elli sekiz : let's be good friends

3.1K 308 171
                                    

"Ayrılmak istemiştin... O zaman...ke-kendine i-iyi bak HyeRim."

Karşımda kekeleyen, gözyaşlarını zarzor tutan, kafasındaki bandajı çıkarıp belli olmasın diye kahkülleriyle yarayı kapatan, duygusal bir Yoongi vardı karşımda.
Görmek istemediğim bir Yoongi.
Onu kırdığım için bu hale gelen bir Yoongi.
Benim eserim olan bir Yoongi.

Ona daha çektirmeyi, eziyet etmeyi biraz önce daha çok isterken onu bu şekilde görmem yumuşamama neden olmuştu.
Sanırım...ona yeterince çektirmiştim. Onun soğuk ve umursamaz olduğunu baz alarak düşündüğüm 'işkence'yi unutmuştum. O soğuk değildi, umursamaz değildi. O duygusaldı.Onun da duyguları vardı. Yalnızca ben fazla abartmıştım, kendimden geçmiştim.

"Yoongi-"

"Konuşmayalım." Dedi ve elinin tersiyle gözyaşını sildi.
"Ben piş-"
Lafımı kesip duruyordu. Sinirlerim bozulmuştu.

Dinlesene be adam!

"Her şey için... teşekkür ederim."

"Ayrılmayalım." 

O lafını bitirir bitirmez söylemek istediğim şeyi dışa vurmuştum. Bir süre gözlerime odaklandı, göz bebekleri titriyordu. "Konsere devam edeceğim, sahneden in." Sert sözlerinin ardından yanımdan seri bir şekilde geçti.

Ben de normal gözükmeye çalışarak sahneden inmiştim. Aslında normal değil, berbat hissediyordum. Konserin devamına kalamayacak kadar berbat hemde.

Odaya doğru adımlamaya başladım. Bir bezmişlik vardı üzerimde. Her şey üstüme üstüme geliyor gibiydi, onunla konuştuğum her an mutlu olmamın tersine ilk kez onunla konuşmak bana böylesine berbat hissettirmişti.
Telefonumun pilini çıkardım ve cebime tıkıştırdım.
Kimse beni aramasın, benden haberdar olmasın istiyordum. Kaçıp gitmeyi planlıyordum, bilmediğim sokaklarda, sakin bir yürüyüşe çıkmak istiyordum.

(...)

 Gece karanlığında düşüncelerime uymuş ve DaeGu'nun az aydınlatılmış, serseri aromalı sokaklarında turlamaya başlamıştım. Işıklar lacivert geceye karışıyor ve görüşümün mavi olmasına neden oluyordu. Şu ana kadar etrafta sıradışı ya da korkutucu bir olay olmamıştı. Gördüğüm işten dönen bir kaç düzgün insan vardı sadece. Çoğu iş çantalarını sıkı sıkı tutarken bir kaçı da telefonlarına bakarak korkusuz adımlar atıyordu.

Telefonumun pilini hala takmamıştım. Korkuyordum tabii ki bende, ancak ne bileyim, şu ana kadar telefonumun pilini takmak hiç aklıma gelmemişti. Gerizekalı olmalıyım, ya da bu akşam iyi değilim...

 Yanıma para almamış olmam da kötü şanssızlıktı. Gece taksi çağırıp binerek otele rahatça gidebilirdim, ancak parasızlık nedeniyle hangisine girdiğimi bilmediğim sokaklardan geri geri yürümeliydim. 

Ah...Kim bilir otelden kaç kilometre uzaktayım!

 Adımlarım yavaşlarken elim arka cebime gitti ve telefonum ile pilini çıkardım. Telefonumun kapağını açmıştım ki kulağıma dolan hızlı ve tempolu ayak sesleri ile ürktüm. Sert tabanlı bir ayakkabı sahibi yakınıma doğru koşuyordu.

 Koşarak kaçmak yerine beni daha az yoracak, daha mantıklı bir plan oluşturdum ve onu uygulamaya karar verdim. Elimdeki telefonu deli gibi sıkarken bana yaklaşan adım seslerini dinliyor ve konumunu tahmin etmeye çalışıyordum.

Sokağın köşesinde.

 Adımlar bana doğru gelirken daha da netleştiğinde kendi bedenimi iki üç adım geriye çektim. Adımlar benden uzaklaşmalı ve yalpalamalıydı ancak planımı suya düşüren bana sarılan kollar olmuştu.

sound || min yoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin