4: broken eyes

771 53 6
                                    

Dün gece sürekli aklımda dönüp duruyordu. Umursamazlaşmaya çalıştıkça her saniyesini hatırlıyordum.

Şu soğukta bahçede oturmamızın en önemli nedeni buydu. Düşünmek istemiyordum. Akışına bırakamazdım artık. Bunun için çok geç olmuştu.

Seon Mi'nin arada söylediklerine odaklanmaya çalıştıkça anlamıyordum. Yarım saattir oturuyorduk ve soğuk burnumu ve dudaklarımı kızartmıştı.

"Hara!" Bakışlarımı yerden kaldırdım.

"Bir şey mi diyordun?" Yüzü sinirden yavaşça kızarırken bakmakla yetindim. Derin bir nefes aldı, bir şey açıklamak istermişçesine.

"Dün gece ne oldu?" Beklediğim soru bu değildi aslında. Bana ondan vazgeçmemi söyleyeceğini düşünmüştüm.

Yaslandığım bankta kalçamı biraz kaydırıp bahçede göz gezdirdim.

"Her zaman olan şey işte." Seon Mi bakışlarını yüzüme çevirdiğinde bakma gereği duymadım. Sorunlarımı hayatımda beni mutlu eden bir kaç insana anlatarak onları üzmek tamamen bencillikti.

Nefesini verip vücudunu bana döndüğünde daha ısrar etmeye başlamadığının işaretiydi bir nevi.

"Anlatır mısın diye sormayacağım artık. Baban ve annenin arasında yaşananları anlatmanı istemiyorum senden. Bunu çok iyi biliyorsun Hara. Ben sadece rahatlamanı istiyorum."

Ters psikoloji yaparak kafamın karışmasını sağlıyordu, kendi tarafımdan ise sadece kafam karışmakla kalmayıp düşüncelerimdeki bir kaç bencilliği önüme bırakıyordu. Habersizce.

Titrekçe verdiğim nefes soğuk havada buharlaşarak bir anda kayboldu. Soğuktan hafif çatlamış dudaklarımı sürekli yalıyordum. Daha kötü olurdu belki ama önemi yoktu. Uçuşan saçlarımı düzeltemeye çalıştım.

Bugün siyah kalın külotlu çoraplarımı ve büyük siyah montumu giymiştim. Arada esen rüzgar yüzünden montumun fermuarını boğazıma kadar çekmiştim.

"Bu sefer çok bağırdılar birbirlerine." Yutkundum. "Başta basit olduğunu düşündüm ancak fazla ileri gittiler." Gözlerimi kırpıştırdım.

"Dayanamadım evden çıktım." O gece aklıma geldi. Bankta ağladığım zaman.

"Ne yapacağımı bilemedim başta." Sesim kısıldı. Gözlerimi kırpıştırırken etrafı seyrettim. "Sonra..."

Etrafı seyrederken gözlerim takıldı. Sonrası buydu işte. Onunla karşılaşmıştık ve ben kırılmıştım. Ona baktığımı hissetmişçesine bakışları bana yöneldi. İçeriye girerken bir kaç saniye bakıştık sebepsizce.

Kırıklarım boğazıma kadar yükseldi o an. Boğazımı acıttı. Zaman bile tanımıyordu bana. Nefesim boğazımda kalakalmıştı.

Derse giriş zilinin çalmasıyla yavaşça doğruldum. Daha fazla konuşacak gücüm kalmadı, sadece sınıfa gitmek istiyordum. Seon Mi'nin beni anladığını banktan kalktığımızda gördüm.

Yüzünde en ufak bir mimik bile yoktu. Rahatladım.

Sınıfa doğru yol aldığımızda önüne gelen saçını kulağının arkasına attı.

"Birlikte bir şeyler mi yapsak?" Soğuktan donmuş burnumu çektim. "Mesela bu hafta sonu bizde kalsak. Tae de ne zamandır bir şeyler planlıyordu."

Sınıfa girmeden önce montumun fermuarını indirdim. "Bilmem, olabilir aslında." Yalnız kalmanın daha iyi mi olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden karasızdım.

"Tamam, iyi dersler o zaman." Gülümsedi. Yalnız olmadığımı kesinlikle biliyordum. "Sanada." Gülümsedim.

Duvar kenarındaki sırama oturup öğretmenin içeri girmesini bekledim. Sınıftan bir kaç kişinin bakışlarını yakaladığımda kaşlarımı istemsizce çattım.

Sonunda dersin öğretmeni geldiğinde konuşan bir kaç kişi de sessizleşmişti.

"Bugün dersime başlamadan önce yeni arkadaşınızla tanıştırmak istiyorum sizi." Dönem sonuna yaklaşmışken yeni okula geçmek ne kadar mantıklıydı ki.

"Evet, Sunyeon bundan sonra bizimle birlikte. Lütfen, arkadaşınıza yardım edin. İyi anlaşacağınıza eminim."

Öğretmenin eliyle işaret ettiği sıraya bakışlarımı çevirdim. Anlaşsak ve ya anlaşmasak ta benim için bu önemli bir nokta değildi.

Bakışlarımı karaladığım lacivert defterime indirip dersin bitmesini umarak karalamaya devam ettim. Bir an önce okulun bitmesini ve eve gidip duş almak istiyordum.
















cherry 오 sehun Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin