15.Bölüm
Yarım Saat Sonra
Şiddetle sarsılarak açılan kapıyla ikimiz de oraya döndük. Andy şok olmuş gözlerle bir Alex'e bir bana bir yarı çıplak bedenime bakıyordu. Kendini toparlayabildiğinde, gözlerinde ateş saçan milyarlarca kıvılcımla beraber şakağının üstündeki o damar yine atıyordu.
Tıp, tıp, tıp...
Kısa sessizlikten sonra, Andy gözlerini gözlerimden ayırmadan Alex ile konuştu.
"Lanetli, çılgına döndü. Neden deliye döndüğünü şimdi anlıyorum."
Tıslayan çatal dili yuvasına girdiğinde, Alex dört büyük adımda kapıya ulaşmıştı. Kurbunu çekerken, ilk defa gözlerinde küçücük bir umut yüzüyordu.
Yalnızlık odaya çökerken, az öncekinden daha dumanlıydı ruhum. Zihnimde Lex'in son sözleri dolanıyordu. Tıklatılan kapıyla, odağını kaybetmiş gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Bedenim o kadar yorgundu ki. Ama bunu yaptığım için pişman değildim.
"Kim o?" dedi çatlak bir benden sızan ses.
Çelik, aralandığında içeriye Sindy hayalet gibi süzülmüştü. Yerdeki eteğime baksa da, takılı kalmadan bana elindeki çamaşır yığını uzattı.
"Giy." Üzerindeki poşeti işaret ederek tatlı, soprano sesiyle. "Ye." dedi.
Giysileri alıp, kot pantolunu altıma beyaz gömleği üzerime geçirivermiştim. Koltuğa otururken, beni de koluma uzanarak yavaşça yanına davet ediyordu. Gösterdiği yere ruhsuzca yerleştim. Lex'i ve yarım saat öncesini aklımdan atamıyordum.
Fikirler ve yaşananlar bir fırtına gibi oradan oraya savrulurken Sindy, omuzumdaki yaraya pansuman yaparak, kapatmıştı. Zaten yarayı hissetmiyordum bile, az evvel Lex'in nazik dokunuşlarına borçluydum biraz da. İstese çok daha kaba hareket edebilirdi ama bedenimde keşfe çıkarken mümkün olduğunda kibar davranmıştı.
Görüntüler aklımda canlanırken, soluk tenli, sarı saçlı kadının kolumu alıp, damarı belirginleştirmesi, şırıngayı çıkarması, iğneyi damarıma vurması hepsini üçüncü bir gözlemciymişçesine yalnızca izliyordum.
Andy'in imasından tiksinsem de Rick'i deliye çevirdiğim konusunda haklıydı. Ona bu acıyı yaşattığım için kendimden nefret ediyor Andy'den tiksindiğimden daha fazla iğreniyordum. Fısıltı halinde mırıldanan sesim, düşündüklerimden sonra garip bir içgüdüyle daha da yükseldi, yükseldi.
Sesimi Rick'e duyurabilmek adına bağırdığımı durulduğumda kendim fark ettim. Bağırmıştı ama bu defa,
"İyiyim! İyiyim! Kendime gelebilmem için bir iğnem var! Evet, biliyorum orda onun elindeki siyah tabuttan şüphelenmiştin! O benim ilacım! Şu an onu kullanıyorum! Beni duyuyor musun! "
Sindy'in bana uzaylıymışım gibi dikilmiş gözlerine aldırmadan başımı yere eğip, dizlerimin üzerine bir damla gözyaşının düşmesine müsaade ettim.
"Beni duyuyorsa lütfen sakin ol.. Canını yakmalarına fırsat verme.. Sakin ol sevgilim, bizim için. Benim için..."
Sindy, burnundan soluyarak ayaklandı ve ne yaptığımı anlar anlamaz topukları üzerinde dönerek uzaklaşmıştı. Kapı bu kez de çarpılarak kapatıldığında fısıldamaya devam ediyordum.
"Yaptıklarım için özür dilerim, bencil olduğum içinde.. Özür dilerim, seni seviyorum. Seni seviyorum. Rick beni duyuyor musun sevgilim?"
Pıtır pıtır, pürüzlü duvara başımı yasladığımda Rick'in 'Ben de.' demesini ardından kopan boğuk haykırışını dinlemiştim. Kulağımı duvara yapıştırdım bu kez, ellerimden de destek almış duvarla bütünleşmiştim. Sözlerimi duyuyordu gerçekten, bağırmasam da işitiyordu o beni. Gözümden akan bir damlayı hızla sildiğimde, gülümsemeye çabaladım. En azından taklit ettim. Saatlerdir yanımda olmasına karşın nidasını ancak bir kez dinlemiştim. Biliyordum, dişlerini sıkıyor ona işkence yaparlarken sessizce katlanıyordu.
