ben koçum ulaştırma bakanı değil!

4.7K 490 132
                                    

bunu okuyan çileğim, bölüm sonunda senin için bir şeyim var~

***

Okul; öğrencileri kendi hayatları üzerinde düşünmesi için zaman bırakmazken öğrenciler, dönem sınavları, sınıf ve okul içi etkinlikler için çalışıyor ve kendilerine tam olarak vakit ayıramıyorlardı. Gerçi 12-4 sınıfı bu okul işlerini önemsemiyordu fakat okula gidip gelmeleri bile onlar için başlı başına bir engel teşkil ediyordu.

Ara yıl tatili. Okulun olduğu zamanlarda hayatınız için bastığınız stop tuşu yerine play tuşuna basmanız demekti. Kendiniz ve dünya hakkında bol bol düşünecek vakit buluyor, bolca uyuyor, film ve kitap gibi araçlarla kendine vakit ayırmış oluyordun.

Bu tatil Jungkook düşünecek zamanı ancak uyumadan once bulmuştu. Çünkü öğlen uyanıp, kahvaltısını (!) yapıp okul spor takımıyla Namjoon hocalarının koçluğu eşliğinde antrenman yapıyordu. Antrenmandan çıkıp duş alıyor biraz takıldıktan sonra eve geçiyor ve yatağına yatıp Yoongi'yi arıyordu.

Yoongi ise tatilinde ailesiyle vakit geçirip kalan zamanlarda da ikinci dönemin ortalarına dogru yapılacak olan final sınavına çalışıyordu. O da düşünecek fırsatı ancak uyumadan önce buluyordu. Yastığa başını koyduğu anda aklına düşünceler doluyordu.

Ve bu çiftin belli bir ortak düşüncesi vardı.

'Lisenin bitmesine az kaldı. Bu Jungkook/Yoongi ve diğerleri ile geçireceğim vaktin de azaldığını gösteriyor. Öyleyse anın tadını çıkarıp bir daha aramızın bozulmasına göz yummayalım.'

Yoongi tatilinin ilk günlerinde dersine ara verdiğinde eli hemen telefonuna gidiyor ve Jungkook'u arıyordu. Çoğunlukla Jungkook'un antrenman saatlerine denk geldiği için çağrısı cevapsız kalıyordu ama.

Tam tersi dersine en iyi odaklandığı zamanlarda da masanın uzerindeki telefonu titriyor ve Jungkook arıyordu.

Sürekli birbirlerinin meşgul olduğu zamanlara denk geliyorlardı. Bu yüzden çözüm olarak gece 11'de yani uyumadan önce konuşma kararı almışlardı. Ikisi de yataklarına geçiyor, rahat yastıklarına başlarını koyup gün içinde neler yaptıklarını birbirlerine anlatıyorlardı. Böylece bir nevi o günün takvim yaprağını takvimden birlikte koparmış oluyorlardı.

Bazen konuşacak o kadar şeyleri oluyordu ki tam uykuları geldiğinde ikisinden birisi anlatacak yeni bir şey buluyor ötekisi ise onun hevesli sesine kıyamayıp gözlerini biraz daha açık tutmak için çabalıyordu.

Bazenleri ise ikisini de bir sessizlik oyunu kaplıyordu. Ki genelde bu yorucu tempoda geçen bir günün belirtisiydi. Ikisi de hemen önden iyi geceler dileyip bir şeyler konuşurken uykuya dalıyordu.

Tatilin bitmesine 3 gün kala Jungkook için önemli bir gündü. Heyecanlıydı çünkü bugün 18 yaşına girecekti. Hayır, heyecanlı olmasının sebebi yaş  skalasının bir artacak olması değildi. Belki Yoongi kendisine bir sürpriz yapardı. Fakat önceki gecedeki telefon konuşmalarında diğer gecelerde olduğu gibi Seoul'e okuldan bir gün önce döneceğini söylemişti. Ve saat 00:00 'ı gösterdiğinde yani tarih 15 ocak olduğunda da doğum gününü kutlamamıştı. Bunlar önemsediği şeyler değildi dediğim gibi. Sadece eğer kutlasaydı, doğum gününü hatırladığını bilecekti ve Seoul'e bugün dönmesi için bir umudu olacaktı.

"Bir dakika 35 saniye. "

Koştuğu maratonun başlangıç noktasına ulaştığında elini dizlerine yaslayıp nefeslendi. Liseler arası turnuvalar için de koçluğunu yapan Namjoon, kısa mesafeden başlayarak koşturuyordu kendisini. Jungkook'un her mesafede en iyisi olmasını hedefliyordu. Emindi ki Jungkook'un yıldızının parlayacağı gökyüzü, koşudaydı.

can't smile without you | yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin