León'dan;
"Dünden beri daha da kötüleşti. Zaten son bir aymış..." dedim çocuklara. Benim yüzümden provaları iptal ediyorlardı. Sadece bir haftamız kalmasına rağmen boş veriyorlardı bunu.
Ludmila beni şaşırtacak derecede üzülmüştü. "Belki doktorlar yanlış tahmin yürütüyorlardır. Nereden bilebilirler ki kimin, ne zaman öleceğini?" diyerek, şaşkınlığıma şaşkınlık ekledi.
Omuz silkip, "Bilmiyorum," dedim. Bir yanım, nedenini bilmediğim bir şekilde, Arcie'ye gitmek istiyordu. Hemde koşarak.
"İzninizle, gitmem gerek," diyerek koşmaya başladım. Kalbimi dinleyip, Arcie'ye gidiyordum. İçimdeki huzursuzlukta her geçen saniye katlanıyordu. Tahmin ettiğimin gerçekleşmemesini tüm kalbimle istiyordum.
~
Arcelia'nın evine geldiğimde, nefes nefese kalmıştım. Hemen kapıya yürümeye başladım ama yerde yatanı tanıdım birden. Tüm söylediklerimize rağmen inatla orada yatmak zorunda mıydı?!
Arcelia'nın yanına gidip, "Arcie? Hadi kalk. Çiçeklerin arasında uyumaman gerekiyor hem!" dedim. Birazcıkta sarsıyordum ama uyanmıyordu. Bende daha fazla sarsmaya başladım. "Arcie!" diye bağırmadan da duramıyordum. Lütfen tahmin ettiğim şey olmasın, lütfen, lütfen...
Bağırışlarımı duymuş olacaklar ki, Bay ve Bayan Hernández koşarak geldiler.
Bay Hernández, Arcelia'nın nabzını kontrol ediyordu. Bir yandan da ağlıyordu.
Yaklaşık beş dakikanın sonunda, "Arcie!" diye bağırarak ağlamaya başladı. Bayan Hernández de ağlıyordu. Arcie'ye ne olduğunu anlamıştım. Ölmüştü. Hem de gözlerimin önünde!
Nefesimin daraldığını hissederek, oradan uzaklaştım. Bir daha buraya asla gelmeyecektim. Asla.
Evlerimiz yakın olduğu için, koşarak eve gittim. Annem de merakla bana bakmıştı. Daha önce ağlayarak eve geldiğimi hatırlamıyordum. Ağlardım ama eve ağlayarak gelmezdim.
Annem hemen ayağa kalkıp, "León?" dedi. Bakışları da şefkatli bir şekle dönüşmüştü. "Arcelia... öldü," deyip, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Annemin de gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Bana doğru yaklaşıp, sımsıkı sarıldı. "Hemen eşyalarını topla. Santiago'ya git, dinlen," dedi. Dinlenmek mi? Bu durumdayken mi? Asla!
Annemden uzaklaşıp, "Dinlenemem! O öldü anne!" diye bağırdım ona. Başını sallıyordu ama yukarıya doğru çıkıyordu. Bende hızlı adımlarla arkasından gidiyordum. Onu durduramayacağımı biliyordum ama işte... Belki de haklıdır dinlenme konusunda. Arcelia'sız buralarda durabileceğimi de sanmıyorum zaten...
Annem odamın kapısını açıp, dolabımın yanındaki valizi aldı. Ona karşı gelemiyordum. Sanki ellerim, annemin valize koyduğu eşyaları dolaba geri koymamak için uğraşıyorlardı.
Yatakta oturmuş, annemi izliyordum. Bir yandan da ağlıyordum tabii.
Nihayet eşyalarımın hepsi valize yerleştiğinde, "Teyzeni arayacağım. Bilette alırız, rahat rahat gidersin. Sakın buraları düşünme! Birkaç ay kalır, dönersin," dedi. Tam kabul edeceğim sırada aklıma gösteri geldi. Bizimkileri asla yalnız bırakamazdım! Benim yüzümden her şey bitecekti...
"Anne gidemem," diyebildim zar zor. Annem hiç umursamayıp, teyzemi aradı. Aralarında geçen konuşmayı da dinlemiyordum. Akımda olan tek şey, gösteriydi. Bir anda kafama dank etti. Tabii ya! Birkaç gün kalır, dönerdim. Bilgisayardan da grupla konuşabilirdim. Dans figürlerini zaten biliyorum...
Daha fazla bir şey düşünmeyip, annemin, "Boş yer varmış, ayırttım," deyişini dinledim. Başımı olumlu anlamda salladıktan sonra da, yerimden kalktım. Valizimi elime aldığımda, duran gözyaşlarım tekrar dökülmeye başladı. Arcelia'nın fotoğraflarını da yanımda götürmek istiyordu bir yanım. Ama onu dinlemeyip, dolabı açmadım. Arcie'yi bir şekilde unutmam gerekiyordu. Bana ne kadar acı verecek olursa olsun, onun söylediğini yapmalıyım: Mutlu olmalıyım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ღ GEÇMİŞİN İZLERİ-BAŞLANGIÇ ღ |1.KİTAP|
Romance"Hangi rengi seversin?" diye sordu beni izlerken. Soru biraz tuhaf gelmişti ama kendimle konuşuyormuş gibi, sebepleriyle beraber söylemeye başladım. Bir yandan da çiçekleri topluyordum. "Mavi. Mavi çok özel bir renk. Bir sürü anlamı var. Mesela; son...