Alta İmparatorunun bile dikkatini çeken bir bahis olması neredeyse imkansız denecek kadar enderdi. Fakat o imkansızlık gerçekleşmişti. Bir maceracı, üstelik gümüş seviye bir maceracı yenen kişiye efsunlu nesne vereceğini kesin olarak vadetmişti.
Üstelik bu vadetme kesinlikle onaylandığı için İmparatorluktaki her güç bu düellonun olduğu alana doğru yola çıkmıştı. Kendisi de dahildi.
Tek bir sorun vardı ki, şuana kadar bu ödülü hak eden tek bir kişi bile çıkmamıştı. İmparator yola çıkmadan önce ödülü vadeden kişi hakkında detaylı bir rapor istemişti ki, almıştı.
Leo Clast olarak bilinen kişi, uzun zamandır İmparatorluğunun içinde ünlenen gizli Beyaz Göz olarak ortaya çıkmıştı. Nerede doğduğu veya nereden geldiği belli olmasa da, kendisi gibi bir Çağırıcıydı. Yani en azından ya Antik mezarlara girecek kadar güçlüydü. Ya da çok ama çok zengin birisiydi.
Şu ana kadar kulağına gelen her bilgi ile çok güçlü bir kişi olduğunu düşünüyordu. Çünkü rakiplerini kısa sürede bayıltırken tek bir darbe bile almamış olmaması onun bu gücünü ilan etmeye yeterliydi. Başkentten çıkan binlerce kişilik korumasıyla birlikte ilerleyen kervanı gören herkes yoldan çekilirken, İmparator, kahyasının okuduğu raporu dinlemeye başladı.
''Saygıdeğer İmparatorumuz, Beyaz Göz en ufak bir çağırı yapmadan sadece kendi vücuduyla birlikte dövüşürken, Siyah Kaplan Birliğinin Yardımcı Liderini tek darbe ile bayıltmayı başardı. Kazandığı dövüşlerden her türlü ödülü Maceracılar Loncasına bağışlarken, ünü lonca içinde hızla yükselmeye başlamış ve şu ana kadar loncaya yatırım yapan kişiler arasında hızla yükselmeye devam etmektedir. Yendiği kişilerin arkadaşları ve astları ise, yenilen kişinin intikamını almak için dövüşlere katılmaya başlarlarken, bu düellolar dostluktan çok intikam ile dolmaya başladığını bildirmek zorundayım. Öldürücü saldırılar baş gösterirken, Beyaz Göz'ün verdiği tek tepki bir çocuk tarafından saldırı yapılmışçasına sadece yavaşça saldırıdan sıyrılmak ve sağ eli ile rakibini bayıltmaktır. Nedenini bilmediğim bir şekilde en ufak bir Çağırı yeteneğini kullanmazken, rakiplerinin her yetenek kullanmasında yüzünde bir gülümseme beliriyor.''
-----------------------------------------------------
Leo bu dünya hakkında bir çok şey öğrenmişti. İlk olarak buradaki insanlar Yıldız Enerjisini daha farklı bir isimle çağırıyorlardı. Ruh Enerjisi.
Ruh Enerjisi hem fiziksel saldırılarda hemde Büyülerde kullanılan enerjiydi. Fiziksel saldırılar, savaşçıların kullandığı saldırılar olurken, büyüler ise Büyücüler tarafından kullanılan saldırılardı. Saldırıların temel enerji kaynağıydı. Bu enerji kaynağı meditasyonun yanında tuhaf bir sıvıyı içerekde tazelenebiliyordu.
Enerji konusu dışında ise yetenekler vardı. Kendi dünyasında yetenekler bir ustadan öğrenilirdi. Fakat bu dünyada yetenekler ustadan değil de, parşömen gibi şeylerden de öğrenilebildiğini öğrenmişti. Birbirinden farklı onlarca yeteneğe karşı hepsi Leo'nun gözünde oldukça değersizdi.
Aklında tek bir soru kalmıştı. Bu insanlar kendi evreninden nasıl daha güçlüydü?
Sürekli olarak düellolara katılmıştı. Üstelik bu düellolarda her gün yeni teknikler görse de, hiç biri beğeneceği kadar iyi değildi. Kendisinin en basit tekniği bile bu tekniklere bin basar kadar yüksek bir derecedeyken, büyücülerin halini gördüğünde oldukça üzülmüştü.
Çakıl taşlarını fırlatarak yapılan bir saldırıya sahip büyülerin olduğu bu dünyada yaşamak kadar kötü bir şey olamazdı. Kendisine ufak bir saldırı verebilecek kadar iyi bir saldırı görse kesinlikle o kişiye efsunlarını verecekti. Fakat bu bir ay sonunda bile geçerli değildi. Loncaya yaptığı o kadar yatırım karşısında sadece tek bir şey istemişti. Kendisinden yüksek sınıflarında bu düelloya isterlerse katılabilecekleri hakkında özel izin.
Bu sayede her taraftan ve her seviyeden gelen maceracılar karşısında Leo savaşırken, her gün yeni şeyler öğrense de hala tatmin olmaması onu Antik Mezar'a gitmek için harekete geçirmek üzereydi. Ta ki zırh kuşanmış bir kişinin dediğini duyana kadar.
''İmparatorumuz seni çağırıyor.''
--------------------------------------------------------
Leo karşısındaki adama bakarken içinden gelen gülme isteğine karşı koymak için kendisini zorladı. Adam oldukça ciddi görünüyordu. Kendisini kaplayan efsunlu ekipmanlar ile birlikte gösterişli bir tahta oturmuş ve arkasında 3 tane tuhaf çağırılmış canavarlar bulunurken, odada ki herkes hazır bir şekilde bekliyordu.
Leo ilk başta neyi beklediklerini anlamasalar da, en sonunda kafasına dank eden bir fikir geldi. Hafifçe öne doğru eğilirken,
''İmparatoru saygıyla selamlıyorum.''
dediğinde bazı kişilerden yükselen öfkeyi hissetmemek elde değildi. İmparator tahtında dik bir şekilde otururken,
''Beyaz Göz olarak bilinen kişiyle tanıştığıma memnunum.''
diyen imparator karşısında Leo başı eğik bir şekilde beklerken, adam kendisinin cevap vermemesi üzerine konuşmasına devam etti.
''Efsunlu nesnelerin olduğu basit bir düello duyumunu hiç umursamasam da, yaptırdığım araştırmalar sonucunda bunun doğru olduğunu öğrendiğim için bu şehre geldim. Beyaz Göz, efsunlu nesnelerini bana vermeni istiyorum.''
dediğinde Leo az önceki saygılı hali bir anda kayboldu. Asla karşılıksız bir iş yapmazdı. Buna imparatorda dahildi. Fakat bunu dile getirmek için hala çok erkendi. Çünkü bu imparatorlukta kalıyordu. Bundan dolayı derin bir nefes aldıktan sonra,
''İmparatorun isteği buysa kesinlikle bunu yapacağım. Fakat benim de bunun karşılığında size bir teklifim bulunmakta. İmparatorluğun en güçlü kişisi ile şahsi bir düello yapmak istiyorum. Beni zorlarsa size 2. seviye efsunlarla donatılmış titanyum zırh ve kılıç setini vermeye gönüllüyüm.''
---------------------------------------------------
Heyecan ve şaşkınlık.
Odayı dolduran iki duygunun adları buydu. Heyecan ve şaşkınlık.
2. seviye efsunlar bulunmaz nimetlerdi. Fakat karşısında istenilen şey çok daha inanılmazdı. İmparatorluğun en güçlüsü ile bir düello.
İmparator bunun karşısında kaşlarını çatarken, kendisine bakan genç adamı sert bir bakış ile izliyordu. İmparatorluğun en güçlüsü elbette kendisiydi. Bir Çağırıcı olan kendisi. Fakat kendisine meydan okunması hatta zorlayabileceğini düşünmemesi bile kendi otoritesini tanımadığını ifade etmekle aynıydı.
''Bu ne cüret!''
diye bağırdığında askerleri hızla kılıçlarını çekerken, Leo'nun etrafını saran kılıçlar onu öldürmek için tek bir kelime bekliyordu. Buna rağmen Leo'nun yüzünde en ufak bir rahatsızlık ifadesi yoktu.
''İmparator beni yanlış anlamış olmalısınız. Şuan kapının dışında bekleyen kişi ile düello etmek istiyorum. Yoksa size veya otoritenize karşı en ufak bir sorgulama cüretini gösteremem. İsteğim sadece benden daha güçlü olduğu söylenen kişi ile kendimi sınamaktır. Yoksa gelişim gösteremeyeceğimi düşünüyorum. Bu da beni kötü yola itmek için zorlayan şey olabilir.''
Leo'nun sözleri ile kapı açılırken, İmparator ayağa kalktı. Bu kişiyi biliyordu. Hatta bu odadaki herkes onu biliyordu. Asıl İmparator, ölümsüz olan imparatorun ta kendisiydi. Ejderha Lordu olarak bilinen kişi.
''Küçük çocuğa istediğini vermek gerek. Ölürsen suç bana ait değil.''
İçeriye giren adam kimseyi selamlamamıştı bile. Basit bir şekilde Leo ile konuşmuş, hatta düello teklifinden rahatsızlık bile duymamıştı.
''Arenayı bizim için kapatın.''
dediğinde odadan çıkarken diz çöken İmparator hayretle Leo'ya baktı. Asla tespit edilemeyen babasını tespit etmiş, ona düello teklif etmiş hatta bunun için 2. seviye efsunlu ekipman vermeye razı olmuştu. Böyle bir şeyi ise sadece kendisini zorlamak ve güçlü bir rakiple karşılaşmak için yaptığını öne sürmüştü ki, bu herkes gibi İmparator'a da deli saçması olarak geliyordu.
----------------------------------------------------
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elçi 3 (TAMAMLANDI!)
FantasyElçi 1-2'nin devam kitabıdır. Kör Büyücü, Hain Prens ve Elçi olarak bilinen Leo Clast'ın yeni evrenindeki maceraları ile karşınızdayım. Kapak Tasarımı: @MehmetAliCetin1648