Bütün gece uyuyamamıştım. En azından kalbimdeki o acı geçip gitmişti ama gözlerimi kapattığım anda o kız ve intiharı gelip duruyordu aklıma.
Saat sabah yediye geliyordu. Yatağımdan zorla da olsa kalktım. Kısa bir duş aldıktan sonra rutin işlerimi de hallettim. Bileğimdeki "P" harfini ne kadar köpürtsem de silinmemişti bile. Okul formamı giyindikten sonra saçlarımı topladım. Üstüme siyah hırkamı da giyindikten sonra yuvarlak gözlüklerimi taktım.
Kahvaltı için aşağıya indiğimde annemin yemek pişirdiğini görmüştüm.
"Günaydın anne." dedim halsiz olan sesimle.
Kafasını çevirip bana bakınca gözleri şaşkınlıkla açılmıştı.
"Tanrım, Soo Min dün gece uyumadın mı?Gözlerinin haline bak."
Doğru, zombiden farksızdım. Kafamı "evet" anlamında sallayıp önümdeki Japon üsulü omletle bir süre bakıştım.
Kahvaltımı bitirdikten sonra çantamı sol omzuma geçirdim. Anneme "görüşürüz" dedikten sonra ise kendimi dışarıya attım. Hayat enerjimi biri çekip almış gibiydi.
Okula vardığımda kapanın önünde bir süre durdum. Ardından derin bir nefes alarak içeri girdim. Kolidorda bir kaç kişi ile selamlaştıktan sonra sınıfa girdim. 4 kişilik arkadaş grubum vardı. Ben, Mark, Renjun ve Seoneul.
Ben ve Seo koreliydi. Mark kanadalı, Renjun ise çinliydi. Geçen sene Renjun'ın okula gelmesiyle birlikte dördümüz daha fazla vakit geçirmeye başlamıştı. 2 ay önce Mark Seoneul'a çıkma teklifi etmişti ve çıkıyorlardı. Ben ise Renjun'e platonik olarak aşıktım. Tabii, Renjun beni her zaman arkadaş olarak görüyordu... Ona olan hislerimi ise bir tek SeoNeul biliyordu.
Sınıfa girdiğimde bizimkiler bir şeyler anlatıp gülüyordu. Sıraya çantamı bıraktıktan sonra yanlarına gittim.
"N'aber, çocuklar?" Dedim sahte gülümsememle.
Renjun kafasını kitaptan kaldırıp, her zamanki gülümsemesiyle bana baktı. Kalbimi hızlandıran o gülümseme saniyeler içinde solmuştu.
"İyi, iyi de senin bu hâlin ne?"
Olanları söyleyip söylememek arasında kalmıştım. Daha ben doğru düzgün kavrayamazken onlara anlatmam ne kadar doğru olurdu ki? Hem Donghyuck denilen çocuğu da bulmam gerekti ve karşıma çıkmamıştı daha.
"Yok bir şey dün kötü bir rüya gördüm de. Etkisindeyim hâlâ."
Seo sırıtarak konuştu.
"Arka dörtlü kurmaya karar verdik. Sen de gel de tamamlanalım."
Bu teklif çok cazip gelmişti şimdiden.
"İkinci ders yaparız?"
Mark kolunu Seo'nun omzuna attı.
"Tamamdır o zaman."
Gülümseyerek cevap verdim.
"Aburcubur almayı unutmayın baş belaları."
Dördümüz de gülerken zil çalmıştı.
Renjun ön sırada benimle oturuyordu. Seo ve Mark da arka sırada birlikte oturuyordu.
Renjun çantasından korece kitaplarını çıkarırken konuştu.
"Bugün sende bir şeyler var, Soo Min. Böyle değildin ne oldu?"
Renjun'ın en çokta bu özelliğini severdim. Değer verdiklerini hep umursuyordu. O benim en yakın arkadaşım hem de aşık olduğum çocuktu. Şimdiye kadar ondan hislerim dışında bir şey gizlememiştim. Belki bunu anlatabilirdim.
"Renjun dünー"
Sınıfa öğretmen girmesiyle anında ayağa kalktık. Oturduğumuzda Renjun'ın kafası karışmıştı.
"Dün ne?"
Korece hocamız korkunçtu. Evet, çok korkunç bir kadındı. Konuşursanız sizi disipline verecek kadar da acımasızdı. Bu yüzden erteleme kararı aldım.
"Sonra söylerim, Renjun."
Olumlu anlamda kafasını salladıktan sonra kafamı kitaba gömmüştüm. Hoca tahtada bir şeyler anlatırken ben dün geceyi düşünüyordum. Belki de basit bir rüyaydı ama bileğimdeki iz ne olacaktı? Siyah hırkamın kolunu sıyırıp ize baktım.
P.
Ne anlama gelebilirdi? Ayrıca neden korece bir harf değildi ki? Kolumun dürtüklenmesiyle kafamı Renjun'e çevirdim.
"Soo Min koluna boş boş bakmayı keser misin?Uzaktan çok garip görünüyor da."
Elimi işaretin olduğu yere getirdim ve silmeye çalıştım baş parmağımla.
"Tanrım, Soo Min ne yapıyorsun?"
Gerçekten ne yaptığımı göremiyor muydu?
"Görmüyor musun Renjun? Kolumdaki izi silmeye çalışıyorum."
Yüzüme anlamsızca baktı.
"Orada bir şey yok ki."
Şaka mıydı bu? Koskoca P harfini göremiyor muydu? Elimle bileğimi gösterdim.
"Renjun cidden görmüyor musun bunu?"
Kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Hayır, SooMin. Doğruyu söyle dün içki falan mı içtin yoksa? Hâlâ etkisinde misin?"
Tanrım, delirdim mi? Çünkü geri kalan hayatımı akıl ve sinir hastalıkları hastanesinde geçiremezdim. Cidden nasıl bir saçmalıktı bu?
"Ben galiba dün fazla uykusuz kaldım. Doktora gitsem iyi olur... Başım da ağrıyor."
Elimde olan en alternatif yalanı uydurmuştum. Renjun kafasını sallayıp defterine bir şeyler yazarken ben de hocadan doktora gitmek için izin aldım.
Şaşırmalı mıyım bilmiyorum ama izin vermişti. O kadar acınası görünüyorum ki uzaktan demek ki...
Kapıyı açtığım anda biri de dışarıdan açmaya çalışmıştı. Kafamı kaldırdığımdaysa onu görmeyi beklemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sinners, lee donghyuck
Fanfic❝İzin ver seni kurtarayım.❞ Eski hayatlarında intihar ederek günah işleyen iki genç, şimdiki hayatlarında kendilerini affettirmek için bir birlerine aşık olmak zorundadır. b x g ↳ started 11.05.18 ↳finished 10.10.19 for @dububaozi ✧∘* ೃ ⋆。˚. ©xarash...