9 ;; goodbye.

1.1K 151 40
                                    

"Ne yani? Renjun gidiyor mu?!"

Karşımda dikilen dörtlünün yüzünden en az benim kadar mutsuz oldukları belliydi.

Aralarından Renjun üzgünce kafasını sallamıştı.

"Üzgünüm... Böyle olması gerekiyordu."

Huang Renjun;

Asla açılamadığım, gülüşünde mutluluk bulduğum ve sonsuza kadar platonik kalmayı umduğum çocuk.

Eğer birisi dönüp de "Yarın Renjun Çin'e taşınacak" dese ona dünyanın en iyi şakacı ödülünü verirdim. Şimdi karşımda dikilmiş ve bu saatten sonra yüzünü göremeyeceğimi söylemesi kalbimi parçalamaktan ziyade yok ediyor ve asla yeniden birleştirme şansı tanımıyordu.

"Şaka yapıyorsun değil mi? Lütfen şaka olduğunu söyle."

Gözlerime her an akmaya hazır yaşlarla dolarken, ciddi anlamda aklımı yitirdiğimi düşünmeye başlayacaktım.

"Hayır, öğlen uçağımız var."

Burnumu çektim. Hayır, ağlamıyordum.

SeoNeul bana yaklaşıp sarılırken Renjun sadece gözlerimin içine bakıyordu. Diyecek çok şeyi olmalıydı.

Sıra arkadaşıyken her rehberlik dersinde uyuması, defterime figürler çizmesi ve sınavlardaki garip sallama yeteneği..

Çocuklarla birlikte sahile gidip çığlık çığlığa koştuğumuz günleri hatırladım. Dersten kaçıp Mark'lara gidip video oyunları oynadığımız günler... Hepsi tek tek gözümün önünden geçti.

O da benim gibiydi. Ağzını açıp tek kelime edemiyordu. Onun yerine gözleri anlatıyordu her şeyi. Üzgünlüğünü sadece siyahları anlatabiliyordu. Belki de sadece elinden gelen buydu.

Bazen hayatta pişmanlıklarımız olur. Her pişmanlık bir nedenden doğar. Yapamadıklarımız 'nedenler' ya da yapmadıklarımız. Bu nedenler, keşke dedirtiyor kısa sürmeden. Annem bana "keşkelerin hep geleceğe yönelik olsun" derdi. Hâlâ anlamıyorum. Keşkeler ve nedenlerimiz..
hepsi geçmişe ait değil mi?

Şu an, şu dakikalarda Renjun'i son görüşüm olacak. Dakikalar sonra gidecek ve sonsuza kadar bir birimizi belki de göremeyecektik .Fiziksel olarak son görüşümüzdü bu.

Hepimizin.

Bir adım öne geldim. Bu haraketimle birlikte herkesin dikkati bana kaymıştı. Kollarımı RenJun'in boynuna sardım. İlk önce şaşırsada o da belimi kavramıştı. Gözlerimi kapattım ve lavanta kokan okul ceketindeki o kokuyu bir kez daha içime çektim. Siyah saçları daha yumuşak gözüküyordu şimdi.

Kalbim durmaksızın atıyor, ben ise yine o hiçliğimde savaş veriyordum. Kimsesiz olan o sessiz boşlukta yine bağırıyordum. Sessizce bağırıyordum kimse farketmesin diye.

Hislerimi zamanında susturduğum gibi.

Keşke dememek adına bir kez daha sıkıca sarıldım ona. Ne de olsa bir daha dokunamayacaktık. Ardından Mark ve Seoneul da gelip bize sarılmıştı. Biliyorduk, Renjun nefret ederdi grup sarılmalarından. Bu yüzden sıkıca sarıldık ona.

Yüzümde gülümseme vardı bu sefer ama bu sahte bir gülümseme değildi. Bu mutluyken olduğum gülümseme de değildi.Bu dudaklarımdaki acı gülümsemeydi.

Düşündüğünüzden daha fazla zaman geçirdim onlarla. Dört kişi birden bizdik. Biz dört kişiydik ve bu, değiştirilemez bir gerçekti.

Ayrıldık.

RenJun gülümsedi aynı benimki gibi. Taze acı dudaklarındaydı. Hiç ayrılmayacağı üç en iyi arkadaşıydık biz.

RenJun'la hepimiz birlikte bir sürü küçük anılar biriktirdik. Şimdi dönüp bakınca bu anılar bir yığınmış gibi üstüme geliyordu. Yaşarken farkedemiyoruz.

Renjun sınıf kapısından çıkarken kimse ağlamadı. Tek kelime etmedi.

Son kez el salladı ve kapıyı kapattı.

Ders sonrası boş olan sınıf, şimdi bizim buruk anılarımzla dolup taşıyordu.

Umarım RenJun burda bir sürü 'neden', pişmanlıklar bırakıp gitmemiştir. Umarım bütün keşkeleri geleceğe yönelik olur.

Çünkü ben bir 'neden' bıraktım onun ardından ve bu neden hiç de geleceğe yönelik değildi.

Bu bölümü çok fazla acı verici trajedik bir şeyler yapmak istemedim. Arkadaşlık falan ama fazla büyütmeye de gerek yoktu bence.

sinners, lee donghyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin