Koca bir hafta geçmişti. O bir haftada Baekhyun Chanyeol'e gelmemişti ve Chanyeol'de bedeni ateşten yapılma cadısını bulmak için çaba sarf etmemişti. Çünkü biliyordu hayat denen şey arada mola istiyordu. Arada uzatmaları oynamadan yapmak lazımdı bunu. Tek emin olduğu şey onu uzaktan izlerken bileğinden asla söküp atmadığı siyah ipiydi. O ip orada kaldıkça Baekhyun onundu. Baekhyun başkasına gidemezdi.
Hasır sepetine attığı her kağıt parçasında da bunu düşünüyordu. Baekhyun'un son söylediği lafları. Eğer içten bir şekilde sevilirse bozulacak lanetini. Peki, sevmemiş miydi? İçten bir şekilde... Sevmişti ama belli bir noktadan sonra zihni ona müsaade etmemişti. On sekiz yaşında ki küçük bir çocuğa göre haklı sayılacak korkuları diziliydi ve karşısında ki de en az onun kadar çocuktu. Yaşlarının getirdiği sorumluluğun ötesinde çok ağır işlere soyunmuşlardı.
Biliyordu Chanyeol. En azından okuduğu kitaplardan farkındaydı. Hayatı en az Baekhyun kadar kitaptı onun. Aşk hesaplara sığmayacak şekilde güzel bir duyguydu ve Chanyeol küçük bir aralıkta hata yapmıştı hesap yaparak. Hesap kalbinin bir adım geri atmasına ve Baekhyun'u içten bir şekilde sevmemesine neden olmuştu. O küçük aralıkta Baekhyun'un karşısına dikilmeseydi eğer belki de gerçekten inandırabilirdi onu sevdiğine.
Emindi çünkü. İçten bir şekilde seviyordu. Hangi aptal sevmediği birisi için tüm dünyayı inatla karşısına alırdı ki?
Son kağıt parçasını da hasır sepete attıktan sonra uzun bacaklarının uyuştuğunu hissetmiş yine de olduğu yerden kalkmıştı. Öğle arasıydı. Herkes yemek yemekle ya da derslerle meşguldü. Ne o ne de Baekhyun yemeklerini artık yemek salonunda yemiyorlardı. Chanyeol o bakışlara maruz kalmak istemiyordu ve Baekhyun'un da açıkça küçük düşürüldüğüne şahit olmuştu.
Nerede yemeğini yediğini öğrenmesi de üç gününü almıştı. En alt katta, ateş bükücüler için özel tasarlanıp hazırlanmış sınıflardan birinde yiyordu yemeklerini. Gözlerden tamamen uzak ve izoleydi. Alışabilmiş miydi? Chanyeol için sorun değildi çünkü o hep gözlerden uzaktı ama Baekhyun gözde olandı. Bu ani düşüş kanatlarını nasıl etkilemişti merak ediyordu Chanyeol.
Aslında düşününce Baekhyun hakkında hiçbir şey bilmiyordu. En sevdiği rengi, hayallerini, en sevdiği yemeğini, favori arkadaşını... Liste uzuyordu. Garipti. Bir insanı hiç tanımadan onun için bu kadar şeylerin üstesinden gelmeye gönüllü olmak oldukça garipti.
Merdivenlerden olabildiğince hızlı inmişti. Nasıl bir ruh hali ile karşılaşacağına da pek emin değildi. Gecenin bir körü hademeden yürüttüğü anahtarlar olmasaydı biliyordu ki Baekhyun elinden kaçabilirdi. O yüzden yapacağı şey basitti. Kaçmasın diye onu kilitleyecekti.
Binanın en alt katı diğer katlara göre oldukça soğuk olan tek kattı. İnsanın içine işleyen bir soğuk vardı ve Baekhyun'un soğuktan hoşlanmadığına emindi. Nasıl birisi soğuktan hoşlanmadığı halde okulun en soğuk noktasında yemek yerdi ki? Kafasını sallayıp gülümsedi Chanyeol o anda. Çünkü Baekhyun hakkında düşündükçe şaşıracağı tonla şey vardı.
Aralık olan kapıdan girmeden önce derinlemesine bir nefes aldı. Baekhyun ile uğraşmak hiçbir zaman kolay olmamıştı... Ve yine çok zor olacaktı.
"Halledebilirim..." Kafasını aralık kapıdan uzatıp sırtı ona dönük küçük bedene baktı sessizce. Aynı sessizliği sürdürmüş içeriye girmişti şimdi. Nefes almamaya bile özen gösteriyordu. En azından anahtarı yuvasında döndürene kadar Baekhyun ona bakmazsa gerisini halledebilirdi. Kapıyı kapatıp anahtarları titreyen parmakları ile yuvaya soktu ve tam çevireceği anda üzerinde gezinen bir çift gözü hissetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mind, Element and Time [Tamamlandı]
FantasyDerler ki Tanrı oyun oynamayı severmiş. Oyun oynamayı sevdiği için ilk önce dünyayı ve daha sonra hayvanları yaratmış. Yarattığı seksen bin alemde en mükemmelini yaratmak istemiş ardından ve yarattığı yeni iki ayaklı canlıların adı insanmış. Tatmin...