Not: Medyadaki müziği dinleyerek okumanızı tavsiye ederim ❤
Saniyeler zehir olup ömrünüzü çalarken bazen o kadar ağır hareket eder ki nabzınız davul olup kulağınızda çınlar. Hızla pompalanan kanınızın ulaştığı her zerrenizi hissedersiniz de sizin dışınızdaki kimse bunun farkına varmaz. Ortamdaki toz zerrecikleri bile sizi delirtecek kadar belirginleşir.
Alp tam öyle bir anda ailesinden herhangi bir tepki gelmezken sadece babasına bakıyordu. Gittikçe feri sönen gözler oğluna o kadar donuk bakıyordu ki Alp hiçbir şey düşünemiyordu. Ne ağlamaya başlayan annesini ne de korku ve hüzünle kendisini izleyen kız kardeşini görmüyordu. Algılayabildiği tek şey babasının sıkılan çenesi, gerginleşen bedeniydi. Tek bir tepki bekliyordu babasından. Bağırabilirdi, kızabilirdi, hayal kırıklığıyla bakabilirdi. Ama böyle heykel gibi susmamalıydı.
Beklediği tepkilerin hiçbiri olmazken ayağa kalkan babasıyla tüm aile bireyleri de kalktı. Yavaşça yürüyen adamla Alp sonunda bir tepki alabileceğini düşündü. Nitekim önünde duran adamın vücudu kendisine dönük değilse de Alp başını yerden kaldırmadı. Zaten bu sayede kısacık bir süre duraksayan adamın yumruk olmuş ellerindeki beyazlaşmış boğumlarına şahit oldu. Güçlükle alındığı belli olan bir nefesin ardından uzaklaşan beden Alp'in nefesini tıkarken zaman eski hızına döndü. Sertçe kapanan kapıyla babasının böylece gitmesindense sıktığı yumruğun yüzüne inmesini tercih ederdi. Evde kısa süreli bir ölüm sessizliği olurken ne yapacağını bilemez halde başını kaldırdı. Ağlayan annesine kardeşi de eklenirken Alp kendini havası sönmüş balon gibi hissediyordu.
Annesi adım adım oğluna yaklaşırken Bengi de onu takip ediyordu. Genç adam boynuna dolanan kollarla eğilmek zorunda kalırken hiçbir şey yapmadı. Annesinin şefkati değildi umduğu ki zaten bunu bulacağını bekliyordu. Korkusu babasıydı ama onun sessizliği tüm hayallerini askıda bırakmıştı. Ki askıda kalışı yıkılmasından daha korkunçtu.
Kardeşi de onları uzaktan seyrederken annesinin saçlarını okşayan ellerini hissedebiliyordu bir de boynuna dökülen yaşlarını. Kaç dakika böyle şefkatle sarmalandığını bilmiyordu, her şeyden kopmuştu. Nihayet dünyaya dönüşü de annesi ile oldu.
"Hadi gel, biraz odanda dinlen."
Zaten başka ne yapabilirdi bilmiyordu. Annesinin koluna girmesine izin verirken yönlendirdiği gibi odasına ilerlemeye başladı. Kız kardeşinin tereddüt edip sonunda salonda kaldığını ise fark edemedi bile.
Annesinin açtığı kapıdan girerken onun yüzüne dahi bakmadan yatağına ilerledi. Duvara dönüp uzandı, bir süre kapıda bekleyen kadını yok sayarken aklı sadece babasındaydı. Kapı umursanmadığını anlayan kadın tarafından ağır ağır kapanırken dünya da Alp'e göre tüm ışıklarını kapatmıştı. Babasıyla konuşurken akmaya hazır yaşları kurumuş gibi gözlerine ağır gelirken içindeki kargaşaya kaptırdı kendini.
Babası onun her şeyiydi. İdolüydü, arkadaşıydı, dava yoldaşıydı, canından çok sevdiğiydi. Abisi Tuğra ile küçükken gittikleri ocakta babasının gücünden etkilenen tek kişiydi. Yürüyüşü bir devinkinden daha etkiliydi, konuşması sihirliydi. Abisi sadece milli görüşü benimseyip diğerlerinin aksine kendini bu davaya adamazken Kürşat Bey'in yürüdüğü tüm yollardan onun izini takip ederek ilerlemeye başlamıştı Alp.
Sırf bu yüzden bile babasının kendisini bambaşka yerlerde görmek istediğini biliyordu. Alp ise şimdi kalkmış adamın inandığı tüm değerlere zıt bir şey söylüyordu. Bir erkeğe aşık olmak mı? Babasının sıkılan tek şeyi yumrukları değildi muhtemelen. Hayalinde Alp'i teşkilat başkanı olarak görmek varken oğlunu bir erkekle el ele görmeyi kabullenemezdi. Kafayı yemek üzereydi. Ağlayamıyordu, gülemiyordu, yaşadığını dahi hissedemiyordu. Önündeki duvar bile ondan daha canlıydı muhtemelen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
Short StoryTüm hayatını sahip olduğu fikirleriyle yaşayan bir adam ile hiçbir ideolojiye sahip olmayan adamın hikayesi... 10.12.2017~19. 11.2018