cherry 오 sehun

13: can u feel my heartbreak?

Koku...

Koku burnumun ucunda.Soluyorum.İçime çeke çeke nefes alıyorum.Burnumdan giriyor ve vücudumda yayılıyor.Damarlarımdakı kana bulaştığını hissedebiliyorum.

Vişne gibi.Kırmızı ve ekşi.Ağır ama o kadar da hafif.Kırmızı bir ağırlığı var havada.Vişne kokulu havaya elimle hapsetmek ,ihtiyaç duyduğum anda solumak istiyordum.

Beni kendisine çekiyor.Vahşi bir kaplan gibi.Beni kendisine hapsetmek istiyor.Kaplana teslim olmak üzereyim.Biraz sonra kaybolacağım.

Beyaz tenine yakışıyor bu koku.Tenine dokunuyor,onu sarıyor.Ellerim deyse tenine, vişne kokacak.Kokunun beni sarmasını istiyorum.

"Hey, burada mısın?" diyerek kendime getirtti bana Sehun.

Hafifçe başımı ona döndürerek " Bir anlık dalmışım." diye cevap verdim.

" Uyudun zannettim." dedi vitesi değiştirirken.

"Keşke uyuyabilsem." diye onun duyamayacağı bir şekilde konuştum.

"Ne-" dediği anda çalan telefonuyla sözü kesilmiş, dikkatini telefonuna çekmişti.

Tek eliyle direksiyonu tutarken sol eliyle telefonunu kulağına götürdü ve arayan kişiye cevap verdi.

Telefonda konuşan kişiyi-artık her kimse- dinledikten sonra gülümseyerek " Geliyoruz." diyerek kapattı telefonu.

"Bu çok tehlikeliydi.Hem ehliyetinde yok." diyerek söylendim.

Bana yan bir bakış atıp kendine beğenmiş bir şekilde bir gülüş attı.

"Ehliyetimin olmadığı iyi bir şoför olmadığımı değiştirmez."

" Sen öyle san.Birgün kaza yaptığında anlarsın."

" O gün olduğunda bana bunu hatırlatırsın."

Hatırlatmamamı diliyorum Sehun.Seni öyle göremem.

Bir restorantın önüne geldiğimizde Sehun arabasıni uygun bir yere park etti ve ben de kemerimi çıkartıp arabadan çıktım.

Geldiğimiz yer güzel bir yere benziyordu.Gençler çimlere oturmuş bardaklarından buhar çıkan içeceklerini içiyorlardı.

Kafenin ilerisi sahildi.Rüzgar deniz kokusunu buraya kadar taşımıştı.

Sehun önümden yürürken ben de onu takip ediyordum.Attığı adımlara ulaşmam zor oluyordu.Çok hızlıydı.

Kahverengi bir palto giymişti.İçine beyaz desenli bir kazak ve siyah bir pantolon giymişti.Üstündekiler uzerine tam oturmuştu.Çok güzel vücudu vardı , ne giyse yakışıyordu ona.

Ya da bana öyle geliyordu.

Jongdae,Kai,Kyungsoo,Sunyeon,Seon Mi ve Tae Hee çimlere oturmuş,sohbet ediyorlardı.Seon Mi ve Tae Hee'nin yanına oturdum.Oturduğum anda popomda hissettiğim soğuklukla titredim.

"Siz  bu soğuk yere nasıl oturuyorsunuz?" diye sordum başımı sağa çevirerek.

Seon Mi gülümsedi."Donuyoruz."

Gülümsedim ve başımı Tae Hee'nin omzuna koydum.

"Kalbimi göğüs kafesimde hissediyorum."dedim vişne kokusuyla mayhoş olmuş sesimle.

Tae Hee kolunu omzuma attı ."Hissedebiliyorum."

"Jongdae'yi siz aradınız değil mi? Benim Sehun'la gitmem için."

Tae Hee başıma vurdu."Kötü mü yaptık?"

Gülümsedim ve gözlerimi kapattım."Çok iyi yaptınız."

Jongdae ayağa kalktı ve "Ben kendime kahve alacağım.Isteyen var mı ?"diye sordu.

Herkes evet dediğinde büfe kısmına yürüdü.

Jongdae gittiğinden dolayı yeri boşalmıştı ve Sehun ile Sunyeon'un arasında boşluk kalmıştı.Sunyeon Jongdae'nin yerine oturarak Sehun 'un koluna kendi eline koydu.

Gözlerimi kaçırdım.Koluna dokunan kişinin kendim olmasını istiyordum.

Gözlerimi her yerde gezdiriyordum onları görmemek için.Bakınca içim acıyordu.Gökyüzü kapanıyordu.

Soğuk bir rüzgar esince giymiş olduğum monta sıkıca sarıldım.Titrememek için kendimi tutuyordum.

- Siz... dedi Kai. "Sevgili misiniz?"

Kyungsoo işaret parmağıni onlara doğru tuttu ve gülümsedi.

"Şu duruşlarına bakılırsa sevgili olmuşlar bile.Bize söylemiyorlar."

Sunyeon , Sehun'un yüzünü avuçladı ve kendine döndürdü.

Sunyeon' un dudakları Sehun 'un dudaklarına değdi.

Tae Hee 'nin kolunu sıktım.Ve istemeden gözyaşlarım yanaklarımdan süzüldü.

"Neden buradayız?" diye sordum.

"Ha Ra şu an tek yapabileceğin şey kendini tutman.Gözyaşlarını sil ve gidelim."

Oradan kaçmıştık.Oradan kaçmıştım daha doğrusu.

Sırtıma batan taşlar canımı acıtıyordu.

Sahildeydik.

Manyak gibi rüzgar esiyordu.

Çok soğuktu fakat bu soğuk artık bana işlemiyordu.

Seon Mi soju şişeleriyle gelmişti.

İçmeye hazırdım.