24.MEKTEBİN BACALARI

29.2K 1.5K 1.9K
                                    

Baharın gelişi neredeyse tüm milletlerce 21 Mart olarak kabul edilir.Nevruz, Türkler'de Göktürkler'in Ergenekon'dan çıkışı olarak bilinir ve bu yüzden baharın gelişi olarak kutlanır. Kürtler'de ise Newroz'un başka bir hikayesi vardır. Demirci Kawa Efsanesi.

Efsaneye göre bundan 2500 yıl önce Zuhak adında zalim bir Asurlu kralın egemenliği altında yaşar Demirci Kawa. Bu kralın her iki omzunda birer yılanı olduğu ve her gün Kürtler'den 2 iki genci saraydaki aşçılarına öldürtüp beyinlerini yılanlarına yedirdiği rivayet edilir. Bu, öylesine bir vahşettir ki baharın gelişini dahi engeller.

Yıllarca hem gençlerini kaybeden hem de baharı göremeyen halk sonunda zulümden bıkar. Armayel ve Gabrayel adında iki kardeş bir şeyler yapmaya karar verir ve saraya aşçı olarak girerler. Bu kardeşler her gün gelen iki gençten birini kaçırır diğerinin beyni ile koyun beynini karıştırıp öyle verirler yılanlara. Böylece her gün bir gencin hayatı kurtulmuş olur. İşte bu kaçan gençlerin şimdiki Kürtler'in atası olduğuna inanılır.

Kaçan gençler Demirci Kawa'nın yanında saklanır ve ondan eğitim alırlar. Uzun bir zamandan sonra bu gençlerden bir ordu oluşturur Kawa ve saraya saldırmaya karar verir. 20 Mart günü saraya girerler ve Kawa, kralı çekiç darbeleriyle öldürür. Kawa ve yanındakiler etraftaki tüm tepelere ateş yakar ve zaferi kutlarlar. Böylece Kürt halkı zalim kraldan kurtulur ve ertesi gün bahar gelmiş olur.

Nasıl ki her milletin baharının gelişi farklı bir efsaneye dayanırsa her insanın da baharı farklı sebeplerle gelir. Emre, fakülte kampüsünde yeni yeni açmaya başlamış kiraz ağaçlarının altında gezinirken kendi baharının bundan birkaç hafta önce geldiğini biliyordu. Kim ne derse desin, herkesin baharı kendineydi. Emre, kendi baharına ek bir de doğanın baharını yaşarken yaşadığı huzuru tarif edemezdi.

Toprak kokusu etrafını sarmış, güneş en naif ışıklarıyla yeryüzünü aydınlatırken ve ağaçlar yeşilin en güzel tonunu sergilerken gönlündeki hava durumunu gayet iyi yansıtıyorlardı. Tek tük insanın bulunduğu bahçede kot ceketinin cebine sakladığı elleri ve paçaları çamurlanmış kargo pantolonuyla gezinirken yüzünde son zamanlarda sürekli misafir ettiği gülümsemeyi de eksik etmemişti.

Güzel havanın tadına vara vara ilerlerken duyduğu ıslık sesiyle anlık duraksasa da devam etti yoluna. Islık sesi adımlarına eşlik ederken duyduğu melodiyi hemen tanımıştı. Mektebin Bacaları türküsünü her kim çalıyorsa gayet iyi çalıyordu. Merak edip de kimin çaldığına dönüp bakmadı ancak bir yerde ıslık kesilip yerini sözlerine bırakınca yüzündeki tebessüm büyüyüp arkasına dönmesine neden oldu.

"Kim yarimi sorarsa vay lele lele vay lele lele vay lele vay,
O'dur birincileri uy amman can kurban."

Alp, üzerine geçirdiği örgü hırka ve altındaki gömlek-süveter ile keten pantolon kombiniyle Emre'nin dudaklarındaki gülümsemenin bir benzeriyle genç adama bakıyordu. Aralarındaki bir karışlık mesafeye rağmen kokusunu Emre'ye duyuruyordu hem de.

"İnsanın yarinin okul birincisi olması ne kadar önemliyse artık uğruna türkü bile yakmışlar."

Emre'ye göre okul birincisi olmanın hiçbir önemi olmamıştı şimdiye kadar ama Alp'in onun için türkü söyleme aracı olduktan sonra ikinci bile olanı siksinlerdi.

"Ya da çok sevdiğinden birinciliği bahane etmiştir, sen ne diyorsun Alp'im?"

Alp, yavaş adımlarla aradaki mesafeyi kapatırken dünyanın merkezinin de kendisine yaklaştığına şahit oluyordu Emre.

"Mümkündür hocam."

Aradaki mesafe neredeyse sıfıra inerken aşık olduğu yüzü taradı. Birkaç haftada öğrendiği bir şey varsa o da ne olursa olsun bu yüze bakmaya doyamayacağıydı.

YAKAMOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin