Saat, dakika, saniye.. Zaman kavramını yitirmiştim. Gözlerim gördüğüne inansa mı bilemiyordu. Karşımda kızıl renginde saça sahip, uzun boylu, kumral tenli bir çocuk duruyordu. Üstüne giyindiği gri hoodie ise ona çok yakışmıştı. Ayrıca bizim okuldan olmadığı da çok belliydi.
Kahverenginin en güzel tonlarında olan gözlerindeki şaşkınlığı okuyabiliyordum. Hocanın bağırmasıyla ikimiz de irkilip gözlerimizi ayırmıştık.
"Ne dikiliyorsun öyle girsene sınıfa."
Duyduğum bu son cümleden sonra sınıftan çıkmam için geriye çekilmişti. Yanından hızlıca ayrılmış, aşağı kata inmiştim.
Gördüğüm şeylerin şokunu atlatamazken bir de karşıma onun çıkması iyice kafamı karıştırmıştı. Ne kadar inkar edersem edeyim dün gördüğüm çocuğun aynısıydı.
Kafamı bu düşüncelerden sıyrılmak amaçlı salladım. Hemşirenin kapısını tıklattıktan sonra içeri girdim. Kadın oldukça tatlı biriydi. Yılın başından beri ne zaman bir şeyim olsa hep benimle ilgilenirdi.
"Soo Min? Ne oldu bakalım yine?"
Yumuşak sesiyle sormuştu.
"Sadece kendimi kötü hissediyorum. Uzanabilir miyim?"
Kafasını sallayıp önündeki kağıtlarla ilgilendi.
Çarşafı yeni değiştirilmiş olan yatağa kafamı koyduğumda gözlerime ağırlık çökmüştü. Ne zaman uyuya kaldığımı bile hatırlamıyorum.
"Galiba öldü ha?"
Seo elini sertçe Mark'ın omzuna geçirdi.
Renjun eliyle beni dürtüklerken gözlerimi zorlukla açabilmiştim.
Seo kafama toplaşan Mark ve Renjun'i iki eliyle yana sıyırarak başımın üstünde yer edindi.
"Soo Min! Bizi ne kadar korkuttuğunun farkında mısın? Bir an öldün sandık!"
Bu dediğine güldüm.
"Pff keşke."
Mark derince nefes alıp konuştu.
"Asıl olayları kaçırdın sen."
Kafamı yataktan kaldırıp masaj yaptım.
"Bu kaçıncı ders?"
"Öğle arası yemek yiyeceğiz zil de yeni çaldı zaten." Dedi Renjun.
Ayağa kalkıp odada bulunan aynadan saçımı düzelttim.
Güzel ve derin bir uyku çekmiştim. Az da olsa enerjim yerine gelmişti. Ayrıca açlıktan midem kazınıyordu.
"Hadi gidelim o zaman kafeteryaya."
Birlikte kafeteryaya inip yemeklerimizi aldık. Kendime kakaolu süt ve sandiviç almıştım. Ardından her zamanki yerimize geçip, oturduk.
Aklıma dank eden soruyu sonunda sormayı akıl ettim.
"Mark, az önce asıl olaylar dediğin şey neydi?"
Mark vişneli meyve suyundan bir yudum alıp konuştu.
"Sen çıkarken giren çocuk var ya.."
Kalbim her saniye bir az daha hızlanırken kafamı salladım.
"...Adı Lee Donghyuck."
Lee Donghyuck? Rüyadaki çocuğun adıydı bu eminim.
"Çocuk bir dahi. Sen iki derstir uyuduğun için bilmiyorsun ama matematik dersinde hocanın yanlışını düzeltip üstüne tartıştı adamla."
Matematik hocamız inatçı herifin tekiydi. Yanlış yapsa bile doğru olduğunu inatla söylerdi.
"Adamın yüzünü görmeliydin... Kıp kırmızı kesilmişti."
Yanımıza gelen gürültücü çocuğu görmemle gözlerimi devirmiştim.
"Oo kimin gıybetini yapıyorsunuz yine?"
Lee Jeno.
Kuzenimdir kendisi.
"Sana da selam, Jeno" dedi Seoneul imalı bir biçimde.
"Lee Donghyuck; yeni gelmiş okula." dedi Renjun sandiviçinden ısırık alırken.
"Şu erkekler tuvaletinde bi' çocukla kavgaya girişen yeni çocuk mu?"
Kendi tükürüğümde boğulurken Seo belime vurmuştu.
Jeno - canım kuzenim, okuldaki her dedikodudan haberi olurdu. Herkesle de arası iyiydi. Okulda tanımayan yoktu.
"He ya görüyo musun çocuk vahşi çıktı." Diye alayla cevap verdi Jeno.
Mark dayanamayıp ekledi:
"Aynı zamanda dahi."
Seo alayla dudağını kıvırdı.
"Pek bi' hayran kaldın sen de Mark."
"Hayır sevgilim de-"
Jeno yüzünü buruşturdu.
"Öğk sevgilim mi? Ben kaldıramam bunu gidiyorum."
Masaya bıraktığı tepsiyi alıp Chenle ve Jisung'un bulunduğu masaya ilerledi.
Kafamı "bu çocukla ne yapacağım" anlamında sağa sola sallyıp sandiviçimin son lokmasını da yuttum.
"Arkadaş olmak istiyorum. İyi biriyse bizim gruba girer."
Mark'ın bu dediğini çıkıştım.
"OLMAZ!"
Bu dediğime Seo irkilmişti. Renjun ise kafasını bana çevirmişti şaşkınca.
Salak mıydı bu? Çocuk zaten gelir gelmez almış belayı başına.
"Yani çocuk zaten belalı bizi yanlış-"
Mark heycanla yemek alan çocuğu gösterdi.
"Orada işte çağıracağım!"
Resmen kelimeleri ağzıma tıkmıştı.
Masada geriye kalan üçümüz merakla Donghyuck'a doğru yürüyen Mark'ı izlemeye başladık.
Mark hafifçe eğilmişti.
"Bu gerizekalı niye eğildi karşısında?" diye sordu Seoneul.
Renjun alayla cevapladı. "Daha öğrenememiş her hâlde. Geçen de küçük çocuğa eğilmişti. Çok tarihi dizi izlemiş elin kanadalısı."
O da eğildikten sonra Mark'la ayak üstü sohbet etmişlerdi. Üçümüz de şaşkınca olan biteni izliyorduk.
Bir kaç dakika sonra Mark parmağıyla bizim masayı işaret edince bir şey olmamış gibi Renjun çizgi romanına, SeoNeul ise telefonuna dönmüştü.
Ardından Mark yeniden yanımıza dönmüştü. Renjun alaylı bir biçimde sordu.
"Ne oldu yeni arkadaşın bizi istemedi mi?"
Renjun'ın arkasında tepsisiyle dikilen Donghyuck yüzüme sırıtıp ilk konuşmamızı başlatmıştı.
"Selam."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
sinners, lee donghyuck
Fanfiction❝İzin ver seni kurtarayım.❞ Eski hayatlarında intihar ederek günah işleyen iki genç, şimdiki hayatlarında kendilerini affettirmek için bir birlerine aşık olmak zorundadır. b x g ↳ started 11.05.18 ↳finished 10.10.19 for @dububaozi ✧∘* ೃ ⋆。˚. ©xarash...