30.Bölüm

1.2K 54 34
                                    

Violetta'dan;

"Yavaş yavaş!" Babamın, çocukları azarlaması çok hoşuma gitmişti. Hastanedeyken hayalet gibi olan sevgili babacığım, eve gelince canavara dönüştü. Beni neden evde yalnız bıraktıklarının hesabını sert sordu. Fazla sert...

G: "Şurayı da!"

Diego'nun dişlerini sıktığını gördüm. Elindeki temizlik bezini fırlatırcasına masanın üstüne koydu. Babama tehlikeli bakışlarını gönderdikten sonra, o masayı da bir güzel sildi. Franco ise... canım Franco'm; evi süpürmüş, camları silmiş ve yemek yapmıştı. Görevliler bugün izinliydi. Bunları yaptırabilmek için, özel olarak izin vermişti babam. Ne yalan söyleyeyim, bana da moral oldu. Onlarla dalga geçerken, León'u aklımdan çıkarmıştım. Şu ana kadar.

V: "Franco, bana çikolata getirir misin?"

Franco, korku filmlerindeki korkunç canavarlar gibi ani bir hareketle bana döndü. Bakışları bile o canavarları aratmıyordu.

F: "Diegocum, sen getirir misin? Daha eşyaları katlayıp, yerleştirmem gerek."

Diego içten bir kahkaha atıp, başını salladı. Bende bu hallerine bayağı gülmüştüm. 'Karnıma ağrılar girdi' sözünü bire bir yaşamıştım da...

Onlara gülen tek kişi ben değildim! Babam sert görünse de, bıyık altından yerlere yatarcasına gülüyordu. Çocuklar da birbirlerine gülüyorlardı. En son Franco'nun mutfak önlüklü halinde ağzımız ağrıyana kadar gülmüştük. Ama yemekler gerçekten harikaydı!

"Franco, aşkım, canım," bir şey isteyeceğim zamanlarda bunları kullanırdım. Önce yumuşar, sonra kabul ederdi. "Kuşlarımın yemlerini getirir misin?"

Gözlerini devirip, "Tamam," dedi. Canım ya! Beni hiç kıramıyordu, nasıl seviyordum onu. Biricik ağabeyim, benim.

Kuşlarımın kafesine baktım. Ne sevimli hayvandı bunlar böyle! Minicik, renkli, sevimli canlıcıklar... Erkek olduğunu söyledikleri kuşun yanakları turuncuydu. İnsanın alıp, ısırası geliyordu o yanakları. Dünden beri elimden düşürmüyordum kafeslerini de...

Arada bir, on sekiz yaş üstü durumlarına şahit olmuyor değildim. Franco böyle zamanlarda gözlerimi kapatıyordu. Diego da gülerek izliyordu onları. Hayvanların da özeli vardı ama Diego Bey, bunu umursamıyordu.

Franco yem paketini getirip, bana verdi. Küçük yem kabını çıkartıp, yemlerini koydum. Benden kaçmıyor olsaydılar, alıp tutardım. Çok küçüklerdi, bir yerlerini kırmaktan da korkabilirdim tabii.

F: "İsimlerini koydun mu?"

Miniklerime bakıp, "Mickey ve Minnie," cevabını verdim. Kuşlara fare isimleri vermiştim, evet! Normal olmadığımı biliyorsunuz zaten.

F: "Fare alsaydık ne koyacaktın, çok merak ediyorum!"

Gözlerimi kısıp, onu taklit ettim. Hıh! Başka isim gelmemişti aklıma. León ve Lara mı koysaydım yani? Birbirlerini yeyip bitiriyorlardı ya sevgili(!) çiftimiz!

Franco elini havada salladı. "Eşyalarını toplayacağım şimdi. İstediğin bir şey var mı? Ben eşyalarla uğraşırken söylersen, umurumda bile olmaz."

V: "Öncelikle; fazla mı kibarsın, ne? İkinci olarak; istemiyorum. Diego'dan da isteyebilirim daha sonra. Sana iyi eğlenceler!"

F: "Çok eğleneceğim, çok(!). Sen de burada sıkıntıdan paytla!"

Amacının ne olduğunu anladığım için, "Ne yapmaya çalıştığınım farkındayım Diego, ama çok beklersin!" demiştim. Durun biraz! Ben az önce, yanlışlıkla, 'Diego' mu demiştim Franco'ya?! Kendi kendimi rezil ettim ya!

ღ GEÇMİŞİN İZLERİ-BAŞLANGIÇ ღ |1.KİTAP|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin