*** Finale geldik... İçim bir hoş oluyor şu an ama... Her neyse. Dediğim gibi bir final değil birden fazla final bölümü yazacağım. Çünkü bu hikayeyi tek bir finalle bitirmem mümkün değil. Çünkü karakter çok fazla. Hem sizin de gülümsemenizi istiyorum. Bol bol *-* Bir de medyada ki şarkıyı dinleyin olur muuu? *---*----* Hadi başlayalım!
Yer: Amsterdam – Edam Kasabası
Tarih: 22-09-2025
Saat: 18:55
Hollanda'nın ticaret ve balık kokan küçük şehri Amsterdam ve Amsterdam'ın içinde barındırdığı ondan daha küçük olan ve sokaklarında şarap kokusu barındıran Edam kasabası... Mevsimin verdiği ağırlıktan dolayı günler giderek kısalıyordu ve kasabanın üzerinde ki güneş ışıkları ise pinti bir insan gibi kendini çekmeye başlıyordu. Hava, sonbahar havasına göre ılık ve tatlı bahar esintileri getiriyordu kasabanın insanlarına.
Sokaklarında ki hareket bir an olsun dinmiyorken insanın ağzında güzel bir aroma bırakan en güzel şaraplarda burada üretiliyordu. Evlerin her biri peri masalından fırlama gibiydi. Sanki Edam kasabası tüm dünya ile bağlantısını koparmış, dünyanın bir parçası olmayacak kadar büyüleyici bir kasabaydı.
Her sokağı arşınlandığında bir değil birden fazla seçenek ve renk katıyordu insana.
Edam kasabasının girişinden çokta uzak olmayan beyaz evde ki çift ise diğer kasaba sakinlerinin en çok merak ettiği hatta gözde olarak adlandırdığı çiftti. Pek içlerine kapanık sayılmazlardı ama izole bir hayat yaşadıkları da kesindi. (Evi aşağıda fotoğrafta olan bir ev gibi hayal edin.)
"Baba?"
Elindeki kırmızı puantiyeli elbiseye baktı anlamaz bir şekilde ilk önce. Derin bir nefes almış sanki asırlardır uyuyormuş gibi bir yorgunluk vardı üzerinde. Elinde ki elbise küçücük bir şeydi. Arka kısmında kocaman bir kurdele deseni vardı. Kendi elleri için küçük olan bu elbise ancak üç ya da dört yaşında ki bir kız çocuğuna uygun gibiydi.
Gözüne bir şey çarpınca biraz daha endişelenmiş gibi dudaklarını ısırdı. Ellerine baktı uzun birkaç dakika.
"Baba?"
Baba? Kaşlarını çatmıştı. Birisi baba diyordu ancak kimin baba rolünde olduğunu anlayamıyor gibiydi. Elleri... Elleri kendisine mi aitti? Elindeki elbiseyi bırakıp parmaklarını saçlarında gezdirdi. Biraz dalgalıydı sanki ve yumuşak oldukları da kesindi.
Kendisiydi işte... Ama neden bu kadar yabancı olduğunu da anlamlandıramıyordu bir türlü. Sanki çok uzun yıllar öncesinden buraya gelmiş ve bir anda uyanmış gibi garip bir dürtü kaplıyordu içini. Olabilir miydi? Sanki etrafında baktığı hiçbir şey onun değilmiş ve o bir bilinmezin ortasında sürükleniyormuş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mind, Element and Time [Tamamlandı]
FantasiaDerler ki Tanrı oyun oynamayı severmiş. Oyun oynamayı sevdiği için ilk önce dünyayı ve daha sonra hayvanları yaratmış. Yarattığı seksen bin alemde en mükemmelini yaratmak istemiş ardından ve yarattığı yeni iki ayaklı canlıların adı insanmış. Tatmin...