Bölüm 61

3.7K 426 7
                                    

Leo bu sözlerinin havada asılı kaldığının farkındaydı. Bu kıtada kimse karşısında tahtına kurulan bu ejderhaya saygısızlık yapamazdı. Konsey birleşse dahi bu durum geçerliydi. Fakat kendisi için hiç bir kural yoktu. Çünkü en özel kişiydi.

O kuralların üzerinde olan yegane kişiydi. Kendisine bu hakkı ise bizzat Yüce Olan vermişti.

Ejderhalar hızla gerçek bedenlerine dönerken, Leo bakışlarını umursamaz bir şekilde gökyüzüne kaldırdığında binlerce ejderhanın güneş ışınlarını engellediğini biliyordu. Gündüz bir anda geceye dönüşürken, tahtında oturan dünyalar güzeli kadın tek bir el hareketi ile işaret verirken, Leo derin bir nefes alıp elini kaldırdı.

''Size sormam gereken bir soru var. Teslim mi olacaksınız? Yoksa sizi ezmem mi istersiniz?''

Bu soruyu savaş durumuna girmeden her canlıya sorması gerekliydi. Eğer bunu yapmazsa o zaman kendisini kısıtlayan yegane kurallara uymamış olurdu ki, bununda oldukça kötü sonuçları olabilirdi. Yukarıdan gelen kükremeler ile birlikte nefesini verirken yüzünde daha önce hiç ortaya çıkarmadığı bir gülümseme vardı.

''O zaman başlayalım.''

dediğinde üzerine gelen binlerce ejderha karşısında sadece tek bir şey yaptı. Ellerini birbirine vurdu.

Vücudunda patlayan muazzam güç bir anda dağları yerle yeksan ederken, bu kontrolsüz güç Leo'nun daha önce çıkarmadığı gücüydü. Elçi Evriminin oldukça ufak bir kısmı olan bu güç bu kıta için yok ediciydi. Fakat buna rağmen karşısında ki Ejderhalar bir saniye bile beklemeden kendisine saldırırken bu gücü kontrol etmesi gerekiyordu. Çünkü öldürme amacı yoktu. Esir etmeyi istiyordu.

Gökyüzüne fırladığı anda etrafındaki havayı katılaştırırken,

''Yüce Anne benim karımın evcil hayvanı olacak. Kızın ise benim kızımın evcil hayvanı olacak. Siz geri kalanlarsa benim krallığımın ordusunda yer alacaksınız.''

----------------------------------------------------

Sanki kıyamet kopmuştu. Dağlar bir bir yok olurken sisli hava bir anda dağıldığında kimse buna anlam verememişti. Dağ Krallığının Ejderhaların bölgesi olduğunu herkes biliyordu. Ejderha Lordu olmak isteyenler buraya gelir ve belki de milyonda biri başarılı olabilirdi. Sislik havası her zaman içindeki tehlikeleri saklarken, orası insanlar için tabu haline gelmiş bir yerdi.

Fakat şimdi tüm kıtada yayılan ses ile birlikte her yerden görünen dağların bir anda yok olması kişileri hayrete uğratırken kimse bunun nedenini araştırmak için uğraşmadı. Belli ki bir sorun vardı. Ejderhalar arasında olan sorunlar ise insanları ilgilendirmiyordu.

Leo resmen ışık gibi her salise başka bir yerde belirirken, bu durum Ejderhalar içinde geçerliydi. Koskoca vücutlarına rağmen Leo'nun belireceği yerlere saldırılar yaparlarken, bu durum Leo'yu her ne kadar zorlarsa zorlasın hoşuna gittiği yüzündeki gülümsemeden açıkça anlaşılıyordu.

Bir ejderhayı kuyruğundan tuttuğu gibi havada döndürerek başka birsine attığında hiçbiri gözlerine inanamasalar da, bu gerçekti. Leo Ejderhalardan bile daha güçlüydü.

Yüzlerce ejderha gerçek boyutlarına dönüşmüşken, binlercesi insansı vücutlarıyla birlikte kaliteli silahlarıyla saldırıyorlardı.

Kendisine gelen binlerce ok karşısında Leo bir anda yerinde dururken güçlü bir sesle birlikte,

''İlahi Horum!''

diye kükrediği anda bulunduğu yeri merkez olarak alan bir hortum giderek hızlanan bir şekilde dönmeye başladı.

-----------------------------------------------------------

 Alice kulaklarına dolan sesle birlikte dikkatini kaybederken üzerine odun parçası geleceğinden emin olsa da tek bir darbe bile almamıştı. Çünkü annesi de şaşkınlıkla bir yöne bakıyordu.

''Onu kullandığına inanamıyorum.''

Annesi sadece bu cümleyi söylese de, sesindeki şaşkınlık Alice'in önemli bir olay yaşandığını anlaması için yeterliydi ki, büyük ihtimalle bu olayın merkezinde babası vardı. Meraklı bir şekilde,

''Anne neden bahsediyorsun?''

diye sorduğunda annesi kendisine uzun bir süre cevap vermediği için sadece öyle beklediler.

''Elbette Leo'dan bahsediyorum. Onun geçmişini hala bilmiyorsun değil mi?''

derken masmavi gözleri hafifçe aydınlanmıştı ki, bu annesinin bile babasından ne kadar etkilendiğini gösteren en büyük kanıttı. Alice kafasını olumsuz anlamda sağa sola sallarken, annesi elini salladığı gibi iki koltuğu yanlarında belirtti.

''O zaman öğrenmelisin.''

dediğinde Alice heyecanlı bir şekilde koltuğa oturdu.

-------------------------------------------------------------

''Leo Clast. Bildiğin gibi babanın ismi bu. Fakat bu isim aslında onun neredeyse hiç kullanmadığı tek ismidir. Ama bizim kendi dünyamızda onun bu ismi neredeyse hiç kullanılmaz. Bu dünyada bir çok unvana sahip olduğu gibi doğduğu yerde bu unvanlardan çok daha fazlasına sahipti. Hain Prens. Kör Büyücü. Elçi. Onlarca farklı unvanından bu üçü en sık kullanılan unvanıydı. Elbette bu unvanları almasının hikayesini anlatmam gerekiyor. İlk olarak baban güçlü bir krallığın prensi olarak dünyaya geldi. Veliaht Prens olarak oldukça iyi bir yetiştirme gördüğünü belirtmeliyim. Siyasi ve diplomatik olarak yetişkin bir insanla konuşabiliyordu. Üstelik bu 8 yaşındaki haliydi. Daha sonraysa eğitim için akademi denilen yere gittiğinde bir yıllık süreç sonunda turnuvada babasından daha güçlü olacağını iddia ettiği zaman işler karışmıştı. Kral olan babası bunu bir isyan olarak nitelendirdiğinde turnuvada ölümün serbest olduğunu söylediğinde baban ustası tarafından kurtarıldı ve bu sayede kaçak bir prens durumuna düştü. Hain Prens olarak anılmaya başladığında sadece 10 yaşındaydı.''

Alice böyle bir şey beklemediği için nefesi kesilmişti. Kendisi de babasından daha güçlü olacağını ilan ettiğinde babası sadece kahkahalarla gülmüş ve bunu başarma ihtimali olduğunu söylerken gözleri parlamıştı. Aslında kendisine uygulanan gibi bunu bir isyan olarak algılaması çok daha mantıklı iken, her zamanki gibi sadece gülmüştü. 

Elçi 3 (TAMAMLANDI!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin