Kısım 10 - Kütüphane ve Tılsımlı Kırmızı İp

542 73 87
                                    

Hava giderek kendini en güzel ve en masum mevsime teslim etmeye başlamıştı. Şömine ve ocaklarda ki odunların çıtırtısı daha sesli bir hale gelirken sandıkların içerisinden en kalın kıyafetler çıkarılmaya başlanmıştı bile. Hayvanların kendini korumak için şimdilik uzaklaştığı dağlık bölge keskin bir sessizliğe bürünmüştü. Her şey kışı getiriyordu kış ise sessizliği ve naifliği getiriyordu.

Okulda baş gösteren sessizlik ve huzurdan ise birçokları faydalanıyordu. Luhan kendini tamamen toparlamış bir şekilde kitap raflarının arasında gezintiye çıkmıştı. Buraya en son bir sene önce gelmişti. En son bir sene önce kitapların o mürekkep kokan kokusunu içine çekmişti. Bir sene önce birisi ile arasında olanlara sessiz bir veda etmişti. Her detayı hatırlıyordu Luhan.

Belki de laneti bundan ibaretti. Her şeyi hatırlamaktan. Hafıza veya anısı olmadan insan, insan olma özelliklerinden sıyrılırdı elbette ama her detayı hatırlayabilmek ise insanı yoruyordu.

Parmaklarını sert kapak ciltlerinin üzerinde kaydırdı belli belirsiz. Yazının bulunmasından beri insanlar diğer insanlara tecrübelerini bu şekilde aktarıyordu. Belki seneler sürüyordu ama o cümleleri okurken hayal edilenler başka bir yere alıp götürüyordu insan ruhunu.

Oysaki Luhan sevmezdi kitapları ya da kütüphaneleri. İçinde kendinden parçalar bulamadığı hiçbir şeyden pek fazla hoşlanıyor sayılmazdı. Biraz bencildi bu konuda. İçinde barındırdığı parçalara göre seviyordu elindekilerini. Eğer o parçaların arasında Luhan'ın ruhu yoksa kolayca vazgeçebiliyordu çoğu şeyden.

Kitaplar değil de kütüphanenin duvarları kendinden bir parça taşıyordu, kendinden kocaman parça taşıyan genç bir adamın da nerelerde olduğunu bilmiyordu.

Kocaman rafların arasında süzülürken bir şeylerle ilgileniyormuş gibi yapıyordu bir yandan. Kendini neden buraya attığının da pek farkında sayılmazdı. Yaşanan olaylardan mı yorulmuştu yoksa Sehun ile alakalı bir konu muydu? Ruhunun bir parçası Sehun için kıvranıyordu ama ruhunun diğer bir parçası ölecekmiş gibi hissediyordu. Bu kaosun arasında kendini savunmasız küçük bir kar tanesi gibi hissediyordu.

Dinlenmek istiyordu en çokta. Kimsenin ona soru sormamasını. Sorgulamamasını. Kuru kalabalık ve gürültüden uzakta en iyi saklandığı yer burasıydı. Başlangıçta bilmiyordu pek burayı sonraları Sehun öğretmişti bu gizli mabedi. Kimsenin dokunmadığı ve kimsenin dokunmak istemediği kütüphane rafları arasını.

Mazgallardan gelen çıtırtı kütüphanenin içinde yankılanan ayak sesleri tarafından yutuluyordu. Olduğu yerde kaldı Luhan. Parmakları kalın ciltlerin üzerinde beklentiyle kasıldı vücudu. Beklediği adamın şu anda sessizliği yırtarcasına yanına ulaşmasını çok istiyordu.

Kendine bile itiraf edemediği ne kadar çok duygu barındırıyordu iç dünyasında öyle. Gözleri kapalı biraz daha sıktı kendisini. Dünyanın avuçlarının içinden kaydığını ama aynı zamanda geri ona verildiğini hissediyordu. Kaybetmek ve geri kazanmak duygusu damarlarında gezinen kan kadar uyuşturuyordu onu.

Sonunda tanıdık koku tam arkasında durmuş elinin bulunduğu raftan birkaç raf üstüne uzanmıştı. Sessizliği yutan adam yeniden sessizliğe gömmüştü her şeyi. Bilinçsizce ısırdığı dudaklarını serbest bıraktığında Luhan gözlerini araladı. Nerede olduğunu anlamak için. Karanlıktan nefret ederdi çünkü göremediği şeyleri sevmezdi.

İstediği yerde, arkasında dikilen uzun adamın tam çenesinin altında kalıyordu kafası. Kalp gümbürtülerinden dolayı aldığı nefeslerin sıklığını bile unutmuş gibiydi şimdilerde. Kendinden büyük olan eller, kendi parmaklarından uzun olan parmaklar dokunduğu kitabın cildine dokunmuştu. Oysaki Luhan o elleri ellerinin üstünde görmeyi çok dilerdi.

Mind, Element and Time [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin