arayı açmamaya çalışan ben.. en az sizin kadar unutuyorum çünkü
yorumlarınız her zaman beni teşvik ediyor❤ yani daha çok yapın!!!!
lütfen🤓
🌟iyi okumalar🌟
~
Saniyeler beni korkuturdu.
Ve üç saattir Yoongi'nin komodinindeki dijital saat tüm korkularımı düşündürtüyordu bana.
Saniyelerin geçişini izlemek ürkünçtü. Uzun zamandır sahip olduğum bu korku dijital saatlerden, kronometlerden uzak durmama yol açmıştı. Çok büyük bir kayıp değildi belki ama saçma bir korkunun zihnimde yer etmesi anlamsızdı. Sadece bir dakikanın tamamlanmasını sağlayan süreydi saniyeler. Aklımın saniyeler içerisinde bir insanın neler kaybedebileceğini, hangi felaketlerin saniyeler içinde hayatından en önemli şeyleri alacağını düşünmek anlamsızdı.
Saniyeler içinde Yoongi yüksek dozajdan hayatını sonlandırabilirdi. Saniyeler içinde ölüm vuruşuyla kopabilirdi bu dünyadan. Saniyeler içinde insan her şeyini kaybedebilir ve tüm hisleri, tüm hazları ve kontrolleri, tüm hayat görüşleri bile tamamiyle değişebilirdi. Saniyeler birçok şeyi elimden alabilirdi. Kısa ama bu kadar etkili olması korkutuyordu en çok. Geri dönüşümü olmaması, herkesin hayatındaki kritik unsur olması.
Daha çok saniye istemiştim; hiçbir şey düşünmeden mutlu olacağım, Yoongi'nin gitmeyeceği, eğleneceğim, Yoongi'nin kendine iyi davranacağı, umursamayacağım, Yoongi'nin suçsuz ve hafif hissedebileceği, kendimi yeterli hissedebileceğim ve Yoongi'nin doyasıya yaşamak isteyeceği daha çok saniye.
Oturduğum sandalyeden kalkıp dijital saati yüz üstü komodine kapattım. Bir işe yaramayacağını biliyordum, düşünceler çoktan varlardı. Sonra dakikanın değiştiğini belirleyen sesten de rahatsız olmaya başladım. Pilleri sökmem de ardından geldi.
Yatakta bana doğru dönük sırtına baktım. Jin hyungla onu merdivenlerden taşıyıp yatağına yatırdığımızda hepimiz sessizdik. Hepimiz iç savaşımızdaydık ama en çok Yoongi'nin çığlıkları yankılanıyordu geniş evde. Yavaş ve yeni yeniden hayata dönmüş birinde göreceğiniz hareketlerle yatak örtüsünün altına girdiği gibi duvara dönmüş ve saatlerce de kıpırdamamıştı. Odada onunla tektim. Hyung'un ne zaman çıktığını bilmiyordum bile.
Uyuyor muydu? Bilmiyordum. Nasıl görünüyordu? Bilmiyordum. İyi hissediyor muydu? Muhtemelen uzun zamandır iyi hissetmiyordu ama yine de bilmiyordum. Ne kadar onu anlıyormuşum gibi hissetsem de anlamaktan çok uzaktım. Kimse kimseyi tam anlamıyla anlayamazdı da. Bu gerçeklik beni yaralıyordu da ama oturup bakınmak, düşünmek dışında elimden bir şey gelmiyordu. Kimsenin elinden bir şey gelmiyordu.
Kapının aralandığını ve Jin hyungun başıyla gelmemi işaret ettiğini gördüm. Derin bir nefes verip göz kapaklarımla onayladım. Vücuduma komut vermek, geçen saatlerle zorlaşmıştı ama yavaş olmakta sorun yoktu. Eğer saniyeler de yavaş olabilseydi her anımı yavaş yaşamaktan ölene kadar, bir kere bile şikayet etmezdim.
Son kez ona baktım. Bu sefer olduğum açıdan biraz görebildiğim kadarıyla uyuyordu.
Kimi kandırıyordum?
Sadece gözlerini kapatıyordu.
Yine de yorgunluktan bir ihtimal zihninin ara vermesini umuyordum.
Kapıdan çıktım ve ardımdan kapadım. Merdiven korkuluklarına yaslanan Jin hyung kapıda duran bana yaklaştı. Elini omzuma koyup dostane tavırla sıkarken gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
little man big problems | yoonmin
Fanfictionjimin küçüktü ama hissettiği duygular buna tezattı. #homophobia #friendstolovers