Kalabalığın baskısına karşı koyamayıp sahneye adım attığımda adımı bağıran insanları duymuştum ve bu ürkütücüydü.
"Seni öldüreceğim. "
Dişlerimin arasından konuşmama karşın Seokjin'in yaptığı tek şey masumca gülümsemek olmuştu. Mikrafonu uzaklaştırdıktan sonra kulağıma yaklaşıp konuştu.
"Seni yönlendirdiğim zaman çevirdiğim tarafa bak. Orada beyaz gömlekli bir adam var. Saçları gri ve geriye taranmış. Kim olduğunu tahmin etmişsindir. Onun yanında olacağım. "
Derin bir nefes aldım.
"Bunun için beni buraya çıkarmana gerek yoktu. "
Benden uzaklaşıp yeniden gülümsedi.
"Canın sıkkın gibiydi. Eğlen işte. "
Bakışları beni geçip kalabalığa döndüğünde bağırdı.
"Müzik! "
Onu dinlemeye karar verdim. Bir süredir kendimde değil gibiydim ve bir aptal gibi davranıyordum. Eski ben olmanın vakti gelmişti. Gözlerimi kapatıp sesleri ve melodiyi hissetmek için kendime kısa bir zaman tanıdım. Sonrasında vücudum alıştığı işi yapmaya başladı. Dans ettim. Kollarım ve bacaklarım bana ait değilmiş gibi hareket ederken sakinlemiş ve özgür hissediyordum. Kalabalıktakilern istedikleri şeyin bu olmadığını bildiğimden hareketlerime katarak önlüğümü çözmüştüm. Onlar için yeterli gelmeyecekti belki ama fazlasını yapacak gibi hissetmiyordum. Uzun düşünceşeri kafamdan atarak önlüğümü başımın üstünde salladığımda kalabalık bağırmaya başlamıştı ve bu yüzümde bir gülümsemeye sebep olmuştu. Buydu işte. Mutluluk buradaydı. Benim için bağıran insanlar vardı, isteniyor, merak ediliyor ve tehlikeli bulunduğumdan emin oluyordum. Seokjin beni önüne katıp arkama yanaştığında insanlar daha fazla bağırmaya devam etti. Bir elini belime koyup arkama yaklaştığında yanlış anlaşılması çok muhtemel bir durumdaydık. Onun da istediğinin bu olduğunu bildiğimden yalancı tavırlarına uyum sağladım. Bizi izleyenlerin açısından durum farklı görünüyor olsa da Seokjin bana, belimdeki eli dışında, temas etmiyordu. Sadece yönümü çevirdi ve ben de bakışlarımı localarda dolaştırdım. Söylediği tarifi aradığımda gözlerim sinir dolu bir çift göz ile keşişti. Gözlerinden akan sinir, tanıdıklık ve yakalanmasının verdiği endişeyle birleştiğinde hareketlerim istemsizce dururken ismini fısıldadım.
"Namjoon? "
*
Seokjin'e bir şey belli etmeden aramızda soğuk rüzgarların estiği arkadaşımın yanına gitmesini izlemiştim. Yeri ve zamanı olmadığı için susmuştum ama bu Namjoon'la bu konuyu konuşmayacağım anlamına gelmiyordu. Onunla konuştuktan sonra da Seokjin'e durumu açıklayacaktım. Ondan gizleyecek bir şeyim yoktu.
"Suratında öyle bir gülümseme görmek için illa dans etmen mi gerekiyor yoksa benim elimden bir şey gelir mi? "
Elimdeki bardakları gelişi güzel temizleyip bir yandan düşünürken uzun zamandır duymadığım ses kulaklarıma dolunca arkamı döndüğüm tezgaha çevirdim vücudumu. Yoongi mavi ışıkların arasında mavi saçlarıyla oturuyordu. Saçlarının yeni haline bakmıştım bir süre. O ise ben onu izlerken konuşmaya devam etti.
"Gerçi o gülümsemeyi görmek için sahnede olup o hareketleri yapmanı herkesin izleyişini izlemeye değer mi, bilmiyorum. "
Kendi kendine konuşurken onun da bakışları üzerimde geziyordu. Minik bir gülümsemeyi dudaklarına misafir ettğinde devam etti.
"Sanırım bütün bunlara rağmen değer. "
Adımlarım ona yaklaştığında gülümsemesi büyüdü.
"Selam. "
Gözlerimi yüzünde dolaştırdım.
"Selam. "
Yüzünü bana yaklaştırdı.
"Sadece bir hafta oldu ama kaybettiğimi kabul etmeme rağmen, seni özledim. "
Gözlerimi ayaklarıma indirip başımı eğdim. Durdurmayacaktım merakımı artık.
"Yoongi. "
İsmini söylediğimde gözlerini yavaşça kapatıp bir süre öyle bekledi. Açtığında devamı için parıldayan küreleri önümdeydi.
"Sarhoş olmak ister misin? "
Ne derler? Sevgililer gününüz kutlu mu olsun derler? Hiç anlamıyorum bu günü ve mantığını ama bölüm atmak için güzel bir bahaneydi 😁 gidişat hakkında yorumlarınızı bekliyoruuum.
Mavi saçlı yağğğrim geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eglaf
FanfictionEglaf (i.) Herhangi bir kelimenin yerine kullanılabilen, anlamı olmayan kelime.