NOT: Bölümü yazarken ilk kısımda bana ilham veren medyadaki müziği dinleyerek okumanızı tavsiye ederim❤
*******
Özlem... Gözlerden başlayıp yürekte biten bir yangın. Dünyayı saran bir hüzün, hüzne bulanmış bir umut. Sararan yaprak, batan güneş. Kurumuş okyanus, oksijensiz atmosfer. Özlem... Uçsuz bucaksız bir acı. Sadece özleyenin sonunu getiren bir mahvoluş.
Peki, neydi özlemin sebebi? Bazen yıllar, bazen aylar, bazen günler, bazen de saniyeler süren ayrılık. Belki ayrılık da değildi. Özlenen baktığı halde görmüyorsa yine özlerdi insan.
Emre ise göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede dahi özlerken Alp'ini yaklaşık bir aylık ayrılık tüm hücrelerinin acıyla, özlemle kavrulmasına neden olmuştu. Bu yüzden okul hayatı boyunca ilk kez yaz tatillerinden nefret ediyordu. Neyse ki şuursuz yangını bugün son bulacaktı. Alp geliyordu.
"Anne, ben çıkıyorum."
Elazığ, Sivrice'deki yazlık evin kapısında konversini giyerken seslendi annesine. Rojda Hanım, mutfak önlüğüne ellerini silerken teras olarak da kullanılan geniş girişe çıktı.
"Tamam, dikkatli kullan arabayı."
Bağcıklarını bağlamayı bitirdikten sonra kalktı ve annesinin yanağına hızlı bir öpücük kondurdu.
"Tamamdır, biz en geç bir buçuk saate burada oluruz."
Alp'i Elazığ havaalanından almaya gidiyordu. Bir hafta boyunca birlikte kalacaklardı. Ailesi de yanlarında olacaktı ama aklındaki plan için bu iyiydi. Annesine el sallayıp az sayıdaki basamaklardan atlayarak bahçeye indi. Ön bahçedeki geniş havuz kenarından geçip bodur ağaçları atlatıp iki arabalık park alanlarına vardı. Villanın bahçe girişinde bulunuyordu bu alan ve bir yazlık için idealdi. Çevrenin bakışlarından korunmayı sağlayan evin sınırlarındaki büyük ağaçların gölgesiyle sıcaktan korunan babasının jeepine bindi. Yavaşça manevra yapıp geri döndü ve büyük bahçe kapısından çıktı.
Yazlığın hemen karşısındaki büyük Hazar Gölü'nü sağına alırken evin yanındaki büfenin sahibi İbrahim Amca'ya selam verdi. Dedesi vefaat edene kadar yazın sadece küçük bir bölümünü burada geçirirken onu kaybettiklerinden beri tüm yazı bu villada geçiriyorlardı. Bu yüzden başta İbrahim Amca olmak üzere çoğu kişiyi tanıyorlardı.
Genişliğinin sonu görünen ama uzunluğu hakkında hiçbir fikrinizin bulunamayacağı göl boyunca ilerlerken aklı da kalbi de Alp'teydi. Ayrı kaldıkları dönem boyunca sadece her gün telefonla konuşabilmişlerdi. Ne Alp'in ne de Emre'nin sosyal medya hesabı bulunmadığından telefonun imkanlarıyla sınırlı kalmışlardı. Ancak bunun da pek faydası olmamıştı çünkü Emre telefonda konuşamıyordu! Bir türlü samimi gelmiyordu bu cihaz. Zaten mesajlaşma deseniz hak getire! Kısacası berbat geçen bir ay vardı ellerinde.
Şimdi ise yarım saat sonra Alp'e kavuşabilecekti. O yüzden elinden geldiğince hızlı sürerken arabasını yollarda pek fazla aracın olmaması işine geliyordu. Yıllarca Hazar'da kalmış olmanın avantajıyla ezbere bildiği yolları hızla aşarken Alp'i görür görmez üzerine atlamaması gerektiğiyle ilgili kendini ikna etmeye çalışıyordu. Açıkçası bunun için ziyadesiyle zorlandığını söylemeliyiz. Çünkü bu kadar ayrılığa katlandıktan sonra mutlu benliğini zapt etmesi pek mümkün değildi.
Kendi kendini ikna çabaları o kadar zihnini bulandırmıştı ki sonunda havaalanına vardığını bile geç fark etmişti. Heyecanla aracını park edip iç hatlar yolcu kapısına ilerledi. Kolundaki saate baktı, uçak inmiş olmalıydı. Tek tük insanın bulunduğu havalimanı çıkıştan gelen insanlarla biraz kalabalıklaşırken yine de fazla gürültü olmamıştı. Çünkü Elazığ Havalimanı pek kullanılmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
Cerita PendekTüm hayatını sahip olduğu fikirleriyle yaşayan bir adam ile hiçbir ideolojiye sahip olmayan adamın hikayesi... 10.12.2017~19. 11.2018