Sınıf öğretmenimiz elindeki kalın dosyayla sınıfa daldığından beri sınıfta şüpheli, ürpertici bir hava vardı.
Bunun sebebi açık ve net, ceza puanlarının açıklanacak olmasıydı. Ben ne kadar çok ceza puanım olduğunu hayal dahi edemiyordum. Devamsızlıklarımı, laubali davranışlarımı ve sevgili mevsuyla birlikte ceza puanlarım 30'a, hatta 50'ye bile varmış olabilirdi.Yanımda oturan çocuk kolumu dürttü ve fısıldadı. "Bacağını sallama." Gözlüğünü düzeltti ve inek profilini bozmadı. Bu çocukla aynı sırada oturmak tüm ders heykel olmanızı zorunlu kılıyordu. Avantajınız ise sınavlarda yüzde üç alın teri ile manyak doğru cevaplar verebilmenizdi.
"Herkes buraya odaklansın!"
Öğretmen mavi kapaklı kocaman dosyanın kapağını bir kaç yaprakla birlikte "küt" diye bir ses çıkararak açtığında durmuş bacaklarımın yerini dişlerimin arasındaki tırnaklar almıştı.
"Ceza puanlarınız normal durumda, ancak sınıfta iki kişi var ki ceza puanları tavan yapmış durumda."
Kelimelerini bastırarak, tane tane söyleyen öğretmen beni korkutuyordu."Deul Ae, SuJin, InHa, Geu Rim, SunJi ve JaeRi, ceza puanınız 14, bir puancık kalmış cezaya!"
Diğer öğrencileri de hızla okudu ve sıra bilin bakalım kime geldi ?!
"HyeRim, ceza puanın 49. Arkadaşınızı alkışlayın!" Herkes kahkaha ve alkış eşliğinde alkışlamaya başladı. "Kwon sen alkışlama. Ceza puanın 54. Müdür yardımcısının odasına, MARŞ!"
O anki Kwon'un şok ifadesi ile sınıftan ayrılması gülmeme neden olmuştu.
"Kim HyeRim spor salonu temizlenecek ve teras kattaki bitkiler sulanacak, en ufak bir toz görmeyeceğim! Derslere girmeyeceksin. Konu eksiklerini arkadaşlarından alırsın. Ek olarak akşam saat 8'de okuldan çıkacaksın, çıkmadan önce özür mektubu yazacaksın. Telefonunu bana ver, çıkışta güvenlik görevlisinden alırsın. Velin ile biz iletişime geçeceğiz."
Burası bir okul mu, yoksa tımarhane mi? Her şeyi anlarım, kabul ederim bak diyorum ki vardır bir hatam ancak derse girmemek olmaz. Hem hangi arkadaşımdan alacağım ders notunu? Olmayan arkadaşımdan mı yoksa tost makinesini hiç sevmeyen In Ha'dan mı ?!
"Hocam te-"
Elini sertçe ileriye uzatması ile lafım bölünmüş, içimdeki hüzün tavan yapmıştı. Telefonu cebimden çıkardım, kapattıktan sonra hocanın eline verdim.
Seni özleyeceğim telefon... Kimsenin seni karıştırmasına izin verme!
"Şimdi aşağı inve işine başla. Spor salonunun hademe odasında aradıkların var."
(...)
En sonunda spor salonuna gelmiş ve hademe dolabını bulmuştum. Büyük paspası büyük kovanın içindeki ilaçlı suya daldırdıktan sonra zorlukla zeminle birleştirdim.
Ciddi anlamda bir dana ölüsü kadar ağırdı bu. İttirdim. Bu kadar ağır şeyi nasıl ittirebildim, diye düşünürken ıslak ve kaygan olduğunu anımsamam için zaman gerekmişti.Kocaman salonun içinde rastgele şekiller çizerek, koşarak, bağırarak siliyordum yerleri. Neden bunu bir ceza olarak koymuşlardı ki ? Bu iş fazlasıyla eğlenceliydi.
Salonun kapısı hızlaaçılıp içeriye kırmızı basketbol forması giyen takım girdiğinde konuştum.
"Temizlik yapıldığını görmüyor musunuz ?"
"Kenara çekil bücür. Antrenmanımız var." Derin bir nefes verdim ve olduğum yerde güzelce göz devirdim. Sen şimdi görürsün yakışıklı siyah saçlı çocuk!
"Benim de işim var. Bir zahmet daha sonra gelin."Şimdi spor salonu temizlemeyi neden ceza olarak verdiklerini kavrıyorum.
Koskoca takımın ardındaki kapıdan aynı formayı giyen ve başına saç bandı takmış olan Yoongi'yi görünce birazcık sinirlenmiştim. Alnı o haldeyken kendini yormamalıydı!"Yoongi! Hemen oturuyorsun!" Bana cevap vermeden benim karşımdaki siyah saçlı çocuğa seslendi.
"JK. İlerlesene."
"Min.Yoongi. Kenara geç. HEMEN." Tehditkar ses tonumu yok saymış, yanımdan hayaletmişim gibi geçip gitmişti.Pekala Yoongi-sshi.
Neden aramıza böyle sınırlar koydun bilmiyorum ama eğer sen sebepsiz yere böyle yaparsan, bende yaparım. Açık ve net!
Paspası yerine bırakamazdım, burayı silmem gerekiyordu. Akşam sekize kadar vaktim vardı. Saate göz atmak için elimi cebime attım ama kabusum gerçekleşmiş olduğunda "ahanda öyle kalırsın" dedikleri ifadeyle kalakaldım.
Telefonumun yokluğu beni boşluğa düşürmüştü.Paspası arkamdan sürükleyerek hademe odasının önüne geldim ve kapıyı ayağımla açtım. Ağır paspası yerine bıraktıktan sonra oradan çıktım.
Birinin attığı basket üzerine çıkan "woah" ve "yuh" mırıldanmaları kulağıma nüfuz ederken adımlarımı spor salonunun dışına yönlendirdim. Görev, terstaki bitkileri sulamak!(...)
Herkes derste olsa gerek teras bomboştu. Yeşil hortumu duvardan ayırarak sıkıca tuttum ve hafifçe suyu açtım. Babamdan öğrendiğim bir bilgi vardı bitkiler hakkında, eğer bitkilere sevginizi gösterirseniz onlar da canlı oldukları için, neşelenirler ve daha çabuk ve güzel büyürler.
Bunu düşünmek beni hüzünlendirmişti. Babamla çiçek suladığımız günler güzel günlerdi ancak düşününce kalbimi acıtıyordu.
Güzel günler neden sonsuza dek sürmüyordu?
Ben parlayan güneşe rağmen buz gibi olan hava gibi hissediyordum, neden?Bitkilerin köklerine suları düzgünce verdikten sonra yapraklarına püskürtmeye başladım. Eğer hortumun ucunu sıkarsanız su daha geniş alana daha çok damla şeklinde yayılır. Bu da size hem kolaylık, hem de güzel bir görüntü sağlar.
Suyu püskürtürken elimi bazı yapraklarda gezdiriyor, bazen konuşuyor bazen de şarkı mırıldanıyordum."Güzelce büyü~"
Dizlerimin üstünde durduğum banktan indim ve diğer yaprakları da suladım.
Bu görev çabuk bitmişti.Spor salonuna geri geldiğimde sahada yanyana koşan Kwon ve Yoongi'yi görmek beni garip hissettirmişti.
"Siz ne ayak ?" Dedim ve sahanın ortasına ilerledim. "50 tur...koşu...ce..za..." Nefes nefese kaldığı için konuşamıyordu bile. Yazık ya bu öğretmenlere. Anlıyorum bir gerizekalıyla uğraşmanın ne kadar zor olduğunu.
Yanımdan geçen Kwon ayak bileğime bir tekme attığında acı ile kısık bir ses çıkardım. En azından Yoongi duymamıştı.
Bu çocuk o kadar dayaktan sonra hiç mi akıllanmamıştı ? Yüzü gözü çürümüştü oysa ki.
"Kwon-sshi, akıllanmadın mı acaba..?" Koşarken omuz silkti. "Belli belli. Akıllanmamışsın sen. Adam olmamaya ve pis şeyler düşünmeye devam et... Kesinlikle muhteşem bir hayatın olacak(!)."
Hye'den akıl alın, isimli program hafta içi her gün, bilinmeyen saatte, HyeRim Yoongi'yi seviyor ama Kwon adam olmuyor TV'de.
(...)
Onların koşusunun bitmesini bekliyordum. Ama ağzına ettiğimin koşusu bitmiyordu. Yanlış saymadıysam 38.turdalardı. Neden bu kadar yavaştılar?
Daha özür mektubu yazacaktım ben!
"Yoongi otur artık!"
Yaklaşık ellinci kez bu cümleyi tekrarladım ancak yine cevap alamamıştım. Umursamadığından mıydı, bir şey mi olmuştu?"Konuşmayacak mısın?"
Yine ses gelmedi. Bir şeyler mi dönüyor yoksa hali mi yok, anlayamıyorum ki...
"Min Yoongi, konuşalım."
Elinde sıktığı şişeyi serçte yere attı. Durdu ve kısık ancak sık nefesi arasından konuştu."Neyi konuşacağız ?! Bugüne kadar söylediğin yalanları mı, yoksa ne kadar sürtük olduğunu mu ?!"
Bayılıyorum böyle kesmeye, her şeyi birbirine karıştırmaya be
Uykum geldi ~.~
Güldüren(anırtan) durumlarınızı eksik etmeyin, tüm torunlarımın bu bölümden sonra gülmeye ihtiyacı var~~
Sevgilerle,
Hye'niz.