"İnatçı sevgilim."
Onlara dayanabildiği kadar dayanıp, güçsüz düşmeyecekti. Ama bilmiyordu ki, Andy katır şeytanın tekiydi. Acı çekmekten acı çektirmekten zevk alırdı. Rakibini çetin bulunca, canını alıncaya kadar savaşırdı.
"Beni dinle. Beni dinle, lütfen bayılmış gibi yap aşkım. Bak yapmayacağını biliyorum ama benim için yap ne olur onla savaşmayı kes."
Titreyen sesimi düzeltmeye çalışırken, burnumu çekip soğuk duvara bir öpücük kondurdum. "Sırası geldiğinde ona karşılık verebilmen için şimdi savaşı bırak. Seni boşuna harap etmesine izin verme." çatallı çıkan sesimle kıkırdadım. "Seni ancak ben harap edebilirim, tamam mı?"
Biraz sonra duyduğum insafsız kırbaç ve alet, edavat şangırtıları dindiğinde boğulmuşcasına koca bir nefes aldım. Tekrar sesini duyduğumda konuşmaya başlamanın verdiği heyecan paha biçilemezdi.
🐊
"Bana şarkı söyle." dedi, bir ara.
Sesi hevesle çıkıyordu. Duvara dokunup, gülümsemeden edemedim. Tabi ki onu kıramayacaktım. Bu kez değil.
İpleri dolaşmış uçurtmalar misali
Ne beraber uçabildik, boş verip şu dünyayı...
Ne gidebildik kendi yolumuza.
Rüzgarda savruk, başına buyruk,
Senle ben..
Şarkı bittiğinde, bir süre yorumunu beklemiştim. Ama konuşmamıştı. Sonunda, endileşenerek teredüttle fısıldadım.
"Rick?"
Sesi yoktu, onu hisseden kalbim korkuyla atıyordu bu kez. Yanımda yoktu, boşluğunu sezebiliyordum.
"Rick!"
Oturduğum betondan aceleyle kalkıp çelik kapımı yumruklamaya başladım.
"Ona ne yaptınız? Bana cevap verin! BANA CEVAP VERİN!"
Kocaman, ince bir çığlık peyda verirken gırtladığımda geriye giderek kapıya uçan tekmeler savuruyordum. Aradan geçen yarım saatin ardından, Rick'in sesinin geldiği duvara ellerimi dizlerime çekerek sinmiştim. Tabi ki pes etmemiştim, nasıl kaçacağımı kurguluyordum kafamda. Ne Lex'in ne de Timsah'ın reddedemeyeceği bir teklif sunacaktım Rick'e karşılık. Havada, yakalayacakları bir teklif.. Kapımdaki kilit tıkırtılarını duymamla tokmak çevrildi ve Gabe'nin başı kapını ardından gözüktü. Beni seçtiğinde, bedenini içeri sokup kapıyı usulca kapattı. "Gitmeliyiz."
Ayaklanıp, şüpheyle yüzünü inceledim. İfadesinde, korku yaptığı birşeylerin suçluluğu ve.. ve yumuşaklık vardı. Midemde, ufak bir burkulma hissettiğimde zihnimde bir şimsek çakıyordu. Sessiz ama kıvanç dolu bir sesle cıyakladım.
"Gabe!"
"Çabuk olmalıyız dışarıda bir araba var."
"Sen.. Bu yaptığın iyiliği hep hatırlayacağım."
Kömür gözlerindeki ışık ben de yayılırken, ona kısılmış yeşil gözlerimle tembelce gülümsedim.
Usulca peşine takıldığımda, dört gözle etrafı dikizleyerek dışarı attık kendimizi. Arabaya koşarken, Gabe'ye döndüm.
"Onu nereye götürdüklerini söylemen gerek."
"Başını belaya sokmana değer mi?"
Soru, o kadar inanılmazdı ki idrak edemeden yüzümde şapşallara has yarım yamalak gülümseme seyreltmişti. Avucumu açarak, anahtarları elime bırakmasını istedim.
"O her şeye değer."
Gabe, gür kirpikleri ardından iri gözlerini açtığında, güvenle gülümsedim bu kez.
"Endişelenme. Onlara dünya yansa, reddedemeyecekleri bir teklifim var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Auxılıum Serisi II; Alavan
VampireAlavan'ı öldürmüştü. Alavan'ın sağ kolunu öldürmüştü. Bir gerçeği fark etti, varislerden biri hala yaşıyordu. Kendisi, yaşıyordu. Dünyadaki tek Praesidio, Artık Alavan. Uğruna kaybedeceklerimiz bizi esir yapar, kaybettiklerimiz özgür kılarken. Pek...