12: its just a meet, right?

487 34 13
                                    

Okul kütüphanesinde uyuklarken yanımda birbirlerine soru anlatarak çalışan Seon Mi'yle Tae Hee, rahat hissetmemi sağlıyordu.

Uyumaya çalışırken sürekli açıp kapattığım gözlerim sulanmıştı. Kolumun üstüne koyduğum kafam için bir türlü düzgün pozisyonu bulamıyordum.

Geldiğimden beri uyumak için zaten rahat bir yer bulmaya çalışmış ve üç masa değiştirmiştim. Klimadan yüzüme gelen sıcak hava, üstümdeki montum ve atkımla birleşince fazla sıcak olmuştu.

Atkımı boynumdan çıkarıp masaya attım ve boynuma bir kaç saniye de olsa soğukluk girmesini sağladım. İçerisi sıcaktı ancak ben sürekli yer değiştirdiğim için ısınamamıştım.

"Ha Ra, kıpırdanmayı bırak! Herkes rahatsız oluyor." Fısıldamasına rağmen sertçe konuşan Tae Hee, kafamı masadan kaldırıp hızla etrafıma bakmama neden oldu.

Birkaç kişinin bakışını üzerimde yakaladığımda etrafa bakmaya devam ettim. O an gözlerim Sehun'a takıldı.

Jongdae kalemiyle yazarak bir şeyler anlatırken, Sehun tüm dikkatiyle kitaba bakıyordu. Onu daha önce hiç çalışırken görmemiştim ve bu değişik hissettirmişti. Sınavdan düşük alsa bile üniversiteyi iyi bir yerde okuyabilirdi çünkü.

Jongdae kalemi ona uzattığında ince dudaklarını dişledi. İnce parmakları arasına aldığı kalemi tereddütle bir şeyler karalamaya başladı.

Sertçe yutkunurken yanaklarımın ısındığını hissettim.

Ona bakınca her şey olduğundan daha çok yoğunlaşıyordu. Fazlasıyla düşmüştüm ona. Çevremden gelebilecek bir şey çok dibe batırmasa bile o beni rahatlıkla kendi dibine batırabilirdi. Fazla savunmasızdım. Kendimi kurtarmak için çaba harcamak istemiyordum çünkü.

Ne olursa olsun yakın olabilmek istiyordum. Önüme çıkan engellere her şeyin mübah olabileceğine dair küçük olan o cesaretimin büyümesinden de korkuyordum aslında. O zaman kendime değil, sevdiklerime zarar verirdim.

Saatlerdir apaçık onlara bakmış olmalıyım ki, Jongdae'nin bana salladığı eli yeni gördüm. Hafifçe el sallamakla yetindim.

Jongdae dişleri gösterek sessizce gülerken Sehun'u göstererek yüz ifadesini bıkkın bir hale getirdi.

Sehun kafasını kaldırıp Jongdae'ye ardından onun bakışlarını takip ederek bana baktı. Bakışlarımızın birleşmesi bir anlığına nefesimi tutmama neden oldu.

Hafifçe gülümsedi. Şu an da kimse olmasaydı buna ağlayabilirdim. Beni ağlatacak kadar mükemmeldi o.

"Ha Ra, saat dokuza geliyor. Gidelim." Seon Mi'nin sesiyle gözlerimi Sehun'dan ayırıp onlara döndüm. Kitaplarını toplarlarken ben de atkımı elime aldım.

Kendimi salak gibi hissediyordum, bu his beni bitiriyordu.

Beni izleyip izlemediğini bilmiyordum ancak gerilmiştim. Hızla çantamı omzuma asıp cam kapıya ilerledim. Seon Mi ve Tae Hee önden ilerliyorlardı.

Kapıdan çıktığımızda kulaklarıma dolan sandalye düşme sesiyle arkamı döndüm. Kızlar da duraksamıştı. Kimin sandalyesi olduğunu göremediğim için ilerlemeye devam ettim.

Seon Mi, Tae Hee'yi çekiştirerek yürürken Tae Hee hâlâ kütüphanenin camlarından kim olduğuna bakmaya çalışıyordu.

"Sehun geliyor. Hara, geliyor." Endişe ve şokla karışık söylediği cümleler kaşlarımın havalanmasına neden olmuştu.

"Hara!" Sessiz koridorda yankılanan kalın ses durmama neden oldu. Arkamı döndüğümde Sehun adımlayarak yanıma geldi.

"Sehun?" Kalbimin ağzımda atmasını umursamamaya çalışarak seslendim.

cherry 오 sehun Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin