Violetta'dan;
Franco'nun omzuna başımı koyup, ağlamaya devam ettim. Bir haftadır beni normale çevirmeye çalışıyordu ama yaptığı her şeyde, adı lazım değili hatırlıyordum. Ve Tomás ile vedalaşmamızı. Bana nasıl baktığı, nasıl 'imkansızım' dediği aklımdan çıkmıyordu. Sırf León için, ilk aşkımdan kopmuştum...
Franco saçlarımı okşayıp, "Geçecek," diye mırıldandı. Bunu defalarca söylese de, geçmediğinin bilincindeydi.
Babam da odasından çıkmıyordu. Beni görmekten korktuğunu biliyordum, hayalet gibi geziniyordum etrafta. O da, beni görünce üzülüyordu. Biricik kızını koruyamamış olması, kendisini yıpratması için yeterli bir sebepti.
Franco omuzlarımdan tutup, kaldırdı beni. "Bugün, birisi gelecek buraya! Biraz kafa dağıtırsın hem."
Gözlerimi devirip, yatağıma attım kendimi. "Kim gelecekse, söyle, gelmesin. Kimseyle uğraşacak halim yok."
Franco'yu bu halimle sinir ettiğimin farkındaydım. Yine sinirlenmişti. Ellerini saçlarından geçirip, saçlarını yolmasından da anlaşıldığı üzere...
Yatağımın köşesinde kıpırdandı. "Bak, Violetta. Canının yandığını fark ediyorum, o León'u bir elime geçirirsem bitireceğim! Onu unutmak için buraya geldin. Geliş sebebinin hakkını ver bari! Başkaları ile konuşmak, rahatlatır seni. Ömrünün geri kalanını, o pisliğin yaptıklarını düşünerek mi geçireceksin? Saçma. Lütfen izin ver de, gelsin arkadaşım. Aklından çıkarmanda yardımcı olabilir belki, ha?"
Söylediklerini düşündükten sonra, "Tamam," diye cevap verdim. Tabii çocuğu ya da kızı geldiğine pişman edecektim, o ayrı.
Franco neşeyle kapıya doğru ilerlerken, durdu. "Aklında ne var?"
Beni bu kadar tanımamalıydı ya. Her yapacağımı önceden tahmin ettiğinde, elim kolum bağlanıyordu.
Bana döndükten sonra, tek kaşını kaldırdı. Şu hareketi doğru düzgün yapamayan tek kişi ben miydim?!
León'un aklımdan çıktığını fark edince sevinmiştim. Sonra aklımdan çıktığını fark ettiğimi fark edince, tekrar eski ruh halime büründüm. Sürekli onu düşünerek geçirmek istemiyordum günlerimi. O, Lara'sı ile gününü gün ediyordur şimdi. Beni öptüğü o dudaklarla... Tamam, kendimi bilerek bu hale getiriyor gibiydim! Ama göründüğü gibi değildi. Kalbimde bir yumru var gibiydi. Madrid'e gelip, Franco ile sarıldığım o ilk anda daha da büyümüştü bu yumru. Sanki her an beni öldürmek için güç topluyormuş gibi bir şey...
F: "Heeey! Aklında ne var?!"
Franco'ya bakıp, "Yok hiçbir şey," dedim. Yalan söylemiyordum. Gelen kişiyi evden göndermek istesem de, aklımda bunu nasıl yapacağıma dair bir şey yoktu. İçimden de gelmiyordu ki zaten.
F: "İnanayım mı?"
Başımı olumlu anlamda sallayıp, ona arkamı döndüm.
Kapının açılıp kapanma sesi gelince, tekrar eski halime geldim. Eski halime gelmem uzun sürecek gibiydi. Daha yolun başına adım atamamıştım...
~
"Hadi Violetta! Çık şu odadan!" Franco'nun yüksek sesle bağırması, uykumu bozmuştu. Ne güzel, her şeyden arındığım bir uyku çekiyordum. Birkaç dakikalık olsa da, uyumuştum işte! Buraya geldiğimden beri ilk kez rahat hossetmiştim kendimi.
V: "Geliyorum."
Yataktan çıkıp, kapıya ilerledim. Yürüyen ölüden farksızdım cidden. Zombi gibi yürüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ღ GEÇMİŞİN İZLERİ-BAŞLANGIÇ ღ |1.KİTAP|
Roman d'amour"Hangi rengi seversin?" diye sordu beni izlerken. Soru biraz tuhaf gelmişti ama kendimle konuşuyormuş gibi, sebepleriyle beraber söylemeye başladım. Bir yandan da çiçekleri topluyordum. "Mavi. Mavi çok özel bir renk. Bir sürü anlamı var. Mesela; son...