Namjoon kenarda tırnağını yiyerek dikiliyor etrafa bakıyordu. Genelde en silik öğrencilerden biri olması avantajını izini belli etmemekle taçlandırmıştı. Kimse ne yaptığını bilmez ve silikliğinden dolayı da ilgilenmezdi. İşine geliyordu böylesi. Bir tek Yoongi ne haltlar yediğini iyi bilirdi.
"Yani öğrenemiyorsun?"
Yoongi boşluğa bakıp sırtını duvara yasladı. Öğrenemiyordu. Son günlerde sanki habersiz kalmıştı her şeyden. Öğrenmesi gerekenleri artık duyamıyor ya da bilmiyordu. Elinde tuttuğu ve tutmaya devam edeceği sandığı en büyük muhbirini kaybetmişti. Kazanırım sanıyordu ama kazanması da bir o kadar zor olacağa benziyordu. Sessizlik Namjoon'a cesaret vermiş gibiydi. "Geç kalıyorsun Yoongi. Farkındasın değil mi?"
Namjoon görünen yüzünün aksine okulun en zeki öğrencilerinden biriydi. Yaptığı matematiksel ve yıldızsal hareketlerin hesaplamaları açık ara Yoongi'nin işine fazlasıyla yarıyordu. Kafasını kaldırıp gümüş saçlarının arasından parmaklarını kaydırdı iç çekerek. "İkna olmuyor Namjoon. Denedim ama olmuyor."
Gülümsedi bu cevaba Namjoon. Nasıl olur da ikna olmazdı ki? Yoongi'den bahsediyorlardı. Şeytan tüyü vardı onda. Tek ayaküstünde bin tane yalanı sıralar ve insanları ikna ederdi. Şimdi küçük bir çocuğu mu ikna edemiyordu cidden? "Hala çok korkuyor." İç çekti. O geceyi ve yaşananları bir daha anımsadı. Eğer aptal gibi hareket etmeseydi belki bugün bir şeyler daha farklı olabilirdi. Aklındakileri yapabilmek için harekete bile geçmişti.
Taş binanın devasa pencerelerinin arasından sert bir rüzgar esmiş ürkütücü bir ses çıkarmıştı. Bu akşam her akşamdan daha karanlıktı. Gökyüzü yakında olacak dolunay döngüsüne girecekti. Bu yüzden belli ki huysuzdu. Simsiyah bulutlar ayın önünü kapatıyordu ve bir tane yıldız bile gökyüzünde yoktu. Yoongi gökyüzüne baktı bir süre. Aynı onun aklı gibiydi burası. Temiz, berrak ve karanlık. Bir tane pürüz bile yoktu. Düşünceleri o kara bulutlar gibi etrafta salınıyor nereye gideceğini bilemiyordu sanki.
Namjoon ile birlikte oturmuş Jimin'i bekliyorlardı. Yoongi yine yalan söylemişti. Jimin'e ilişkilerini kimsenin bilmediğine ikna etmişti ama Namjoon başından beri her şeyi biliyordu. Gizli buluşmalarının bu kadar rahat geçmesinin en büyük nedeni Namjoon'du hatta. Yoongi yatağından kalkıp seraya ulaştığında Namjoon'da ardından kalkıyor ve seranın olduğu koridorda gezinmeye başlıyordu. Gelen birisi olduğunda ise zihnini karıştırıp yanlış yöne saptırıyordu.
Plan kusursuz şekilde işlemişti. Aylarca, saatlerce. Jimin'in gözleri o kadar kördü ki Yoongi'ye hissettiği aşk yüzünden gerçekleri bir türlü göremiyordu.
İki beden bir araya geldiğinde Jimin her şeyi anlatıyordu. Elementçilerin dünyasında neler olduğunu, öğrenciler arasında neler olduğunu, konsey toplantılarını... Bildiği her şeyi o küçük aklına kazıyor ve sevgilisine mırıldanıyordu. Yoongi'de onu sessizce dinlerken, Namjoon'da dinliyordu.
Her detayı beyinlerine yazıyordu Namjoon ve Yoongi. Yoongi'nin haklı bir davası vardı ona göre ama Namjoon'un böylesi bir şey için hiç nedeni yoktu. Sadece yaşadığı hayat boğucu gelmeye başlamıştı ona. O boğucu hislerin arasında da Yoongi onu bulmuş ve tüm sıkıntılarından arındırmıştı onu. Bilmiyordu Namjoon onu neden seçtiğini. Zaten birbirlerine de güvendikleri söylenemezdi. Yine de güvenmek zorundalardı çünkü ikisi aynı saftaydı.
Jimin'i düşündü Yoongi. Ara ara düşünürdü işte onu. Her zaman aklını kurcalayan bir beden değildi. Çünkü içinde pek sevgi kırıntısı yoktu. Elementçiler arasında en sevgiye aç ve en aptal kişiyi avlamıştı kendince. Jimin'i gördüğünde avına uygun bir yem olduğunu anlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mind, Element and Time [Tamamlandı]
FantastikDerler ki Tanrı oyun oynamayı severmiş. Oyun oynamayı sevdiği için ilk önce dünyayı ve daha sonra hayvanları yaratmış. Yarattığı seksen bin alemde en mükemmelini yaratmak istemiş ardından ve yarattığı yeni iki ayaklı canlıların adı insanmış. Tatmin...