Yollar git git bitmezdi de varacağınız bir hedef varsa mesafeler tükenirdi. Her adım,her nefes,her emek sizi amacınıza ulaştırmak için harcanır ama sizi de harcardı. Bu bazen bir üniversite,bazen bir sevgili,bazen bir kariyer bazen de basit bir amaç. Özür dileriz, amacın basiti olmaz aslında. Eğer emek harcanıyorsa değerlidir. Belki başkaları için değil ama sizin için. Ve sizin için önemli olduktan sonra dünya için çöp olsa bile yaptığınız her şeye değer.
Emre ve Alp için de küçük bir çocuğu mutlu etmek amacı ile çıktıkları bu yolda attıkları her adım kıymetliydi. Dedik ya;savaşlar bile sadece bir çocuğun gülümsemesi için çıkmalıydı.
"Aslan Yuvası Kamp Alanı" tabelasını geçip girdikleri doğa harikası alanda arabayı park edip eşyaları yüklendikten sonra sessizce ilerlediler kamp yapacakları yere. Bir yerden sonra araçla girmek yasak olduğundan yavaş yavaş taşıyarak kurmuşlardı çadırı ve geri kalanları.
Çadırları 3 kişilikti. Ahmet Hoca anlaşılan oğlunu yalnız bırakmak istemediğinden böyle yapmıştı. Bu, iki genç için de sıkıntı değildi. Ki onlar da Yasin'in gece tek başına uyumasına razı olmazlardı. Çadırı kurup matı serdikten sonra kamp yatağı,termal battaniye ve yastıkları da koyup geri kalanları da düzenlemişlerdi.
"Bir şeyler yemeye ne dersiniz?"
Alp katlanır taburesinde otururken Yasin ve Emre'ye bakarak sordu. Saat 10 civarıydı ve daha hiçbir şey yememişlerdi. Küçük çocuk çok acıkmış olmalıydı.
"Olur,yiyelim."
Aslında kahvaltı alışkanlığı olmadığı için pek aç değildi ama Yasin'in yemesi gerektiğinden tamam demişti.
"Tamam o zaman,ben bakayım nelerimiz var. Ona göre hazırlayayım bir şeyler."
Alp yerinden kalkıp getirdikleri mutfak malzemelerinin bulunduğu katlanır masaya ilerlerken Emre arkasından sırıtarak baktı. Ulan bu çok şey gibi hissettirmişti,şey,şeyy... Şey işte ya... Aile gibi... Sanki Alp ve onun bir yuvası varmış da Yasin de çocuklarıymış gibi. Mümkün olmadığını biliyordu,mümkün olmasını da istemiyordu ama.... Ama'sını şimdilik o da bilmiyordu,sadece o anlık güzel hissettirmişti.
Peynir ve zeytini ayırıp çıkardığı küçük bir kaba salatalık ve domatesleri koyan adamı izlemeye devam etti. Onlar için bir şey yapıyor olmaktan zerre gocunuyor gibi durmuyordu ve bu reis için fazla mütevazı bir durumdu. Tabaklara zeytin,peynir koyduktan sonra arkasını dönen adamla göz göze gelmeyi de umursamadı. Onu izlerken yakalanmak sorun değildi çünkü bundan sonra daha çok böyle yakalanacak gibi duruyordu.
"Lan öyle boş boş bakacağına şu salatalık ve domatesleri yıka. Gelirken gördüm,ilerde bir çeşme var."
Hayranlık dolu bakışlarıyla da beraber yerinden kalkıp Alp'e ilerledi. Onun çatık kaşları muhtemelen Emre'nin bakışlarının anlamını çözmek içindi ama uzun adam gözleri dışına taşırmadığından duyguları yüzünde mimik dahi oynatmamıştı.
Kendinden kısa gencin elinden kabı alıp arkasını dönerken şunu düşünüyordu. Aile gibi demişti ya,işte tam bundan bahsediyordu. Sanki yuvalarında iş bölümü yapıyorlarmış gibi. Ne yalan söyleyelim,Alp'den de güzel baba olurmuş sanki. Biz demedik aslında Emre böyle düşündü. Alp,onlar için yiyecek bir şeyler hazırlamak için kalkarken düşündüğü tek şey bu olmuştu hatta.
Alp'e göstermediği mimikleri yanından uzaklaştıktan sonra kendini gösterirken kendini ota boka sevinen Pollyanna gibi hissetti. Ulan iyice yumuş yumuş,pofuduk bir ayıcığa dönüyordu. Adam sırf iki salatalık doğramakla aklına saçma saçma görüntüler sokmasına neden olmuştu. Ulan kendi evinin mutfağında,ona yemek hazırlayan bir Alp hayal etmek de neydi???
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
Short StoryTüm hayatını sahip olduğu fikirleriyle yaşayan bir adam ile hiçbir ideolojiye sahip olmayan adamın hikayesi... 10.12.2017~19. 11.2018