Yer: Japonya – Osaka
Tarih: 30-09-2019
Saat: 23:58
Geniş gözlerini baktığı manzaranın yukarısına kaydırdı usulca. Parmaklarını iç içe geçirdi ve derin bir nefes aldı.
Derler ki, Tanrı oyun oynamayı severmiş. Oyun oynamayı sevdiği için dünya denilen cehennemi yaratmış. Oyununu tamamlayacak ve üzerinde hüküm sürecek canlılar yaratmış ardından. Tatmin olmamış Tanrı. Çünkü insan kırılganmış. Güçsüz varlıkların içinden en güçlülerini yaratmış ardından ve küçücük bir isyan yarattığı güçlüğün ötesinde güçler yaratmasına ön ayak olmuş kısa bir zaman sonra.
"Tanrım." Gözlerini daha çok dikti kopkoyu gökyüzüne. Kulağına kalabalık şehrin sesleri doluyordu durmadan. "Bana değiştiremeyeceğim şeyleri değiştirme gücü, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti ve bu ikisi arasında ki farkı anlayabilme sağduyusunu ver." Diye mırıldandı yalvarırcasına.
Cep saatine baktı bir müddet. Akrep yelkovanı hızla takip ediyordu. Tıpkı on senedir onun hayatını takip ettiği gibi. On senelik süre zarfında, sıfırdan başladığı hayatında bir şeyleri yerine oturtmak, yitirdiklerini bulmak ve aramak onun için oldukça zor olmuştu. Bebekliği, çocukluğu bir başka zaman diliminde, bir başka dünyada geçmişken yetişkinlik zamanı bambaşka bir zaman diliminde yalnız geçmişti.
Arşınladığı onca yol, konuştuğu ve baktığı onca insandan sonra ise onu bulmuştu. Bambaşka görünüyordu. Bakışları daha donuk ve sadeydi. Hırsla değil de daha çok yorgun bakıyordu penceresinden dünyasına. Hatırlıyordu onu ilk gördüğü anı.
"Lay." Demişti. Adını söylemek bile bedeninde yaratılan bir huzursuzluğun gölgesi gibiydi. Onu bir dondurma dükkanın kasasında dondurmasının parasını verirken bulmuştu. Yiyememişti gerçi. Çünkü genç adamın duydukları gerçek olamayacak kadar can alıcıydı. "Geçmişten geliyorum." Açık renk ela gözleri genişlemişti masum olan adamın. Gülümsedi ardından almaz almaz. Çünkü böyle bir şey mümkün bile olamazdı.
"Bekle." Dedi ve bileğini kavradı otursun diye. "Sen benim zaman muhafızımdın." Lay omuzlarını düşürüp eriyen dondurmasına baktı göz ucuyla. Sadece, sade bir akşam geçirmek istemişti. "Görmek ister misin?" buna ne cevap vereceğini bilmiyordu ama bilinçsiz bir şekilde başını sallayabilmişti birkaç saniye sonra.
Ve zaman durmuştu. Lay ve Luhan dışında geriye kalan her şey durmuştu. Sadece ikisi nefes alabiliyordu. Sadece ikisi durup geçmeyen zamanın farkındaydı.
Lay panikle yerinden kalkıp etrafa baktı. Yeniden aynı panik edası ile oturdu yerine. Birkaç saniye durdu, soluklandı ve bir daha kalktı yerinden. Luhan ona müdahale etmemişti. Çünkü anlayarak keşfetmesi lazımdı ki ona inanabilsin.
Lay duran insanlardan birinin yanına gidip usulca dokundu ona. Kesinlikle zihni onunla oyun oynamıyordu. Çünkü etrafında akıp giden o yapışkan hayat durmuştu. "Siktir." Fısıldadı kahkaha atarak. Luhan biraz endişelenmişti çünkü Lay kafayı yemiş gibiydi. "Siktir! Siktir! Siktir!" sanki ciğerleri patlayacakmış gibi bağırdı soluklana soluklana. Hayatında ilk defa bir şey çok güzel gidiyordu. Aşırı derece de sıkıcı olan hayatının bir parçası nihayet hızlanmaya ve değişmeye başlamıştı.
Masaya dönüp Luhan'a baktı gülümseyerek. "Sikerler dondurmayı. Bana her şeyi anlat!"
Ve ardından üç sene geçti hızla. Üç senede anlayabildiği tek şey Lay artık güçlerini kullanamıyordu. Lay sıradan basit bir insan haline gelmişti. Lay dışında aradıklarından çoğunu bulamamıştı. Arkadaşlarının her biri sanki başka bir zamanda başka insanların rolünü oynuyordu. O zaman anlamıştı Luhan. Zaman sapmasında herkesi ait olduğu yerde bırakamamıştı. Gücünü kontrolsüz ve bilinçsiz kullanmasının cezası buydu belki de. Yine de Lay'e sahipti ve aklında ki tek şey Suho'nun yaşayıp yaşamadığıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mind, Element and Time [Tamamlandı]
FantasiaDerler ki Tanrı oyun oynamayı severmiş. Oyun oynamayı sevdiği için ilk önce dünyayı ve daha sonra hayvanları yaratmış. Yarattığı seksen bin alemde en mükemmelini yaratmak istemiş ardından ve yarattığı yeni iki ayaklı canlıların adı insanmış. Tatmin...