"Bana bir aptal olduğumu söylemek ister misin? "
Karşımda bir o yana bir bu yana giden bedeni, Jungkook'un odasını tamamen kaplamış gibi dururken bana yer kalmamış gibi hissediyordum. Olduğum yerde biraz daha küçülürken birbirine kenetlediğim ellerimin birbiri arasında ufak bir savaş vardı. Kendi canımı yakıyordum.
"Konuşsana, Hoseok."
Gözlerimi kaldırıp gözlerine diktiğimde sinirini iliklerime kadar hissetmiştim.
"Neden konuşmuyorsun? Kirpiklerini izleyerek uyuduğum gece böyle değildin. "
Cümleleri o kadar can yakıcı olmasa da bakışları aksini söylüyordu, yapıyordu. Hızlı adımlarla karşıma geçip ellerini oturduğum deri koltuğun iki yanına koyduğunda tekrar ellerime bakmaya başladım.
"Önceki kadar büyük değil istediğim şey. Sadece ne kadar aptal olduğumu dile getir işte! İnsanlara inanmaya çalışmaya devam ettiğim için hakkımda ne düşündüğünü söyle. Bana bakınca gördüğün kim, söyle. "
Sesimi kaybetmiştim. Eliyle çenemi kaldırırken başıyla bana yaklaşmıştı.
"Bir insanın beni kabul etmesini beklediğim için, senin beni kabul etmeni beklediğim için ne kadar aptal olduğumu söyle. Bana bunun için içinden attığın kahkahaları söyle. Çünkü ben yoruldum. "
Çenemi bırakıp uzaklaştı. Ellerini saçlarına attığında sertçe sıkmıştı tutamlarını. Ellerine dokunup sakinleştirmek istedim onu, yüzüm yoktu.
"Az önce işinden olmana sebep olacağını bile umursamadan bir müşteriye kötü davrandın, nerede o sinirli halin? Bana karşı takındığın şu halinden ne anlamam gerek? "
Konuşmam gerekiyordu. Düşüncelerini susturmam gerekiyordu.
"Değilsin. "
Bakışlarını bana çevirdiğinde yavaşça ayaklandım. Gözlerimin önü kararsa da ona belli etmemeyi başarmıştım, şimdilik. Adımlarım ona dönükken konuştum.
"Ben bilmiyorum. İnsanları tanımıyorum ve onlara güvenmiyorum, Yoongi. Aptal olan benim. Hiçbir şey bilmeden, karşımdakini düşünmeden, kafamda aptal bir fayda-zarar terazisiyle yaşayan benim. "
Yandan bakışları önüne döndüğünde ellerini saçlarından çekip bütün bedenini çevirdi bana. Karşılıklı durmuş birbirimize bakıyorduk şimdi.
"Sana söyledim. Benim gibi bencil biri sana aradığın umudu sağlamaz dedim. Sen inanmayıp benden umut almak isterken içime ışıklar sızdırdığını fark etmedin. Bende hala umut yok, ben hala kötüyüm ama içimde yansıyan ışıklar bir cümbüş şimdi. Bu beni korkutuyor. "
Ellerinden biriyle dokundu koluma. Bakışları biraz yumuşa bile bu onun kırgınlığını saçmıştı sadece. Kötü hissediyordum. Önceleri hissetmeyeceğimi bilerek, belki hissetmemem gerektiğini bilerek kötü hissediyordum.
"Bende arama, lütfen. Ben senin için iyiyi değil kötüyü getireceğim. Işığı getiren adam kötüye çekilirse ben ne olurum? "
Hafifçe gülümsedi.
"Hala bencilsin. "
Gülümsedim.
"Kendimi saklmama yardım ediyor, bencilliği bırakamam. "
Gözleri anlamsız bakarken hafif bir mutluluk sesi çıkarmadan edemedim.
"Kendimi saklıyorum. Bencilliğimi görmek daha kolay. Her cümlemde beceriksizce seni korumaya çalıştığımı görmüyorsun böylece. "
Gözlerinin içinde parıltılar dans etmeye başladığında gülümsemem büyüdü. Bu his, yabancıydı ama güzeldi.
"Hoseok. "
Nefeslenircesine konuştuğunda başımı eğip yüüne baktım, gülümsemem gözlerimdeydi. Gözlerim gözlerindeydi.
"Sen ne güzel umutsun. "
İnanç ve umut diyerek hayatıma giren mavi saçlı adamdan hoşlandığımı kabul etmeye başladım. Her şeyi daha ışıklı yaptı bu düşünceler. Gözlerini daha güzel yaptı, dudaklarını daha güzel yaptı. Hepsinden farklıyken dokundu dudaklarımız. İçinde bolca gülümsemeyi sakladı. Mutluluğumuzu bölüşüp dudaklarımıza pay ettik. Ayrıldığımızda uzanıp elimi tuttu. İçime düşen bambaşka düşünceler ve bambaşka bir insan haline gelişim, nefeslerinin bile üzerimde yaptığı değişiklikler umrumda değildi o an. Sadece onun yanındayken umut olsam yeterdi. Ben sadece ona değişsem yeterdi. Ben yine aynı bencil ve kötü insandım, o ise kalbimdeki gerçeklikti.
"Artık benimlesin. "
Gözleri kısılana kadar gülümsediğinde onun da kalbindeki gerçeğe ulaştığımı fark ettim.
Mod ☝🏻
Ders çalışmam lazım,
Ben ne yapıyorum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eglaf
FanfictionEglaf (i.) Herhangi bir kelimenin yerine kullanılabilen, anlamı olmayan kelime.