Medya : Ömür
2. Görüşme
"Evet bugün beyfendinin beni kabul edeceği gün." dedim sütü bardağıma doldururken. Bana karşılık olarak Umut sadece güldü ve ardından ekledi.
"Seni korumak için bunu yapıyor biliyorsun. Ne de olsa o hala senin koruyucun."
"İş süresi dolan ve hapishane de olan bir koruyucu ?" dedim dik dik bakarak.
Yanıma gelip bardağına süt doldurmaya çalıştı beceremediğini görünce sütü elinden alıp ben doldurmaya başladım. Teşekkür olarak yanağıma bir öpücük kondurdu. Kıkırdamama engel olamadım. "Sakalların beni gıdıklıyor."
"Keseriz bebek." dedi elliyle kısacık yeni çıkan sakallarını yokladı. Garip bir ilişkimiz vardı. Dostça. Kesinlikle dostça.
Arada sevgilisiyle yemeğe çıkması dışında neredeyse hep beraberdik. Arada sevgiliside bize geliyordu. Yağmur iyi kız aslında ama arada biraz uyuzluk yapmıyor değil.
Çantamı omuzuma attım ve "Ben çıkıyorum." dedim.
"İstiyorsan bırakayım." dedi araba anahtarlarını elinde sallayarak.
"Gerek yok." dedim kocaman bir gülümsemeyle.
"Tamam öyleyse." Artık eskisi gibi ısrar etmiyordu. "Ben de Yağmur'la buluşmaya gidiyorum. Bekle beraber çıkalım." dedi bana doğru gelirken.
Ayakta topukluları giyinmeye çalışırken biryandan da söyleniyordum. "Bari kıza bir hediye al çok ihmal ediyorsun bak. Yakında ayrılcak senden göreceksin."
"Alırım daa.. Ne alcam?" dedi ayakkabılarını kolayca giyerken.
"Zevkin iyidir senin." dedim hala ayakkabımın kemeriyle uğraşıyordum. Tam başarmıştım ki birden dengemi kaybettim ve Umut'a doğru düştüm. Hazırlıksız yakalanan Umut'ta dengesini kaybedince beraber yere yapıştık. Hayır filmlerdeki gibi havalı bir düşüş değildi. Çünkü altta kalan ben olmuştum. Neden etek giymiştim ki ben.
Yüzüme gelen saçlarımı elimle itince karşımda iki üç santim ilerimde bana bakan bir çift göz gördüm. Bugün lens taktığından gözlerini gözlük camının arkasından görmüyordum. Ne kadar güzel gözleri vardı. Ela desen değil . Yeşil mi acaba ?
Bunları düşünerek yüzüne bakarken gözlerim dudaklarını buldu ve takılı kaldı. Kırmızı dudaklarında. Gülümseyen dudaklarında. Aramızda zaten az olan mesafe giddikçe azalıyordu. Ve mesafeyi ben kapatıyordum. 'Ne yapıyorum ben ?' diye kendime sorduğumda dudaklarımız neredeyse birbirine değecekti.
Neyse ki Umut benden akıllıydı. Kendini geri çekti ve ayağa kalktı. Elini uzatıp beni de kaldırdıktan sonra ellerini saçlarının arasında gezdirip "Yine sakarlığın tuttu küçük." dedi sonra derin bir iç çekti ve "Hadi çıkalım." dedi.
Alt dudağımı dişleyerek "Bencede." dedim ve kapıyı açtım.
Dışarı çıktığımızda onu arabaya binerken izledim. Sonrada o gaza bastı ve gitti. Bende arkasından yola koyuldum. Onu en son göreli bir ay olmuştu. Son görüşmemizden bir hafta sonra tekrar gitmiştim ama gelmeyip görevliyle mesaj yollamıştı. "Bir ay sonra gel prenses."
Tabikide onu dinlemedim ve bir hafta sonra tekrar gittim yine gelmedi. Yani iki kere boş yere gitmiş oldum. Bu yüzden ondan sonra birdaha gitmedim.
Şimdi ise bir ay geçmişti ve onu görmeye gidiyordum. İstemeden heycanlanıyordum onu görmeye giderken. Yani neden böyle oluyor bilmiyorum ama oluyor işte. Karnıma giren krampları engelleyemiyordum. Yada kalbime oturan o koca eriği kaldıramıyordum birtürlü.
* * *
Karşımda duran iyice zayıflamış Colin'e bakarken neredeyse ağlayacaktım.
"Sana iyi bakmıyorlar burda koruyucu." ağzımdan çıkıvermişti kelimeler hemde hüzünlü bir tonda.
"Evet sucuklu yumurta yok burda." dedi o kendine has iç ısıtan gülümsemesiyle. Zaten ayakta duruyorduk yanına gidip iyice sarıldım ona. Sarıldıkça daha bir sarılası geliyordu insanın. Belimde olan eli biraz gevşeyince artık onu bırakmam gerektiğini anladım.
Onu bıraktıktan sonra uyduruk masanın bana taraf olan yerine oturdum. Oda karşıma.
"Ne zaman çıkacaksın burdan ?" diye sordum yüzünü incelerken.
"Yakında." dedi bakışlarını kaçırarak.
"Benim yüzümden burdasın. Kendimi o kadar kötü hissediyorum ki." dedim kafamı masaya gömerek.
Kafamı hafif kaldırıp tekrar ona baktım. Çenemi kavrayıp ona bakmamı sağladı. "Sen bu dünyaya yabancısın prenses. Eğer o gece o adamı öldürmeseydim seni yakalayacaklardı. Seni yakalarlarda beni serbest mi bırakırlardı sanıyorsun. Banada işkence ederlerdi. Hatta belki öldürürlerdi bile. İşte bu yüzden yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim. " Biraz durdu sonra hafif gülümseyerek "Yine olsa yine yaparım." dedi. Belli ki o günü hatırlamıştı. Beni öptüğü günü.
Kızarmış olma ihtimalim yüksekti. "Ne zaman çıkacaksın bari onu söyle." dedim konuyu değiştirme çabasıyla.
"Sen saçını mı kestin?" dedi omuzlarıma anca yetişen saçlarıma elini sürerken.
"Hıhı. Umut bir değişikliğin iyi geleceğini söyledi. Kendisine numaralı lens aldı. Bende saçımı kestim." dediğimde yüzündeki gülümseme biraz düştü. Ama hemen toparlandı. Uyduruk sandalyesinde arkasına yaslandı.
"Onda mı kalıyorsun ?"
"Evet." bu cevabın çok kısa olduğuna karar verdim bu yüzden arkasından ekledim. "Tek başıma bir evde kalmaya hazır değilim henüz."
Biraz durdu. Diyecek birşey bulamadı herhalde. "Umut iyi çocuktur." dedi sonunda.
"Evet öyle. İyi anlaşıyoruz." dedim gülümseyerek.
Tam birşey söyleyecekti ki görevli zamanın dolduğunu söyledi. Ve yine bir ay önceki gibi aldı götürdü onu. Bu seferki son sözleri "Bir ay sonra prenses. Unutma bir aydan önce yok."
Lütfen yorumlarınızı benden esirgemeyin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koruyucum
Teen FictionBabasının hatası yüzünden hayatı altüst olan bir genç kız . Babasının onu emanet ettiği bir koruyucu. Peşlerinde olan kötü adamlara izlerini kaybettirmeye çalışıyorlar. Ha birde birbirlerine uyum sağlamaya . Onların hayat maceraları bazen komik baz...