8 ;; coffee talk.

1.5K 164 104
                                    

Donghyuck.

Ellerimi tutan kadınla birlikte çimenlerin üzerinde çıplak ayakla dans ediyorduk.

Kahkahalarımız sahneyi biraz daha renklendirirken, etrafı incelemiştim. Tepecik gibi bir yerde piknik yapıyorduk. Kareli kırmızı beyaz örtünün üstünde lezzetli yemekler ve soğuk içecekler vardı.

Örtünün sağ tarafındaki radyoda 90ların hit bir şarkısı çalıyordu. Rüzgar uzun saçlı kadının yumuşak ve güzel kokan saçlarını savuruyordu. Kaygısızca dans ediyorduk birlikte. Yarın yokmuş gibi. Acılarımız yokmuş gibi çıplak ayaklarlmızla çimenlere basıyorduk.

Renkler yavaş yavaş solarken kadın inatla elimi tutuyordu gülerek.

"Neden dans etmiyorsun?"sesi kafamın içinde yankılanırken, şarkı da yavaş ritimlerle bitmek üzereydi.

Sahne değişmişti.

Az önceki güzel gülümseyen kadın yataktaydı bu sefer. Göz altları çökmüş, bir deri bir kemik kalmıştı. Güzel, uzun ve kokulu saçları yoktu. Alnı kırışıklarla doluydu. Sol eli ile okşamıştı saçlarımı. Titriyordu elleri, zor nefes alıyordu. Buruk bir gülümseme takındı. Ardından bir damla göz yaşı.

"Söz ver bana. Ne olursa olsun mücadele edeceksin."

Yerimden hızlıca kalktım. Gözlerimden yaşlar boşalırken hıçkırıklarımı gömmüştüm kalbimde bir yerlere. Gözümü duvara diktim ve öylece yaşlar akmasına izin verdim. Hissetmiyordum.

Acıyı.

Sonra kadının yüzü geldi aklıma. Bir deri bir kemik hâli ile "neden sözünü tutmadın?"deyişi.

Bakışlarımı tavana diktim bu sefer.

Korkuyordum.

Kimse ile doğru düzgün konuşamıyordum bile. İştahım kesilmişti. Geceleri uyuyamıyordum. Hayat dolu olan kişiliğim bir anda yok olmuştu.

Odamın kapısının açılması ile birlikte başımı o yöne çevirdim. Annem terliklerini parkeye sürükleyerek önce karanlık odamı aydınlatmak amaçlı perdeleri açtı. Ardından gözleri yatağıma kaydı.

"Ah, korktum Donghyuckー"cümlesi yarım kalmıştı.

Tabii, bok gibi göründüğümün farkındaydım. Gözüm kıp kırmızıydı muhtemelen. Çökmüştür de.

"Ne oldu?"Hemen yatağıma, yanıma oturup elleri ile yüzümü kavradı. Kollarımı beline dolarken bu sorusu yüzünden yine ağlamaya başlamıştım.

"Donghyuck-"

Güçsüzdüm.

Korkuyordum ve yalnızdım. Kimse bilmiyordu olup bitenleri. Soo Min vardı. Umrunda mıydım? Hiç sanmıyorum.

Ona çikolatalı süt verdiğim gün mutsuzdu. Ağlayıp okula geldiğine adım gibi emindim. Benimle aynı şeyleri yaşıyordu. Ruhen ve fiziksel olarak çökmüştü.

O gün, sadece yardım etmek istemiştim. Bir kez daha güzel gülümsemesini sergilemesini vaadetmiştim. Sütü verdiğimde mutlu olmuştu. Gülümsemesi, şaşkınlığı cıvıl cıvıldı. Sanki bana da mutluluk getiriyordu. Renk katıyordu renksiz dünyama.

Ama,

O beni asla düşünmedi değil mi? Hep geri çevirdi. Yardım elimi görmezden geldi. Oysaki biz birbirimizi mutlu etmek için vardık. Aşık olmasak bile nereye kadar bu boğucu rüyalarda nefes almak için çırpınacaktık? En azından, en azından birlikte mutlu olabilirdik.

sinners, lee donghyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin