22

147 22 15
                                    

Adımlarım tezgahın arkasında dönerken kafamı dolduran düşünceleri atmaya çalışıyordum. Uyuyamadığımı, uyuyamayacağımı bilerek çalışma günlerimin üst üste gelmesini istemiş, okula doğru düzgün uğramamıştım. Bar tezgahının arkasında yaşıyor gibiydim. Gündüzleri burayı temizlemeye çalışırken saati öğlen ediyor, ölmemek için bir şeyler yemeye çıkıp bir kaç nefeslik dolaştıktan sonra buraya dönüyordum. Tabi bir de Mickey'e bakmak ve üstümü değiştirmek için eve uğradığım bir kaç saatlik boşluklar vardı ama onda da genellikle havayı, yeri veya evimi düşünüyordum. Kısacası kafamı dolu tutuyor, onu uzaklaştırıyordum.

Gelmemişti. O günden beri gelmemişti. Gelmesini beklemediğimi söylemek düpedüz bir yalan olurdu ama bu beklenti tamamen umuda bağlıydı. Gelmeyeceğini biliyordum. İçime bıraktığı tohumların umudu geri çağırmasının getirdiği düşünceler yüzünden ona kızdım. Yaptığım bütün hatalar için onu suçlamak, iyi şeyler için nedenim yapmak kolaydı.

Gözlerimin önünde sallanan ufak ellerle gözlerimi kırpıştırdım. Kendimi ne kadar meşgul edersem edeyim yine aklımda beliriyordu. Onu düşünmek istemiyordum, eskisi gibi devam etmek istiyordum yaptığım bütün işlerime. Ama bu ona müsade etmiyor gibiydi.

"Hyung, dalgınsın. "

Bu süreçte patronla anlayamadığım, anlamaya çalışmadığım bir ilişki geliştiren Jimin'in endişeli sesini duyduğumda ona dönüp boş bir gülümseme verdim.

"Yorgunum. "

Başını iki yana salladığında ben de dikkatimi toparlamıştım.

"Beş gündür kendini öldürmeye çalışıyor gibisin zaten. Bu halde olman çok normal. Hadi içeriye git de hazırlan. Sonda da biraz dinlen lütfen, burayı ben hazırlarım. "

İstemsizce onayladım. Jungkook beşten fazla arka arkaya çalışma günü almama izin vermemişti. Bugün sondu. Pazar günümü uyuyarak geçirecek ve iki günlük iznimde okula geri dönecektim. Ellerimin arasında bir sürü düğüm tutuyor gibiydim, hangi birini çözeceğimi şaşırmışken bir süreliğine ipi kesmeye karar vermiştim. Bu beş gün o kesiklikte sallandıktan sonta başlıyordum işte. Yarından itibaren yeni düğümler olacaktı ve ben daha önce yaptığımdan farklı olarak, kaçmayı değil onları çözmeye çalışmayı planlıyordum. Düşünceler arasında kaybolmamaya çalışırken ulaştığım giyinme odasında dolabına yaklaştım. Namjoon ile konuşmam lazımdı, yaptığı saçmalıklardan haberim olduğunu bildiğini düşünüyordum. Zekiydi, bunu gözünden kaçırmazdı. Seokjin ile konuşmam lazımdı, en son üç gün önce görüşmüştük ve Namjoon olayı yüzünden kafası hayli dağınıktı. Mickey için daha iyi bir sahip olmalıydım, beni özlüyordu. Asla çözemeyeceğim büyük düğüm ise Yoongi'ydi. Bir şekilde beni çekiyor ve peşinde sürüklüyordu. Anlamıyor, anlayamıyordum. Bu da beni korkutuyordu. Korkumun önüne geçemediğim durumlardan kaçarken daha beterinin içinde bulmuştum kendimi. Asıl farklı olansa korkunun büyüklüğü değil, içimdeki bu korkuyla dans etme dürtüsüydü. Üzerimdeki tişörtü çıkardığımda başım haffçe dönmüştü. Dolabıma tutunduğumda arkamdan kapının kapanma sesini duymuş ve hızlıca oraya dönmüştüm. Ses yoktu, birileri yoktu. Aklımın bana oyunlar oynamayı sevdiğinden neredeyse emindim, bu da bana olabilecek en kısa zamanda iyi bir gece uykusu çekmem gerektiğini hatırlatıyordu. Başımı tutarak önüme döndüğümde görüntüm netleşmeye başlamıştı. Bunu fırsat bilerek yeni tişörtümü üzerime geçirip önlüğümü belime bağlamak için kaldırdım. Garip bir ürperti vardı içimde. Uykusuzluğuma vererek hızlıca işimi bitirip dışarı çıktım. Kapıyı kapatıp önüme döndüğümde patronun sandalyelerde oturduğunu gördüm. Siyahlaşmış bakışlarıyla Jimin'i izlemesine bakılırsa burada olması pek şaşırtıcı değildi. O tarafa yaklaşırken yanına gelen çalışanı dinleyerek ayaklanan patronla göz göze gelmiş kısa bir selamlaşma yaşamıştık.

