*** Şimdi bişey soracağım. Tavuğunuza kış mı dedim, elinizden çikolatanızı mı aldım, bir bölüm için sizi bir iki ay mı beklettim, çok mu egom sıvandı buralarda da bir bölümü okuyan 100 küsür kişiyken beğenen 14 kişi olmaya başladı? Önceden yorum gelirdi de beğeniler gözüme batmazdı ama yorum da gelmemeye başladı. Deseniz ki, güzel mi yazıyorsun da beklentin var, yine sesim çıkmaz. Ama cidden sorun ne? Ne bileyim bölüm için bekletsem, egomu sıvayıp yazana çizene, mesaj atana, soru sorana, iletişim haline geçene, panoma yazana anında dönmesem daha mı iyi olacağım sahiden? İki gıdım hikaye yazdım diye buraların efendisi gibi dolansam yazdıklarım falan daha mı kıymete biner sizce? Şurada kardeş kardeş takılıyorduk, ne yanlış gitti? The Letter hikayesini saldım zaten. Gözüme batmamasını öğrendim de bu hikayeden de mi vurgun yiyecektim? sjgfbdsj. Hayat enerjim sınanıyor Yaratıcım. Duy beni. Öbülmediniz bu defa :(
Dünyanın bütün acılarını bir araya getirmek faydasızdı şimdi. Çünkü şu an altında ezildiği acıyla dünyanın bütün acılarının toplamı eşit değildi. Fiziki bir acı değildi bu ama gariptir ki fiziki bir acı gibi hissettiriyordu. Birisi bütün etlerini lime lime ediyordu sanki. En çok kime kızmalıydı bilmiyordu. Kimin hatasıydı? Onun hatası değildi belki de dünya da en son ona kızılmalıydı ama o en çok kendine kızıyordu yaşananlardan dolayı. Yitirdiklerin dolayı.
Ağlayamıyordu bile. Öyle bir boşluğun içinde bedeni ve ruhu sallanıyordu sanki. Son kez gülümsemişti. Yanından ayrılmadan önce ona bakmış ve ona son kez gülümsemişti. Anımsadı Taehyung. Nasıl gülümsediğini... Ve yeniden anımsadı Taehyung. Dakikalar önce ona gülen yüzün bembeyaz cansız bir şekilde tuvaletin orta yerinde yatışını hatırladı. Bu dünya belki de günahsızlar için fazla külfetli bir dünyaydı. Belki de böyle olması gerekiyordu ve belki de şimdi rahattı.
Ölüm çok garip bir hayat döngüsüydü. Birisi ölüyordu ve bir daha onun sesini, gülüşünü, kelimelerini duyamıyordun. Ona anlatacak tonlarca şeyin oluyordu ve sen hepsini biriktiriyordun. Taehyung en yakın arkadaşını kaybetmişti. Ona anlatmak istediği tonla birikmiş kelimesi vardı ama şimdi hepsini daha da biriktirmek zorundaydı. Bir daha sesini duymayacaktı arkadaşının ve son görüntüsü ise hep gülümseyerek kalacaktı anısında.
Huzurlu gibiydi. Sanki derin bir uykunun içindeydi. Kıpırdamadan öylece yatıyordu. Sanki onu birisi uyandırsa tüm huzuru anında bozulacak gibiydi. Belki de sırf bu yüzden Taehyung ona dokunmamıştı. Son kez dokunması gerekliydi biliyordu ama dokunmamıştı. Arkadaşının huzurunu bozmamak için ve gittiği rüyalar aleminden onu çekip almamak için. Çünkü mutlu gibiydi. Jungkook her zaman ki gibiydi. Tanıdığı o saf çocuk ölürken bile mutlu gibiydi.
Düşünüyordu da... Çok acı çekmiş miydi? Ölürken aklından neler geçiyordu? Yoongi onun canını çok yakmış olabilir miydi sahiden? Yakmamış olmasını diliyordu. Çünkü zaten Jungkook'a ölüm hiç yakışmamıştı. Çünkü en masum olana en masum olmayan yakışmıyordu. Ölürken de acı çektiğini düşünmek zaten var olan acısına dayanılmaz bir acı daha ekliyordu.
Düşünmek istemiyordu ama... Onun yerine başkası olabilirdi. Onun masumluğunun yanında şeytanla anlaşma yapmış bir sürü insan varken neden onun canına kast edilmişti ki? Hak ettiği bu muydu gerçekten? Ne kadar kötü olursa olsun Taehyung kimsenin ölmesini istemezdi ancak o gece birisi hayata veda edecekseydi şayet bunun Jungkook değil bambaşka birisi olmasını içtenlikle dilerdi.
Düşünceleri arkasında hissettiği kıpırdanma ile bölünmüştü. Jungkook'u yollayalı üç koca gün olmuştu. Okul derin bir matemin içindeydi. Arazinin her karışında Jungkook'un ölümünden sorumlu olan beden aranıyordu. Okul etrafında ki kasabalar, büyücülerin dünyası, cinlerin dünyası ve hatta insanların dünyasında bile Yoongi aranıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mind, Element and Time [Tamamlandı]
FantasíaDerler ki Tanrı oyun oynamayı severmiş. Oyun oynamayı sevdiği için ilk önce dünyayı ve daha sonra hayvanları yaratmış. Yarattığı seksen bin alemde en mükemmelini yaratmak istemiş ardından ve yarattığı yeni iki ayaklı canlıların adı insanmış. Tatmin...