24

111 17 8
                                    

Birbirimize bakmaya devam ederken ve belki devam edecekken, açılan kapı sesiyle bakışlarım oraya kaydı. Sinirli olduğu bakışlarından belli olan Jungkook hızlı adımlarla içeri girdi.

"Bölüyorum, üzgünüm. "

Üzgün olmadığı her halinden belliydi ama vücudumu Yoongi'den daha uzağa çekmek dışında bir şey yapmadım.

"Hoseok, bir uyarı veriyorum. Bu seferlik yok sayacağım. Tamamen uzun süredir çalışanım olduğun için. Bir ikincisi yaşanmayacak. Müşterilerle, arkadaşın bile olsa, mesafeni koruyacak ve şiddete asla başvurmayacaksın. Boşuna koruma bulundurmuyorum burada. "

Başımı onaylamak için salladım ama yetersiz geldiği için ekledim.

"Haklısın, dikkat edeceğim. "

O an kolumda bir el hissettim. Sağımdaki Yoongi konuştu.

"Ona yüklenme bakalım. Bir süredir hiç izin almadan çalıştığını biliyorum. Canını daha fazla sıkma. "

Bakışları yumuşayan ve sevgi ile dolan Jungkook kafamı karıştırmıştı. Yine de ciddiyetini korumaya çalışıyor gibi görünüyordu.

"Hyung! Çalışanlarımın yanında böyle yapmamalısın. "

Şaşkındım. Yoongi çevremdeki herkesi nasıl bu kadar yakından tanıyabilirdi?

"Hoseok yabancı sayılmaz. Otoriteni sarsabilirim, bunu da sorun etmem biliyorsun. Şimdi biz çıkıyoruz. "

Jungkook onayladı. Ben ise sonunda şaşkınlığımı dağıtmış ve konuşmuştum.

"Mesaim bitmedi. Bitmeden çıkmayacağım. "

Kolumdaki eli ile beni kendine çeviren Yoongi'ye baktım.

"Saçmalama Hoseok ne mesaisi? Uykusuzluktan düşecek gibi görünüyorsun. "

Omuz silktim.

"İyiyim, Jimin tek başına halledemez. Beklemek istemiyorsan gidebilirsin. "

Adımlarımı çoktan odanın dışına yönlendirmişken arkamdan gelen adımlarını duyuyordum.

"Bir kere laf dinlesen olmaz mı? "

Kapıdan çıkmadan önce tekrar omuz silktim.

"O zaman eğlenceli olmuyor. "

Yerime döndüğümde Jimin'in başı çoktan kalabalıklaşmıştı. Tecrübesizdi ve işleri batırma ihtimali yüksekti. Endişelendiğinde de gereğinden fazla tatlı bir şekilde her şeyi birbirine karıştırıyor, özür dilediğinde ise bir şey diyemiyordum. Burada kalmam benim de yararıma olacaktı. Diğer yandan siparişlerle ilgilenmeye başladığımda rahatlamış ve bana bir gülümseme verip diğer müşterilerle ilgilenmeye devam etmişti. Gözlerim hala yanıyor ve bu durum canımı sıkıyordu ama odaklanmaya çalıştım.

İlgilendiğim müşteri sayısını unutmuşken bu süreç boyunca kenarda oturmuş sırasını bekleyen Yoongi kalabalığın dağılmasını fırsat bilip elini kaldırmıştı.

"Hey! Barmen, bana da bir içki ver! "

Başımı onaylamazca iki yana salladım. Kalım dipli bir bardağa viski doldurup önüne ittim.

"İç ve sesini çıkarma lütfen. Başım yeterince kalabalık. "

Gülümsedi.

"Oh, dikkatin dağılmış gibi. "

Yüzüne yaklaştım istemsizce.

"Aslında iyi gidiyorum. "

O da bana karşılık verirken flörtleşmemizi bozmadım.

"Peki o zaman barmen, kolay gelsin. "

Yüzündeki gülümsemeyi bozmadan bardığı dişlerine yaklaştırdı. İçkisini yudumlarken ben de işimin başına dönmüştüm. Jimin ile birbirimize çarpmadan hareket etmeye çalıştığımız bir sürenin sonunda kalabalık sakinleşmiş, sahneye yaklaşmıştı. Seokjin sahneye çıkmak üzereydi. Rahat bir nefes aldım. Gözlerimin kızardığından emindim. Başım da dönüyordu. Kendime gelmek için biraz uzaklaşman gerekiyordu yoksa adımlarım ve ellerim birbirine karışabilecekmiş gibi hissediyordum. Jimin'e arka tarafı işaret edip onay aldıktan sonra hızlıca kapıdan geçtim. Başımın dönmesi arttığında yan tarafımdaki dolaba tutunmuş derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışmaya başlamıştım. Biraz daha iyi hissettiğim anda kapının sesini duydum.

"Beni görmezden geliyorsun. "

Gülümsedim zayıfça. Ama arkam dönük olduğu için muhtemelen çökmüş sırtımı, derin nefeslerimle hareketlenen vücudumu ve dolaptan destek alan titreyen kolumu görüyordu sadece. Hızlı adım seslerini duydum sonra. Boştaki koluma dolandı, önüme geçip gözlerime bakarak konuştu Yoongi.

"Hey, iyi misin? "

Tekrar gülümsedim.

"İyiyim. "

Kaşlarını çatmıştı.

"Merak etme, yürüyebilirim. "

Bu onun endişesini dindirmemiş olacak ki kaşları düzelmedi.

"Benimle boş yere inatlaşacağına evime gelip benimle uyuyabilirdin. Gerçekten, ne diye aptallık yapıyorsun? "

Kendimi daha iyi hissettiğimi fark ettiğimde kolumu yasladığım dolaptan ayırdım. Omuz silktim.

"Mesaim bitsin, benim evime gideriz. "

Bu sefer kaşları havaya kalkmıştı.

"Şaşırtıyorsun Hoseok. "

Güldüm.

"Fazla alışma, sadece yorgunum ve kendi yatağımı istiyorum. "

Gülümsedi. Benimkinin aksine daha gerçek hissettiriyordu.

"Yorgun olmandan nefret etmesem, mutlu olacağım. Otur burada biraz su getireceğim sana. "

Başımı onaylamak için salladığımda benden uzaklaşmış ve odadan çıkmıştı.

Üç bin yıl oldu. Üçüncü sınıf fazla zor, kafam her yerde. Bu süre içerisinde fazlaca okuyan oldu, teşekkür ederim. Elimden geldiğince bir şeyler yazmaya çalışacağım. Umarım beğenmişsinizdir.

EglafHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin