Karanlık, kalabalık ve gürültü. İnsan seli yanından akıp gidiyordu. Bir şeylerin karışması ve oldukça içinden çıkılmaz bir hal alması saniyeler sürmüştü sanki. Ortak salondan gelen sesler ve sanki birisi karınca yuvasına çomak sokmuş gibi öğrencilerin dağılması... Her şey rüyanın bir parçasıydı. Ve sanki her şey bilindik şekilde komik işliyordu şu anda. Kimse ölmek istemiyordu ve kimse şu an bulunduğu durumunda olmak istemiyordu.
Uzun zamandan sonra ilk defa sanki ölümün tüm soğukluğu kendi gibi soğuk koridorlarda geziyordu. Tek bir kaçış noktası vardı herkes için, o da canları pahasına olsun ellerinde tuttukları şeyi korumaktı. Artık bu durum bir kişinin ya da kişilerin savaşı olmaktan çıkmıştı.
Dışarıda, bilinmedik bir noktada herkesin sonunu getirecek bir katil vardı. O katil bu okul çatısının altında olanların toplamından bile güçlüydü. Ardından sürüklediği fedaileri de en az onun kadar güçlüydü. Herkes farkındaydı böylesi bir gerçeğin ve sevdiklerini korumak şöyle dursun kendi canlarını bile nasıl koruyacaklarına bile emin değillerdi.
Lay bir daha etrafına baktı. Şu an her şey olması gerektiğinden hızlı akıyordu ama Lay için her şey ağır çekimde işliyordu. Zihnini tarıyordu, zihni aynı anda zaman yanılgısı ile oynuyordu. Chanyeol ya da diğerleri onu fark etmemişti bile. Her biri bir tane görev alıyorken Lay sadece geride durup onları dinlemişti. Odak noktası hala değişmemişti. Odak noktası görevine bağlı birisi olarak Luhan'dı.
Şu an başlayacak savaş herkesi, her canlıyı, bütün diyarı etkileyecek olabilirdi ama asıl olan Luhan'dı bunu biliyordu. Damina oğlu için geliyordu. Damina oğlunu aldıktan sonra da diyarın efendisi olmak için geliyordu biliyordu ve ne yazık ki bu gerçeklerin hepsini bilen tek kişi kendisinden başkası da değildi.
Olabildiğince hızlı çıkmaya başladı merdivenleri. Yanından geçen ve omzuna çarpan insan bedenlerine aldıramayacak kadar susmuyordu kafasının içinde ki sesler. Kan kanı çekiyordu. Türler birbirlerine yaklaştıkça o tanıdık sesler de onları hapsediyordu. Şüpheciydi Lay en az kendi ırkının insanları kadar ve kafasının içinde ki sesler ona iyi şeyler olmayacağını adeta haykırıyordu.
"Luhan." Mırıldandı gerçek dünyanın yansımaları gerçek dünyanın zamanında hızla akmaya başladığında. Lay kendi kafasının içinde tüm zamanları durdurabilirdi ama gerçek dünya da her şey olması gerektiği gibi akmaya devam ediyordu ve Lay'in gücü bunu değiştirmeye yetmiyordu.
Bir kez daha aciz hissetti kendini ve dakikalarını alsa bile bu taş binayı didik didik edecekti. Daha önce söyleyemediği ama şimdi söylemesi gereken şeyi Luhan'a söylemek için elinden geleni yapacaktı. Luhan'ın açmazı Sehun'du ve bu açmazdan kaçabildiği müddetçe Damina'nın acımasız ellerine kalmayacaktı.
Lay koşmaya başladığında ondan bağımsız binanın sağ kanadında bulunan sarmal merdivenlerden de bir beden çıkıyordu hızla. Jongin'i hala bulamamıştı, Kyungsoo ortalıkta yoktu, okul karışmıştı ve Sehun'un nerede olduğuna dair son ihtimalini de az sonra tüketecekti.
Sakin kalmaya çalışsa bile bedeni aşırı adrenalin patlamasından bunu başaramıyordu sanki.
Bir anlığına, çok küçük bir anlığına kafasını pencereye çevirmişti. Pencereden gördüğü şey ise artık hareket etmesini kesmesine neden olmuştu.
Sonu gelmiyormuş gibi görünen ormanın ucunda, sınırdan çoktan geçmiş insan yığınına baktı. Jungkook için ağıt yakan zihin ışıkları çoktan kaybolmuş yerine zamancıların yaydığı buz mavisi ışık konuk olmuştu havaya. Yutkundu Chanyeol. Korktuğundan değil, sadece görüntünün bile ne kadar korkunç olabileceğine inanmayarak yutkundu. Zamanın kendisine hükmedenlere karşı zaman oyunu oynamaları aşırı acınası bir durumdu. Gördükleri ya da tecrübe edecekleri okuduğu hiçbir kitabın içinde kelime kelime işlenmiş şeyler değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mind, Element and Time [Tamamlandı]
FantasíaDerler ki Tanrı oyun oynamayı severmiş. Oyun oynamayı sevdiği için ilk önce dünyayı ve daha sonra hayvanları yaratmış. Yarattığı seksen bin alemde en mükemmelini yaratmak istemiş ardından ve yarattığı yeni iki ayaklı canlıların adı insanmış. Tatmin...