26.Bölüm

1.2K 59 31
                                    

Violetta'dan;

Sabah herkesten gizli çımıştım evden. Mektubu kendim veremeyeceğimden, posta ile gönderecektim. Ya da bizimkilerden birisine verirsem, o götürebilirdi. Tabii evim, onların evinin ters istikametinde olmasaydı...

Postahaneye geldiğimde, gözüme ilk çarpan sevimli çocuğun yanına gittim. Burada çalışmak için fazla hoş değil miydi? Ah, ne saçmalıyorum! Hoş bile olsa, ölüyken birisiyle çıkamazdım. León'dan öğrenmiştim de hoş erkeklerin ne yaptığını. Adi pislik.

V: "Merhaba?"

Çocuk elindeki dosyadan başını kaldırıp, bana baktı. Ama benim suçum neydi ki?! Neden yeşil gözleri vardı?! Kaderim neden hep León ile ilgili işaretler veriyordu bana?! Haksızlık!

León'a benzeyen gülümsemesi ile, "Buyrun, nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu. Bu soruyu sormasaydı, girdiğim transtan kurtulamayacaktım. Beynimin her bjr ayrıntısına León ile olan anılar doluşuyordu. Bundan kaçamıyor oluşum da, beni aciz bırakıyordu. Tanımadığım birisinin karşısında ağlamak istemiyordum! Acizliğimi herkese ilan etmemeliydim!

Elimdeki kitaba baktım. "Ben... bunu birisine postalayacaktım ama paketlemek istemiyorum. Bir şey yapabilir misiniz?"

Kitabı elimden alıp, incelemeye başladı. Bir anda ne yaptığı kafama dank edince, kitabı ondan aldım. Başkalarının özel eşyalarına dokunulmasının ayıp olduğunu öğretememiş miydi ebeveynleri? Ya da zavallı insanlar, böyle bir çocuğu dünyaya getirdikleri için pişman mıydılar? Saçmalama kotamı doldurduğumu düşünerek, çocuğa açıklama yaptım. "Kusura bakmayın. Özel de. İsteğimi yerine getirir misiniz?"

"İsteğiniz, benim için bir emirdir prenses," deyip, kitaba uzandı. 'Prenses'... León'un ağzından çıktığı zamanlardaki gibi etkilememişti beni. Herkesin söyleyiş tarzı aynı olabilirdi ama herkesten, León'da olduğu kadar etkilenmiyordum. Ne çok isterdim León'la hiç tanışmamış olmayı... Evde hapisken bile daha mutluydum ben! Sadece babamı, Olga'yı, Romallo'yu görmek, daha iyi hissettirmiyordu belki ama kendi minicik dünyamda, az insanla mutluydum ben. Hiç kırılmamıştım da...

Kitabı çocuğa verdikten sonra, adresi tarif ettim. Nedense, bir kağıda yazmamı istemedi. İlginç. Ama hoş.

Postahaneden çıkıp, eve doğru ilerledim. Evdekiler dışında hiç kimse bilmiyordu gideceğimi. Kızlara, çocuklara ve Tomás'a söylemek istiyordum. Kim bilir, belki de asla dönmezdim...

~

Eve geldiğimde, Angie'nin, kapının önünde duran valizini gördüm. Kendi acım yüzünden, teyzemi unutmuştum. Babam dışında tek kan bağımın olduğu kişiydi ve, León yüzünden unutuyordum onu!

V: "Angie?"

Angie mutfaktan başını uzattı. Keşke daha fazla vakit geçirmiş olsaydık onunla...

V: "Gidiyorsun, ha?"

A: "Böyle olması gerekiyor, canım."

Nedenini defalarca sorsam da, söylememişti. Bu sefer soru sormak yerine, teyzeme sımsıkı sarıldım. Onun minik kıkırtısı, benim hıçkırıklarım ile bölünmüştü. Önce Tomás'ı, sonra León'u, sonra güvenimi, şimdi de teyzemi kaybediyordum. Annemi saymıyorum bile! Ben, hayata kaybetmek için gelmiştim. Bu, ortadaydı.

A: "Şimdi gitmem gerek. Bunun veda olmadığını biliyorsun! Her fırsatta arayacağım seni. Kendini iyi hissettiğinde de, yanıma gelirsin. Dinlenirsin belki, ha?"

Bunun olamayacağını ikimiz de iyi biliyorduk. Babamı suçlu tutmuyordum. Onun, beni koruyabilmek için bunları yaptığını artık daha iyi anlamıştım. Beni, León'dan koruyamadığı için de kendinden nefret ediyordu. Ve acı çekiyordu.

ღ GEÇMİŞİN İZLERİ-BAŞLANGIÇ ღ |1.KİTAP|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin