Nefes neydi? Nereden alınıyordu? Oksijene ihtiyaç var mıydı? Peki ilk asansör kaç yılında yapılmıştı?
Beynimi yiyen sorular ile savaşmaktan bir hal olmuş saçmalamaya devam ederken, dibimde olup biraz daha yaklaşsam dudaklarımızın değeceği adam benden bir açıklama bekliyordu.
Gözlerinin içine bakmaya devam ettim. Artık bir yerden konuşmaya başlamam gerekiyordu.
"Furkan beni 2 yıldır seviyor Yiğit. Ben ona karşı bir şey hissedemediğim için sevdiğim var diyerek benden vazgeçmesini istemiştim. Okulda veya dışarıda bir erkekle görünmediğim için sen gelince sevdiğim kişiyi sen olarak algılamıştır."
Yalanlarımı böyle gün yüzüne çıkarırken sadece suratıma baktı kaşlarını çatarak, hiç bir şey demeden, aynı yakınlıkta. Şahsen ben bile kendime inanmazdım.
Okulda veya dışarıda kimseyle görüşmediğimi söylemiştim ama doğru değildi. Burak yanımdaydı her zaman veya diğer sınıf arkadaşlarımla da -erkek olanlar -teneffüslerde dolaştığım olurdu.
Ama çözemediğim bir şey vardı. Furkan, Yiğit'i nerden öğrenmişti Allah aşkına?
Derin bir nefes aldı ve ağzını açtı konuşmak için. Tekrar kapattı. Sanırım cümlelerini toparlayamıyordu. Ah bir de benim halimi görseniz.
"Peki Ceren. Dediğin gibi olsun. Sana inanmak istiyorum." deyip beni kapının yanına yavaşça itti ve kulpunu indirdi.
Tam çıkacakken kolunu tuttum. "Sana inanmak istiyorum mu? Cidden mi Yiğit?" diyerek kırılmış bir yüz ifadesi sundum. Tamam haksızdım, onu da geçtim söylediklerim inandırıcı gelmemiş olabilirdi ki doğru da değil zaten, başka çaremin olmadığını da biliyordum, ama bana güvenmemesi de neydi?
Önce kolundaki elime sonra bana çevirdi bakışlarını. "Evet Ceren. Ne bekliyorsun benden? Sana inanmamı mı? Yalan söylediğinin farkında mısın?" dedi bıkkın bir ifadeyle.
Ne diyeceğimi bilemedim. Haklıydı, inanmamıştı da. Ne yapacaktım?
"Peki doğruları söyleyeyim. Gerçekten sevdiğim biri var tamam mı? Ama bu sen değilsin ve Furkan öyle sandı sadece. Anladın mı?" diyerek yutkundum. Sadece inanmasını istiyordum.
Kafasını salladığında elimi kolundan çektim. Bir iki dakika bir sessizlik sardı odayı.
"İnelim mi artık?" dedim sessizliği bozarak. "Olur." dedi ve ben önde o arkada aşağı annemlerin yanına indik.
"Çocuklar nerdesiniz? Kahvaltı bitmek üzere." Annemin bu siteminin üzerine bir şey demeden eski yerime oturdum.
"Aslı Yengecim benim biraz işlerim var. Gitmek zorunda kalıyorum. Umarım bir sorun olmaz." Annem Yigit'in konuşması üzerine yudumladığı çay bardağını masaya bıraktı ve bakışlarını ona çevirdi.
"Ne sorunu Yiğitcim. İşlerini hallet sen."
Yiğit annemle, babamla, kendi annesi ve babası ile vedalaşıp kapıya yöneldi.
Arkasından onu uğurlamak için gitmedim. O da benimle vedalaşma gereği duymamıştı zaten.
Bir saat sonrasına kadar Amcamlar gitmişti. Yengem cidden çok konuşuyordu ve benim bile başım ağırmıştı.
"Allahım şu kadın çok konuşmasın böyle." Annem başına sardığı yazmayı daha çok sıkarken bir yandan da bayılacakmış gibi konuşuyordu.
Babam, "Konuşmayı çok seviyor Aslıcım ne yapalım." diyerek annemi sakinleştirmeye çalışıyordu ama ne fayda.
"Ay Berat bilmiyor musun Zeynep bu. Resmen beni çıldırtmak için zeytinin siyahlığından bile konu açtı. Sohbet şeklinde konuşsa tamam, kadın tek taraflı taramalı tüfek gibi konuşuyor bir müsade etmiyor yahu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ULAŞILAMIYOR
Teen FictionBir genç kız, ulaşamayacağını bile bile kuzenine aşık. Bir genç, ulaşamayacağını bile bile genç kıza aşık olan. Hepsi birbirinin ulaşamadıkları. Peki genç kız ne yapacak? Ulaşamadığı şeyin peşinden koşmaya devam mı edecek yoksa o gencin onu bu yolda...