Zamanda Aşk

36 2 8
                                    

Kalbim salisede 100 belki 180 hızla atıyor, ellerimin buz gibi soğukluğu kaybolmuş alev topuna dönüşmüştü. Gerçekten sevmişmiydi beni yoksa ben mi yanlış duymuştum?
Gözlerini gözlerimden ayırmış sanki utanırmışçasına yerinden kıpırdamaya başladı. Galiba duymak istemeyeceği bir cevap almaktan korkuyordu.
+Ben de seni seviyorum.
Sessiz bir şekilde sadece dudaklarımı kıpırdatarak. Duymuşmuydu acaba sesimi?
Artık yüzüne bakamıyordum.
-İstersen deniz kenarına geçebiliriz?
+Aslında biraz yorgunum
-Anladım.
Kulübenin üst katına çıkmak için merdivenlere yöneldik arabaya doğru yürümeye başladık. Güneşli sıcak hava kendini yağmura bırakmıştı biz kulübede vakit geçirirken.
Çocukluğumdan beri yağmurda yürümeyi çok severdim. Sanki üzerimdeki tüm yorgunluğu tenime değen her damlasıyla temizliyordu. İç sesimi duymuşçasına;
-Yağmurlu havaları çok severim
Dedi. İster istemez gülümsemiştim.
Arabaya geldiğimizde son kez arkamı dönüp denize ve kulübeye doğru baktım. Ne garip bir gündü bugün.
Cam, arabanın sıcaklığıyla buğulanmıştı. Farkında olmadan buğulanan cama kalpler çiziyordum bu da küçüklüğümden gelen bir alışkanlıktı.
Yolda ağır ağır giderken biran da gözlerim kapanmaya başladı.
...
Arabanın durmasıyla uyanmıştım. Cama doğru dönüp baktığımda daha önce görmediğim bir evin önündeydim.
+Nereye geldik?
-Uyunduğun için soramadım ama sakıncası olmaz diye düşündüğüm için seni kendi evime getirmek istedim :)
+Batu Bey'in malikanesi burasıymış demek ki :)
Dedim kapıyı açıp arabadan inmeye çalışırken.
Gerçekten gösterişli bir evdi. Benim evime kıyasla 2 kat daha büyüktü. Bahçesi ise sadeydi. Bahçe kapısını açar açmaz siyah renkte bir Labrador Retriever cinsi bir köpek tatlı bir havlamayla Batu'nun üstüne zıpladı.
Batu kafasını okşadıktan ve biraz sevdikten sonra bana doğru dönüp "seni Haydut'la tanıştırıyım" dedi. Köpek sanki konuşmayı anlamışçasına Batu'nun kucağından inip bana doğru geldi. Biraz inceledikten sonra ön ayaklarını üstüme koyup sanki gülümsercesine bakmaya başladı.
-Seni seveceğini biliyordum :) Hadi eve geçelim
Dedi. Küçük topu uzağa doğru fırlattı ve Haydut yanımızdan ayrılıp topun yanına koştu. Bizde eve doğru yürüdük.
Kapıyı açtığımızda genişçe bir salon bizi karşıladı. Tam bir erkek eviydi. Sadece biraz daha temiz ve düzenli sayılabilirdi.
Kocaman bir televizyon, bir sürü oyun cdsi, oyun konsolları, dergi ve kitaplar, duvarda asılı duran rafta bulunan birkaç adet kupa ödülleri, madalyonlar, ve bir adet ailesiyle olan toplu fotoğrafının bulunduğu bir çerçeve, ve birkaç adet yerde duvara dönük halde bulunan tablolar...
-Ne içmek istersin?
+Biraz viski alsam fena olmaz
Batu kadehleri çıkarmak için amerikan mutfağına doğru yöneldi bende yerde duran tabloları incelemeye başladım.
+Bu çizimler sana mı ait?
-Evet
+Neden duvara asmadın, çok güzeller
-Teşekkür ederim, amatör çizimler olduğu için önemsemedim
+Bir amatöre göre fazla iyiler
Gerçekten de çok güzel çizimlerdi. Renklerin uyumu, duygu ve düşüncelerini yansıtma şekli çok kendine özgüydü. Hatta bir tanesi o kadar farklıydık Batu'nun böyle bir yeteneğinin olacağını tahmin bile edemezdim. Ben tabloyu incelerken Batu kadehlerle yanıma yanaşıp benimle birlikte kendi çizimini inceledi.
-Eğer beğendiysen senin olabilir gerçi senin için daha güzelini çizebilirim
+Gerçekten mi? Aslında bunu çok beğendim.
Deyip viskimden bir yudum aldım tabloyu bir kenara bırakıp ödüllerinin yanına gittim.
Kimi basketbol, kimi çizimle ilgiliydi. Yıllarına bakınca aradan uzun zaman geçtiğini farkettim.
Ailesi veya kendiyle alakalı pek fotoğraf yoktu. 4 tane çerçeve vardı. Biri toplu fotoğraf, biri annesi ve babasının yan yana oldukları fotoğraf, diğer ikisinde de ortalama 8 ila 12 yaşlarında olacaklarını düşündüğüm biri kız biri erkek olan kişilere ait fotoğraflardı. Aile fotoğraflarını incelediğimde annesi ve babası dikkatimi çekmişti. Annesinin bakışları çok derindi tıpkı Batu'nun bakışları gibi. Babası ise sert bakışlı otoriter biri gibiydi.
-Bu annem Jülide, yanındaki babam Ejder, kız kardeşim Sedef, abim Barbaros. Burdaki de benim.
Tek tek gösterdiği kişileri incelerken Batu'nun küçüklüğüne baktım. Hafif utangaç tatlı gülümsemesi hiç değişmemiş. Sadece saçları şimdiki haline göre daha açık renkmiş. Abisi Batu'ya göre daha özgüvenli kendinden emin ama bir o kadarda yorgun gözüküyordu. Kardeşi Sedef ise aralarında en küçük olmanın verdiği şımarıklıkla daha çok gülümsemiş fotoğraftaki en mutlu kişi olduğunu göstermiş adeta. Annesi Jülide Hanım ise sadece tebessüm etmekle yetinmiş, açık kumral dalgalı saçlarını yüzünü kapatmıcak şekilde şekil vererek yüz güzelliğini ortaya çıkarmış. Mavi gözleri, pembe teni, küçük burnu, hafif dolgun dudakları ile Sedef'e benzerliği ön planda. Babaları Ejder Bey ise tıpkı adı gibi adeta ateş çıkartan sert bakışları ile bakmış kamera lensine, beyaz soluk teni, hafif seyrelmiş saçları, gülmeyi reddeden ince dudakları ne kadar despot olduğunu kanıtlıyor adeta.

-Babam Türk Deniz Kuvvetlerinde çavuştu, annem ise hemşire, abim avukat, kız kardeşim ise anaokul öğretmeni olmak için üniversiteye gidiyor. Babam kariyere, statüye çok önem veren bir insandı. Resim, müzik ve diğer sanat dallarını hiçbir zaman önemsemez boş zaman olarak görürdü. Bu yüzden çocukluğumda sık sık ters düşerdik. Abim ise benim tam tersimdi. Hiçbir sanat dallarına ilgisi yoktu. Okulda daima başarı listesinde adı geçerdi. Kardeşim Sedef ise ap ayrı bir dünya da yaşardı evin tek kızı olmasından dolayı kimse ona karışmazdı. Annemin ise tüm günü mutfakla hastane arasında geçerdi. Güler yüzlü bir insandı. Bize hiçbir zaman derdini sıkıntısını belli etmezdi. İşte kısaca benim ailem.
+Hiç görüşüyor musunuz peki?
-Pek sayılmaz. Babam 41 yaşında kanserden dolayı vefat etti. Annem ise bizim yanımıza tanışınmayı reddetti eski evimizde tek başına yaşıyor. Abim yurtdışında yaşıyor bir kızı oldu onun eğitimi için birkaç yıl daha orda kalmayı planlıyorlar. Kardeşim Sedef'le ise okul zamanları haricinde sık sık görüşürüz.
+Anladım belliki ikimizde problemli ailelerden geliyoruz
-Senin ailen nasıldır peki?
+Annem ve babam ben küçükken boşandılar annem başka bir adamla evlenince alakayı kestik. Yılda bir iki kez arayıp özel günlerimi kutlar. Babam ise beni büyütesiye kadar hiçbir kadınla görüşmek istemedi. Üniversitenin son yılında okuduğumda ise biriyle tanıştığını bu sefer mutluluğu bulduğundan falan bahsetti ve evleneceklerinden söz etti. İyi bir evliliği var hala arada görüşürüz.
-Hiç kardeşin var mı?
+Üvey kardeşlerim var. Sadece fotoğraflardan tanıdığım.
-Anladım. Birşeyler yemek ister misin?
+Olur.

Yemek yapmaktan pek anlayan biri değildim ama yinede yardım etmek için mutfağa geçtim.

-Ne yemek istersin küçük hanım? Bugünki menümüzde köri soslu makarna, biftek, diyet salata ve biraz şarap var. Sizin için uygun mudur?
+Elbette

Hızlıca malzemeleri mutfak tezgahına çıkardı.

-Ben bifteklerle uğraşırken sende salatayı yapabilirsin. Daha fazla yoramam misafirimi :)
+Düşünceniz için teşekkürler bayım :)

Ben salata malzemelerini yıkayıp, doğrarken Batu neredeyse her şeyi hazırlamıştı. Birlikte tabakları bahçedeki masaya taşıdık. Hava iyice kararmış yağmurun dinmesiyle yakıcı sıcak bitmiş hafif serin bir hava başlamıştı.
Masaya tabak ve bardakları koyduktan sonra Batu elinde iki adet uzun mumla masaya yanaştı. Mumları yaktıktan sonra tekrar içeri geçip bu sefer şal tarzı bir polar küçük örtü getirip omuzlarımı örttü.

-İçeride bunu bulabildim umarım üşümezsin
+Üşümem, teşekkür ederim :)

Yemekleri yemeye başlayıp biraz havadan sudan konuştuktan sonra yemeklerin bitmesiyle ve havanın iyice soğumasıyla içeriye geçtik.
Batu film için dvdlere bakarken bende mısır patlatmak için mutfağa geçiyorum.
Polar örtüyü üzerimize örtüp 'Zamanda Aşk' filmini izlemeye başlıyoruz.
Filme dair hatırladığım en son şey Batu'nun omzunda uzanırken çok güzel gittiğiydi.

BAYAN PLATONİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin