Tatilimizin ikinci günü aslında geçireceğimiz son gündü çünkü yarın sabah yola çıkacaktık. Dün gece yaptığımız toplu planlara göre kocaman ormanın içindeki kocaman gölü bulacaktık. Göl buz gibi olmasıyla biliniyormuş ve biz de eğlenmeye vardık.
Sabah uyanıp gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk kişinin Yoongi olması ve direkt bana bakan gözleriyle karşılaşmak beni korkutmuş olmalıydı ki kalp atışım nirvanadaydı. Kocaman açılan gözlerime güldü o da. "Günaydın minik."
"Ya hyung hala minik miyim sence?"
"Hala miniksin. Ellerin bunu kanıtlıyor bence."
Tatlı gülümsemesinden gözlerimi alıp ellerimi üstümüzdeki ince pikenin altından çıkardım. Gerçekten küçüklerdi. Yoongi ellerimi çıkardığım anda seslice güldü. "Yah gülmesene!"
Ellerimi tuttu ve ben ne olduğunu anlamadan ikisini de öptü. Donup kalan bakışlarımı ondan çekip arkasında kalan pencereden bakmaya başladım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
"Hadi kalkalım. Bugünü dolu dolu geçirmeliyiz." dedi Yoongi'de ve yataktan kalktı. Ben de arkasından kalktım. Üstümüzü değiştik. Yoongi sırtı bana dönük halde giyinirken biraz onu izledim. Dikkatlice vücudunu incelememiştim bu zamana kadar. Beli ince ama omuzları genişti. Yer yer yer edinmiş benlerini birleştirince ne şekil çıkacağını merak ettim. Bana döndüğünde telaşla elimdekş tişörtü kafama geçirdim.
"Fotoğraf çekmelisin. Daha uzun sürer ha?"
Yaptığı imayı duymamış gibi yapıp mini dolaptan soğuk bir içecek aldım. Oda serindi ama terliyordum. Kesin hastalanıyordum. Annem baya kızacaktı.
Giyindikten ve çantalarımıza gerekli eşyaları doldurduktan sonra lobiye indik. Hepimiz toplanınca da yola koyulduk. Hava baya sıcaktı. Tişörtümün kollarını omzuma kadar çektim rampaya tırmanırken. Giydiğim kısa şortumdan dolayı bacaklarıma sürtünen çalılar biraz iz bırakmıştı. "Neden kendimize işkence çektiriyoruz? Buz gibi havuza da atlayabilirdik." dedim yorgunca. Bacaklarımdaki minik çizikler kanamaya başlamıştı. Yoongi'nin arkaya dönüp bana yürüdüğünü gördüm. Yanıma geldi. Bir müddet bacaklarıma baktı ve elimi tuttu.
"Az kaldı Jiminie."Ben yürümüyor, Yoongi tarafından çekiliyor gibiydim. Çocuklar da yorulmuştu. Düzlüklere ulaşınca geldiğimizi anladım. Göl kocamandı ve manzara harikaydı. Gölün etrafı sanki kutsal bir şeymiş gibi rengarenk çiçeklerle çevriliydi. Değerdi yani. O kadar zor yola bu güzellik değerdi.
"Evet ilk kim giriyor?" dedi Hoseok bağırarak. Denilene göre su buz gibiydi. Tae'nin göle yaklaşıp ayağını soktuğunu gördüm. Büyük bir hızla geri çekip titredi. "Çok fena bu öldürür adamı lan."
Diğerlerinin de gözü korktu. Ses çıkmayınca Jungkook'un aniden üstünü çıkartmasına göz diktik.
"Ben giriyorum. İstediğim şeyse on tane yeni bilgisayar oyunu. Orjinal olacak." dediği gibi göle atlamasıyla gözlerim irileşti ve ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı. Bu çocuk kafayı yemişti.
Kafasını sudan çıkardığı anda büyük bir çığlık attı. "Siktir çok soğuk çok soğuk."
Aynı zaman aralığında suya atlayan Jin hyung'a baktım ve delice güldüm. O da kafasını çıkardığı gibi bağırınca hepimiz yüksek sesli kahkalar attık. "Namjoon'un bir hafta kölem olmasını istiyorum." dedi.
Namjoon hyung seksi olduğun düşündüğü bakışlarını sergilerken Hoseok hyung onu arkadan ittirdi ve göle düştü. Suya düşmeden önceki bağırışı yine hepimizi güldürdü. "Hoseok'un hemen suya girmesi istiyorum." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
little man big problems | yoonmin
Fanfictionjimin küçüktü ama hissettiği duygular buna tezattı. #homophobia #friendstolovers