20: my fears are trying to deal with the feast

342 23 4
                                    

O kadar uzun zaman oldu ki burayı çok özledim.
Bildiğiniz üzere kitabı iki kişi yazıyoruz ve ben ,loey, bu mükemmel mi mükemmel fiki çok boşladım. Uzun zamandır -neredeyse bir yıl oldu- bölüm gelmemesinin suçlusu da benim. Vee fazla uzatmadan gününüz güzel geçsin diyorum, oy ve yorum atmayı da unutmayıın. Hepinizi çook seviyorum. Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar. 🖤


"
"
"
"


Saçlarımın arasından ellerimi geçirdiğimde Taehee'ye baktım. Yüzüne sabahtan beri yerleştiği gülümsemeyle insanlarla konuşuyordu. Ancak biliyordum ki gerçek bir gülüş değildi. En son konuştuğumuzdan bu yana çoğu şeye karşı kendine bir koruma kalkanı geliştirmişti sanki. İçi eskisi kadar görünür değildi.

Yanına soru sormak için gelen kıza gülümseyerek cevabı anlatırken içim sıkılmıştı. Daha fazla aptal gülümsemesini izlemek istemiyordum. Öbür yandan Seonmi'nin de telefonuna yapışmış halde oyun oynamasıyla ofluyordum. En azından tenefüse çıkabilirdik ama sabahtan beri sınıfta oturuyorduk.

O esnada sınıfa gelen nöbetçi öğrenciyle gözlerimi önümdeki okjma kitabından çektim. Kocaman broşürü panoya asılması için masaya bıraktığında kaşlarım çatıldı. Olduğum yerden yavaşça kalkarken kulaklarıma dolan sesle kapıya döndüm.

"Hara!"

Jongdae'nin kendinden emin sesiyle sınıfa girdi. Yüzüme yerleşen ince gülümsemeyle bana yaklaşmasını izledim. Birlikte dışarı çıktığımızda işin içine saçma sapan şeyler girmişti. Konuşmak istemiştim. Ta ki Sehun beni engelleyene kadar. Neden bilmiyorum ancak Jongdae'ye Kai'yle ilgili tek bir kelime bile etmememi söylemişti.

Tabi o günün üzerinden üç hafta kadar geçmişti. Üç hafta içinde de garip şeyler yaşamıştım. Özellikle Kai ve benim hakkımdaki dedikodular tüm okula yayılmıştı. Sehun'un da ona güvenmem gerektiğini söylemesiyle tüm durumun düzelmesini beklemiştim. Artık eskisi kadar konuşulmuyordu. Kai'yle yan yana gelip konuşmadığımız süre dışında.

Sehun bana o fotoğrafları yayan kişiyi bulacağını söylemişti ancak ortaya kimse çıkmamıştı. Bu durum kafamı karıştırıyordu ve bugün onunla bunu konuşmayı planlıyordum. En azından okul çıkışı bunu yapabilirdim. Bana ne kadar arkadaşça yaklaştığını bilsem de koridordan geçerken verdiği ufak bir selam, bazı sabahları elime tutuşturduğu kahveyle kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu.

Uzun zamandır bu böyleydi ve benimle yaptığı en ufak temasta kulaklarıma kadar kızarıyordum. Bana gülümsediği an gözlerinin kısılmasıyla gözlerimi kaçırıyordum. Benimle bu kadar yakın olması, bana bu kadar iyi davranmasıyla daha çok artıyordu. Daha çok kapılıyordum ona. Ne zaman başım belaya girse etrafımda bitiyordu. Hislerim o kadar yoğundu ki ne kadar gizleyebildiğimi düşünsem de fark etmemesini umuyordum.

"Festival varmış. Geleceksin değil mi?"

Dalgın halimle ona baktığımda gülmüştü. Jongdae son zamanlarda fazla sessizdi. Birkaç dakika ayaküstü konuşup gidiyordu ve bu sinirlerimi bozuyordu açıkçası. Ve bu durum tuhaf bir şekilde üç haftadır böyleydi.

"Sen geleceksen neden olmasın." Bir an duraksadı. Saçlarımı geriye attığımda konuştum. "Dışarı çıkalım mı?"

"Ah, ben de onu diyecektim." Zorlukla konuşuyor gibiydi. Gözlerine yerleşen gerginliği hissedebiliyordum. Sadece merak ediyordum Seonmi'yle gece geç saatlere kadar konuşup benimle doğru düzgün konuşmamasının nedenini.

Bahçeye indiğimizde derin bir nefes alıp dengesiz havalarda olmamızın tadını çıkartmak istiyordum. Daha dün yağmur yağarken bugün hava biraz da olsa ısınmış ve hafiften güneş açmıştı. Bir banka oturduğumuzda okul bahçesine giren Sehun ve Kyungsoo'yla kaşlarım çatılmıştı. Kyungsoo'yla çok kez konuşma fırsatım olmuştu ve asla okula geç gelecek biri gibi görünmüyordu. En azından ben öyle sanıyordum.

cherry 오 sehun Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin