10.Bölüm

52 8 28
                                    

Allahım sana geliyorum.

Annem beni sabahın köründe işkence ederek uyandırmıştı. Neden? Yiğit efendi sözleniyor diye!

Kıyafet dolabımdan en sade olan siyah elbisemi ve altına da siyah sporlarımı giyip saçımı açık bırakmıştım. Bu kadarı bile fazlaydı.

Şimdi de salonda babamla oturmuş annemin gelmesini bekliyorduk. Süsleniyordu. Sanki ben sözleniyorum! Gerçi ben sözlensem bu kadar süslenir mi bilemem.

Telefonumda gezinirken babamın sesiyle yüzümü ona çevirdim.

"Kızım neden özen göstermedin kendine? Yüzünde bir solgun gibi?"

Bu kadarı bile beni sık boğaz ederken nasıl daha fazla özen gösterecektim?

"Bence gayet de iyiyim böyle. Spor giyinmek her zaman daha iyi hissettiriyor baba."

Açıklama yapınca babam pek üstünde durmadı. Ama telefonun kamerasından yüzüme baktığımda gerçekten göz altlarımın feci bir şekilde olduğunu gördüm. Hep uykusuzluktandı.

Oturduğum koltuktan kalkıp odama çıktım. Banyo kısmına girip aynanın karşısına geçtim ve makyaj çantamı karıştırmaya başladım.

Kapatıcılar ve biraz rimel ile daha iyi göründüğüme emin olup tekrar salona indim.

Annem de inmiş babam ile konuşuyordu.

"Saat öğlen bir olmuş Beratcım. Çok mu erken hazırlandık acaba?" diyince merdivenin son basamağından da inip yanlarına ilerledim.

"Evet anne yani beni sabahın köründe kaldırmana gerek yoktu." dedim hâlâ yarım kalan uykumun acısını hissederken.

Annem de kafasını bana çevirdi ve beni süzüp burun kıvırdı. "Kaldırmasaydım da aynı şekil hazırlanacaktın değil mi? Haklısın Ceren."

"Evet." dedim net bir şekilde.

"Tamam hanımlar. Saat bir olabilir ama bu gitmemize engel değil."

Babam böyle deyince başka bir şey demedim.

Evden çıkıp arabaya bindiğimizde camdan dışarıyı izliyordum. Annem ile babam da ön koltukta söz hazırlıklarını konuşuyorlardı.

Kalbim acıyordu. Babannemlere gidecek ve oradan da istemeye gidecektik. Buna ne kadar dayanabilirdim? Aşkımı kendi içimde yaşamaya devam mı edecektim?

Babaannemlere geldiğimizde arabadan indik. Yolda biraz oyalandığımız için saat ikiyi geçiyordu.

Bahçe kapısının ardından evin kapısının önünde durdum ve zili ben çaldım.

Kapıyı açan kişi Müge abla değildi.
Yiğit'in ta kendisiydi.

Üzerine spor bir takım elbise giymişti ve benim kalp krizi geçirme riskim artmıştı.

"Hoşgeldin." dedi. Ardından arkamdaki annem ve babamı da gördü. "Hoşgeldiniz."

"Hoş buldum." deyip yanından geçtim ve hemen karşımda olan lavaboya koşturdum.

Lavaboya geldiğimde kapıyı kapattım ve kilitledikten sonra arkama yaslandım.

Ne de güzel görünüyordu öyle. Elim kalbimde yavaşlaması için yalvarmak üzereydim. Sakin kalmalıydım. Her şeye, herkese rağmen sakin kalmalı, bu aşkı içimde yaşamayı bırakıp gömmeliydim.

Sakince kapının kilidini açtım ve çıktım. Büyük salona doğru ilerlemeye başladım.

Kapı da durup içeridekilere baktım. Babannem annemle konuşuyordu. "Bu kadar hazırlık yaptık hele bir vermesinler kızı da göreyim." dediğinde içimden 'keşke vermeseler' diye geçirdim.

ULAŞILAMIYOR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin