Natasha'nın işten dönerken telefonu çaldı. Cebinden çıkardığı telefona bakarken, arayanın kim olduğunu biliyordu, çünkü kişilere göre zil sesi tanımlamak hobileri arasında yer alıyordu.
Hafifçe tebessüm ederek, telefonu yanıtladı. "Alo?""Şey- aa- merhaba Natasha. Ben Bucky."
"Numaranı kaydettim Bucky," dedi Natasha gülerek. "Nasılsın?"
Bucky de güldü. Ama komik bir şey olduğundan değil, sadece çok heyecanlıydı. "Çok iyiyim, sana yemek teklifinde bulunmuştum, hatırladın mı?"
"Evet, elbette hatırlıyorum." dedi Natasha.
"Peki, yarın akşam benimle yemek yer misin?" diye sordu Bucky.
Natasha yolda kısaca duraksadı, aklından tarihleri geçiriyordu. Yarın salıydı, çarşamba akşamı boştu ve perşembe gecesi ciddi bir iş görüşmesi vardı.
"Tamam, bana uyar," dedi. "Yarın akşam müsaitim Bucky."
"Çok güzel, çok sevindim. O halde seni evden alırım," dedi Bucky, sonra Steve'in ona verdiği tüyolar aklına geldi. "Ama evden alınmaktan hoşlanmıyorsan, gideceğimiz yerin adresini de verebilirim."
Natasha, bu işleri bilen bir kadındı. Ve Bucky'nin Steve'den bir kaç ders öğrendiğine de adı gibi emindi. Ne diye milleti korkutup duruyordu acaba?
"Eğer istersen evden alabilirsin, sorun yok." dedi Natasha gülümseyerek.
Bucky'de gülümsedi. "O halde akşam 19:00'da görüşürüz."
"Tamamdır." dedikten sonra telefonu kapattı Natasha.
Yarın için heyecanlı olsa da bunu göstermemek en büyük özelliklerinden biriydi. Ama asıl beklediği iki gün sonraki işti.
~
"Biliyor musun?" dedi Tony, "Buraya Bucky ile bile oturmadım. Yani, o benim çocukluk arkadaşım, aynı mahallede büyüdük, evlerimiz aynı bahçe içindeydi. Birlikte top koşturup, kızlara laf atardık. Aynı mesleği yapıp, ortak olacağımızdan falan bahsederdik. 'Sonsuza dek en iyi arkadaşlar' yazılı tişörtlerimiz vardı. Çok komikti, ama gururla giyerdik. Sonra ben avukat oldum, o ise öğretmen. Ama hiç ayrılmadık, her zaman birbirimizin en iyi dostu olduk. Fakat bilirsin, ya ben onun evine giderdim, ya da o bana gelirdi. Buraya benimle gelip oturan ilk erkek sensin."
Steve kaşlarını kaldırdı. "Vay canına! Sanırım onore oldum." Kısa bir kahkaha attı. "Yani benim özelliğim ney ki?"
"Bilmiyorum," diye itiraf etti Tony. "Bunu ben de kendime sordum tabii, sen bir cevap verirsin diye umuyordum."
Steve başını salladı. "Ne diyeceğimi bile bilmiyorum Tony, gururum okşandı. Ama merak da etmiyor değilim, neden ben? Yani Bucky, senin, bizimle öngörüşme talebinde bulunduğunu söylediği zaman ve seni ilk gördüğümde, bu davayı asla kabul etmeyeceğini düşünmüştüm. Ama şimdi buradayız, sen davayı aldın üstelik beş kuruş istemeden. Ve şimdi beni, daha önce kimsenin gelmeye layık olmadığı bir yere getirdin, gerçekten, neden ben?"
"Aslında sizinle öngörüşme yapmayı istediğimde, ben de davayı almayacağımı düşünüyordum. Elimde bir dava vardı ve peşin ödeme almıştım. Sonra sizinle tanışmadan, davayı geri verdim. Neden bilmiyorum, önceleri Bucky istedi diyeydi. Ama seni ve Mary'i tanıyınca, bu davayı herhangi birine bırakamayacağımı anladım. Çok ciddi bir savunmaya ihtiyacınız vardı. Ve Mary, benim yetiştirildiğim gibi yetiştirilmek üzereydi, bunu istemedim. Kızın çok sıcakkanlı, sen de öylesin. Sizi sevmek çok kolay."
"Yani bizi sevdin mi?" diye sordu Steve, kuşkuyla.
"Hey! Şuraya baksana!" diyerek kollarını iki yana açtı Tony. "Sevmesem savunmazdım, sevmesem burada olmazdın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Becomes Four (Stony-Au)
FanfictionSteve Rogers, kızı Mary'nin velayetini annesi Evelyn'e kaptırmamak için uğraşırken, Florida'nın en iyi avukatı ile tanışır; Tony Stark'la. "Gifted" filmi baz alınmıştır!