Selçuk Çağrı "Deden yayıyosun Duyu" dediğinde ona dönüp aynı boya gelebilmek için dizlerimin üzerine çöktüm. Eslem ablanın, sözüm için aldığı takım elbiselesi içinde her ne kadar dört buçuk yaşında olsada çok yakışıklı görünüyordu.
"Mutluluktan." dedim buruk tebessümüm eşliğinde. Aslında mutluluktan değilde eksiklikten ağlıyordum. Merve burada değildi, Anıl burada değildi, Neriman annem de burada değildi ve en önemlisi belkide annem burada yoktu. Tamam kabul ediyorum kötü bir anneydi ama annemdi.
Selçuk Çağrı, yüzümü avuçları arasına alıp "Duyucum yayama ben buydayım eyey evyenmek istemiyocan babama deyim çeni Cem'e veymez." Dediğinde kıkırdadım. Size demiştim beni Cem'den kıskanıyor diye.
"Cem'le evlenmek istiyorum. Babama deme öyle şeyler." Diyip onu yanaklarından öptüğünde omuz silkip odamdan çıktı.
Bir haftadır burada, yani babamın evinde kalıyordum ve Cem'i çok özlemiştim. Bir defa Cem'siz uyuyamıyordum ki. Ama bu özlem bir süre daha devam edecekti çünkü herşey usulünce olsun istiyorduk tek istemediğim nişandı. Arayı açmaya ve uzatmaya gerek yoktu. Bu gün söz kestikten sonra önümüzde düğünümüz için sadece 7 hafta kalıyordu. Bu 7 haftada ev bakıp içerisini yerleştireceğiz bir yandan da düğün için hazırlanacaktık.
Eslem abla "Duru'cum" diyip odaya girdiğinde bedenimi ona çevirip gülümsedim. Yine ağlıyordu bu kadın.
"Neden ağlıyorsun?" Diye sorduğumda oda omuz silkip gözlerini kırpıştırdı.
"Hazır mısın gelirler şimdi." Dediğinde başımı olumlu anlamda sallayıp gülümsedim. Heycanlıydım. 4 senedir evliydik çift nikahlı( imam-resmi) kocamdı ama yinede heycanlıydım.
Eslem ablanın arkasından salona indiğimde babamın gözleri dolu dolu bana bakıyordu.
"Kızım.." dediğinde dayanamayıp benimde gözlerim doldu. Sanırım şuan salya sümük ağlıyacaktık. Kollarını açtığında duraksamadan gidip kollarının arasına girdim. Babamın göz yaşları omzumu ıslatırken ben ağlamamak için yukarıya bakıyordum. Cem ağladığımı anlıyordu. Anlayıp üzülmesini istemiyorum.
Kapı çaldığında babam "Hadi git bekletme oğlumu kapıya bak." dediğinde kollarından çıkıp kapıya yöneldim. Selçuk Çağrı, babam Cem'e her oğlum dediğinde 'o çenin oğyun deyil men çenin oğyunum!' diye ağlıyordu. Bu kadar kıskanması normal değildi.
Islarla çalan zile hızlı hızlı ilerlerken çalanın Cem olduğunu biliyordum. Özlemişti. Özlemiştim.
Kapıyı açtığımda bir haftadır görmediğim yüzünü gördüm. Şuan özlediğimin daha çok farkına varmıştım.
"Güzelim.." diyip bana doğru yöneldiğinde boğazımı temizleyip arkasındaki bir dünya insanı ona gözlerimle gösterdim. Bozulsada gerileyip elindeki kocaman gül demetini bana uzatıp önce babamın elini öpüp daha sonra Eslem ablanın elini öptükten sonra içeriye yöneldi. Bende İdil annemle Mehmet babamın ellerini öptükten sonra gelenlerle görüşüp en arkadan salona geçtim.
Herkes buradaydı. Nehir abla, eşi Burak enişte, kızları Neşe ve oğulları Umut, Cem'in kuzeni Azra onun babası Ahmet amca eşi Nazan yenge, Cem'in en yakın arkadaşı aynı zamanda Azra'nın nişanlısı Özgür, Hale'ler ve benim şuan fark ettiğim Cem'in ananesi Balkız anane.
Gözlerim Cem'in salladığı ayağına takılırken onunda benim dizlerimi anca örten elbiseme baktığını biliyordum. Bir hafta boyunca her konuştuğumuzda uzun elbise giymemi söylesede bunu beğenmiş ve almıştım.
Gözlerim ayaklarında gözlerine tırmanırken resmen ziyafet çekmişlerdi. Giydiği koyu lajivert takım elbisesinin cebinde elbisemin renginde mendil vardı içine buz mavisi gömlek giymiş koyu lajivert kravat takmıştı. Kirli sakalları kemikli çenesini sarmalarken gözlerimi gözlerine çıkarttım. Bana bakıyordu. Dünya şuan durmuştu. Gözlerinde kaybolmuştum. Gülümsediğinde yanağındaki çukur kendini gösterdiğinde bende gülümsedim.
"Ya baba Duyuyu veymeyelim Duyu bisle kaysın." diyen Selçuk Çağrı'yla kendime gelirken herkes gülüyordu.
Yanımda oturan Hale beni dürttüğünde kalkıp kahve yapmamızın zamanı geldiğini anlayıp oturduğum yerden kalktım. Herkese kahvelerini sorup mutfağa geçtiğimizde Hale normal kahveleri yapmaya, ben Cem'in kahvesini yapmaya koyuldum. Ona acımayacaktım.
Hale, ben Cem'in kahvesini hazırlarken 16 tane kahveyi yapmış fincanlara koymuştu. Cem'e acımayıp kahvesine pul biber tuz ve turşu suyu koyduğumda ayrı tepsiye koyup masanın üzerine bıraktım. En son onun kahvesini götürecektim. Hale önden gidip oturduğunda bende arkasından büyük bir tepsiyle salona geçtim. Balkız ananeden başlayıp kahveleri dağıttığımda tekrar mutfağa dönüp Cem'in kahvesini götürdüm. Elimden kahvesini alırken gözlerimin içine bakarak yutkundu. Ona acımayacağımı biliyordu.Yerime geçtiğimde Mehmet babam "Ee kahvelerimizde geldiğinde göre sebebi ziyaretimize gelelim.." diyip kahvesinden bir yudum alıp "Kenancım geliş amacımız belli Allah'ın emri peygamberin kavli ile güzel kızım Duru'yu oğlum Cem'e istiyoruz." dedi.
Babam kahvesini sehpaya bırakıp önce bana sonra Eslem ablaya baktı. "Kızım?" Diye bana sorduğunda "Siz nasıl uygun görürseniz" dedim. Nikahlı kocamdan boşayacak değiller ya.
"Baba veymeyelim ya veymeyelim." diyen Selçuk Çağrı'ya Cem eliyle gel yaptığında kalkıp gitti. Cebinden çıkarttığı yüzlüğü cebine sıkıştırdığında Selçuk Çağrı hemen geri vides yapıp "veyelim baba veyelim." dediğinde hepimiz güldük.
Babam "verdik gitti." dediğinde Cem derin bi oh çekip kahvesinden büyük bir yudum alıp içti. Bir anda içtiği kahvenin tadını yeni alırken gözlerini kapatıp sindirmeye çalıştı. Bütün gözler ona dönerken Nehir abla "iyi misin Cem?" diye sordu. Konuşmak yerine başını salladığında fincanından koca bi yudum daha aldı. İki yudumda bitirmişti. Şuan o kadar abarttığım için üzülmüştüm. Kocamın katili olacaktım.
Ayağa kalktığında bende ayağa kalkıp ilk önce Balkız ananenin elini öptük daha sonra babamların ve annemlerin elini öptükten sonra yüzüklerimizi takmak için Balkız anane kalkıp yanımıza geldi. İlk başta dua edip yüzüklerimizi kestiğinde İdil annem arkasından gelip koluma iki tane bilezik taktı.
"Anne ne gerek vardı?" dediğimde Mehmet babamda iki bilezik taktığında mahçup olmuştum. Babamın elini öptüğümde oda bir kolye takmış Cem'ede ünlü bir markanın saatini takmıştı. Herkesle görüştüğümüzde kolumda 9 tane bilezik ve 2 kolyem olmuştu. Dahası Cem kulağıma benimde hediyem var demişti. Bileziklerin ikisini Ahmet amca ikisini ananem birinide Nehir abla takmıştı. Onun taktığı sanırım trabzon burmasıydı.
Eslem abla, Hale ve Azra ikramları dağıtırken Cem beni salondan uzaklaştırıp merdivenlerin önüne getirmişti.
"Güzelim.." diyip anlımı öptüğünde gözlerimi kapatıp beline sarıldım. Çok özlemiştim. Dudaklarını anlımdan çekip "neden ağladın?" diye sorduğunda başımı göğsüne dayadım. "Merve'de burada olsaydı." dedim.
Sessiz kaldı. Bu konu hakkında hep sessiz kalıyorduk. Susuyor ve sarılıyorduk.
"Bak bu da benim hediyem." diyip biraz gerilediğinde başımı kaldırıp ona baktım. Ceketinin cebinden bir kutu çıkarttı. Kutuyu açıp bana döndürdüğünde içinde kolye vardı. Zincirin ucunda güneş vardı.
"Sen benim güneşimsin. Benim günüm sen uyandığında başlıyor. Sen ağladığında baharım kış oluyor. Bilirsin soğuk havaları sevmem. Bunu hiç çıkartma olur mu?"
Dediklerine sadece başımı sallayabilirken o kolyeyi yerinden çıkartıp boynuma taktı. Anlımı öptükten sonra yanaklarımı öptüğünde bende onu öpüp sarıldım. Şuan ne hissediyordum hiç bir fikrim yok. Kaosun içindeyim. Özlem mutluluk eksiklik burukluk aşk ve Cem..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOL YANIM 2
Romance"Ceeem! Gel gel tanıtım yapıyoruz." diyerek Cem'i çağırdığımda Neşe'nin elinden tutmuş Selçuk Çağrı'yıda kucağına almış yanıma geliyordu. Allah'm ne kadar şanslı bir kulunum. Cem, "Biz geldiik!" diyip yanağımı sulu sulu öptüğünde Neşe kıkırdadı. Ç...