karşı içinde oluşan merak ve hatta ufak ilgi de kendime onu üzmeyeceğime karşı güvenmemi sağlamıyordu. Üzmemek için uğraşabilirdim belki, yine de belirsizlik her yerdeydi.
"Gitmemeyi denerim. "
Ayağa kalktığımda o da kalkıp bana yaklaştı. Gitmek istemediğimi dolaylı yoldan dile getirmişken sessiz kalsa da yüz ifadeleri her şeyi anlatıyordu.
"Deneme, sadece gitme Hoseok. Gidersen arkanda bırakabileceğin birisi olmadığımı bil. Gidersen, gideceğim. "
Bana yaklaştığında hala sözlerini düşünüyordum. Yaptığı şeyleri takip edemeden hafifçe yüzüme vuran nefesi hissettim. Gözlerini gözlerimde hissettiğimde, kendimi onun gözlerinde gördüm. Derin bir nefesle dudaklarıma minik bir öpücük bıraktığında, yaptığı hafif dokunuş geldiği gibi gitmiş ve ben üzerine düşünemeden o konuşmuştu.
"Artık gitmenin sana bir seçenek olmaması için uğraşacağım. Benimlesin Hoseok. Bundan sonra, benimlesin. "
Ben olayların hızına ayak uyduramazken bir manolyanın umudu olmuştum. Onu yaşatmak için ondan mahrum olmaya katlanmam gerekecekti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eglaf
FanfictionEglaf (i.) Herhangi bir kelimenin yerine kullanılabilen, anlamı olmayan kelime.