"Hoseok, üç gün sonra sağlıklı bir şekilde görmek istiyorum seni. "

Başımla kısa bir onaylama verirken sözlerime de döktüm bunu.

"Merak etme, Jungkook. "

O da beni onayladıktan sonra Jimin'in yanına ilerledi. Karşılaşacağım manzarayı az çok tahmin ettiğimden onlardan tarafa bakmadan tezgaha ilerledim. Saatimi kontrol ederken açılışa az kaldığını fark etmemle biraz geri çekilip dinlenebileceğim bir köşe buldum kendime.

Işıkların rengi değişip şarkılar sırasıyla çalınmaya başlayana kadar boş bakışlarla etrafı izlemiş ve biraz uyuklamıştım. Ortam hareketlenmeye başladığında kendimi gizlediğim köşeden çıkıp tezgaha yaklaştım. Müşteriler ardı ardına gelirken gözlerimin acısına katlanmaya çalışıyordum. Tatile gireceğimin bilincindeymiş gibi kendini bırakmak isteyen vücudum sinirlenmeme sebep oluyordu ve bu gerginlik yüzüme yansadığından olsa gerek bugün benimle uğraşan pek müşteri yoktu. Belki de gözlerimin altındaki siyahlık onları korkutuyordu, umursamadım. Yeni gelen müşteriye döndüğümde ayak parmaklarımdan saç uçlarıma ulaşan titremeyle sinirime sahip olmaya çalışarak oraya adımladım.

"Şuan sana zarar veremeyecek durumda olduğum için şanslısın. Burada ne arıyorsun? "

Bakışlarını ellerine indirmiş mahçup duran beden beni daha da sinirlendirirken ona yaklaştım.

"Sana söylüyorum, Namjoon. "

Bakışları beni bulduğunda bakışlarına anlam yükleyemiyordum.

"Özür dilemek istiyorum. "

Sinirle gülmeme engel olamadım.

"Benden özür dilemeyeceksin, Seokjin bunu hak etmiyor. Yaptığın saçmalık neydi, neyin peşindesin bilmiyorum ama onun canını yakma. "

Gözlerime bakarken bir şeyler arıyor gibiydi.

"Ona neden bu kadar değer veriyorsun? "

Kaşlarımı çattım.

"Arkadaşım, sence? "

Karşımda soğuk bir şekilde güldüğünde tezgahın üstündeki ellerimi yumruk yaptım.

"Öyle değildi. "

Yumruklarımdan birini tezgaha vurmadan edemedim. Ne saçmalıyordu, bilmiyordum. Elimin acısı umrunda değildi.

"Aklında ne varsa dolandırmadan söyle."

"Ona karşı olan tavrın öyle değildi! Hislerimi konuşmayacağım ama tavırların kalbimi kızdıracak kadardı işte! "

Kendime engel olamayıp yakalarından tuttum. Üst bedenini kendime çektiğimde sinirimi nereden çıkaracağımı şaşırmıştım.

"Beni sınama! Sana hiçbir şey kanıtlayacak değilim. Canımı sıkma, arkadaşımın canını sıkma yeter! "

Yakasını sertçe savurduğumda az önce tezgaha vurduğum yumruğa dolanan tanıdık el ile gözlerimi ona çevirdim.

Gelmişti.

Selamlar,
Bölüm atamadığım süreçte okunma sayıları almış başını gitmiş, çok teşekkürler.
Azıcık boşluk bulunca da bölüm yazayım dedim. Elimden geldiğince yazmak istiyorum ama okul yüzünden mümkün olmuyor. Tatile az kaldı, buralara döneceğim.
Tekrar teşekkürler.

EglafHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin