Hastanenin kafetaryasında gözlerimizden uyku akarken dua etmekten, kolkola ağlaşmaktan başka bir şey yapamıyorduk.
Annem, ben ve Seo Un unni.
Üçümüz doktordan gelecek bir haberi bekliyorduk. İyi bir haberi. Kötü bir haberi öğrenmeyi hiç birimiz, doğal olarak, istemiyorduk.
"SeoUn üzülme tatlım..." Annem SeoUn unniyi teselli etmeye çalışıyordu. SeoUn Unni'nin neredeyse ağlamaktan gözleri şişecekti. Yakınıp duruyordu.Ben beni suçlamasını beklemekteydim. Aksine beni suçlamamıştı. Bana teşekkür etmişti.
Bende suçum olduğunu düşünmüyordum ancak suçlu hissediyordum işte. Saçma sapan duygular..."Yoongi-sshi'nin yakınları !" SeoUn Unni aniden transtan çıktı ve hemşireye uçtu. Ama o kalkış nasıl bir kalkış yani...
Elimdeki karton bardağı buruşturarak masaya bıraktım ve hemşireyi dinledim.
Beklediğimiz haber buydu."Ameliyat çok başarılıydı. Kendisi normal odaya alındı. Görebilirsiniz."
O an hepimizin içindeki mutluluk dışa yansımış, deliler gibi kahkahalar atmaya başlamıştık.
Tanrım Yoongi'm yaşıyordu! Daha iyi ne olabilirdi ?!(...)
Odanın kapısının önünde duruyordum.Onu öyle görmeye hazır mıydım ? Onu yıpranmış görmeyi kaldırabilir miydim? O benim için sığınacak bir yerdi, en güvenli mekandı ancak, ona zarar gelirse...kötü hissettiriyordu işte.
Annem ve SeoUn Unni hala içerideydiler. Belki Yoongi uyanmıştı, ya da halen uyuyordu, bilmiyorum. Onu görmeyi deli gibi arzulasam da görünce ne kadar kötü hissedecektim bilmiyordum. Şu kendimi kötü hissedeceğim diye odaya girmemek yaptığım en kötü şey. Çocuğun annesi içeride, sen ne diyorsun Hye.
Kapıyı yavaşça, gıcırtı çıkartmamaya özen göstererek açtım. Gelen sohbet sesleri ile Yoongi'nin uyanmış olduğunu ve sesinin de azıcık kısılmış olduğunu anladım. Umarım iyisindir Yoongi-ah.
Kapıyı kapatarak odanın içine ürkek adımlarla daldığımda başının yaralı tarafında beyaz bir bandaj sarılmış, tek kolunda serum, diğer kolunu karnına koymuş, azıcık dik oturan Yoongi'yi görünce içimde bir burukluk oluşmuştu. Kafatası çok hafiften içine göçmüştü, ama öylesine azdı ki bu çöküklük, zar zor fark edilecek seviyedeydi. Doktorların ameliyat sırasında o bol bol kan akıtan yarayı bir şekilde kapattıklarını umuyordum. Umarım ki sadece pansuman ile geçirebilecek bir yaradır.
"HyeRim ?" Anneminbana bakarak konuşması sonucunda Yoongi mırıldanmıştı. "Geldin mi ?" Onun baygın bakan gözleriyle kendi gözlerimi birleştirdim. "Huh, ah... Evet."
Yatağının yakınına adımladım ve boştaki sandalyeyi annemlerin ters tarafına çektim. Yoongi'nin serum takılı olmayan elini tutarak iki avucumun arasında sıkıca sıktım. Yaşıyor olduğunu ve bizi unutmadığını görmek öylesine muhteşem bir histi ki. Havalara uçmuş, arkama roket takmış da bulutların arasından geçerken soğuk rüzgar saçlarımı dalgalandırmış gibi hissediyordum. Uykusuzluğun etkisini içtiğim bilmem kaç bardak kahve toparlayamamıştı ve o uyuşukluk beynime yansımıştı. İlk geldiğimde bana serum takmak isteyen insanları dinlemeliydim sanırım.
"Nasıl hissediyorsun ?" Dedim gözlerinin içine bakarak. Avuçlarımın arasındaki elimi çeneme götürmüştüm. Annemlerin bizi yorgun gözlerle izliyor olması çok da umurumda değildi şu durumda, sadece onun nasıl olduğunu ve elimden gelen her şeyi yapmayı istiyordum.
"Başım ağrıyor, ancak iyiyim." Biraz şüpheli biraz meraklı ses tonumla aklımda dönüp dolaşan soruyu ona yönelttim.
"Nasıl gelişti olay ? Yani nasıl becerdin kafanı yarmayı-" Hazır cevap bir şekilde "pat" diye cevabını yapıştırdı.