BÖLÜM 5

4.8K 174 8
                                    

LUHAN
" AHH! Seni duygusuz piç! Biraz yavaş olsan ölür müsün?! " Sehun kaşlarını çatarak kafasını kaldırıp sinirle bana baktı. Bana bakınca biraz sakinleşti. Gözlerini kapatıp elini burun direğine götürdü. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. " Luhan... Lanet olsun. Bizi nasıl bir boka bulaştırdığının farkında mısın? Şu an öyle bir sikik durumdayız ki siksen kurtulamayız. Bu yüzden çeneni kapat. Yaraların daha kötü hale gelip gebermeden önce pansuman yapmalıyız. " acıyla yüzümü buruşturdum. Siktiğimin heriflerinden feci halde dayak yemiştim. Eğer sehun olmasaydı gebermiştim. Bacağım da ufak bir bıçak yarası vardı. Vücudum morluklar içindeydi. Bizim mekanımızdaydık. Sehun bacağımı kucağına almış pansuman yapıyordu. " Bir erkek nasıl bu kadar pürüzsüz bacaklara sahip olabilir? " diye söylendi. Ortamı yumuşatmaya çalışıyordu. Gülümsedim. " Kıskandın mı? " sırıttı. " Hayır sadece erkekliğinden şüphelendim. " sinirle karışık şakayla kafasına bir şaplak attım. Şaşkın gözlerle masumca bana baktı. " YAH! bana hyung demeyi bırakmış olman senin hyungun olduğum gerçeğini değiştirmez. Benimle düzgün konuş. " Bakışları normale döndükten sonra ellerini yumruk şeklinde yanaklarına götürüp çocuk sesiyle aegyo yapmaya başladı. " Lulu hyungiee ~ özür dilerim. " Bu surat ifadesine katlanamazdım. İçimden gelerek kahkaha atmaya başladım. Kahkaha atarken karnıma ani bir sancı girdiği için acıyla yüzümü buruşturdum. Sehun da bu halimi görünce kendini tutamayıp kahkaha atmaya başladı. İlk sinirli gibi baksam da sonra ben de ona katıldım. Ve gülmeye başladık. Gülerken onun yüzüne baktım. Mükemmel yüzü ve sivri çenesi. Gülerken hilal şeklini alan gözleri. Keşke hiç zaman geçmeseydi dedim içimden. Birkaç yıl öncesin de zaman dursaydı. Ben onun lulu hyunguyken. Sürekli her fırsatta peşimde dolaşan savunmasız sehunken. En yakın arkadaşımken. Ailesinin cenazesinde saatlerce omzum da ağlayan masum sehunken. Serseri, uyuşturucu kullanan ve pazarlayan, playboy, acımasız sehun değil. En bağlı olduğum insanken. Korumak uğruna her şeyi yapabileceğim insanken. Benden bir yaş küçük olduğu halde ilk aşkımken... Gözlerimi kaçırdım. Sehun bunu fark etmişti. "Ne oldu?" Usta bir yalancıydım. Gerçi bu asla bir yalan sayılmazdı. Gerçekten ne bok yiyeceğimizi merak ediyordum. "Şimdi ne yapacağız sehun-ah? Eğer parayı tamamlayamazsak hepimizin hayatlarını ölümüne sikerler. " sehun iç çekti. " Mantıklı kararlar vermem için hikayenin tamamını bilmem gerekiyor lulu." bakışlarını kaldırarak gözlerime dikti. Bu defa ben iç çektim. Konuşmadan önce birkaç kez boğazımı temizledim. "Annem sehun-ah. " dedim. Gözlerinde ki endişe ve korkuyu görebiliyordum. "NE? Ahjumma'ya ne oldu luhan?!" yutkundum. "Annemi birkaç gün önce çalıştığı kafeye gelen bazı adamlar tehdit etmişler. Onu...Onu..." gözyaşlarıma engel olamayarak dudağımı ısırdım. " Satmak istemişler. Başkalarına. Annem karşı çıkmış ancak kafasına silah dayamışlar. Bunu öğrendiğimde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi oldu hunnie. Onları öldürmek istedim. Ben annemin saçının teline zarar gelmesine dayanamazken onu hırpalamaya cesaret etmişlerdi. Salak gibi elime geçirdiğim silahımı alarak mekanlarına gittim. Sonrasına olanları zaten biliyorsun. Aptallıktı. Seni bulaştırdığım için çok üzgünüm hunnie. " kendimi tutamayıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Pansuman yaptığı bacağımı bırakarak yanıma geldi ve bana sarıldı. " sshh " kafamı omzuna yasladım. O da tek elini kaldırarak başımı okşadı. " O kadar parayı nerden bulacağız sehun-ah?" hıçkırıklarımın arasından sordum. Adamlar kurtarmak istiyorsak para verebileceğimizi söylemişlerdi. Ancak söyledikleri miktar dudak uçuklatacak cinstendi. Ben hayatım boyunca böyle bir meblağyı cümle içinde bile kullanmamıştım. Tam 500.000.000 Won. ( 500.000 TL) tekrar aklıma gelince hıçkırıklarım boğazımda düğümlendi. Sehun'un bakışları sabit ve soğukkanlıydı. Ailesi o lise ikideyken ölmüştü. İki sene boyunca reşit olana dek ailem ona sahip çıkmıştı. Annemi kendi annesi gibi görürdü. Başımı omzundan kaldırıp, yüzümü elleri arasına aldı. " Ne sana ne de Ahjumma'ya bir şey olmasına asla. İzin. Vermem. Para konusunu ben halledeceğim. Sen sadece sakinleş ve bana güven tamam mı? " emin olmak istercesine gözlerime baktı. Gözlerimi elimin tersiyle silip kafamı salladım. Dudaklarını yavaşça alnıma bastırdı. "Şimdi uyu lulu." Beni yavaşça koltuğa yatırdı. Zaten ağlamaktan yorgun düşmüştüm. Kendimi kabuslarla dolu uykunun kollarına bıraktım. Dalmadan önce son bir cümle duyar gibi oldum. " Seni hep koruyacağım hyung. Hep. " 

SEHUN
" Seni hep koruyacağım hyung. Hep. " fısıldadıktan sonra luhan hafif horultular çıkarmaya başladı. Uyuduğunu anlamıştım. Yaklaşık yarım saat ona izledim. Onu bu sikik durumdan nasıl kurtarabileceğimi düşünüyordum. Serseri bir piç olabilirdi. Gözünü bile kırpmadan insanları öldürebilirdi. Ancak ona çok yaklaşırsanız bir melek saflığında olduğunu fark edebilirdiniz. Dış kabuğu sert olsa da kalbi çok hassastı. Annesi. Özellikle annesi, onun zayıf noktasıydı. Yani bedeli ne olursa olsun, nasıl olursa olsun o parayı bulmalıydım. Derin bir nefes aldım. Adamlar bize bir hafta mühlet vermişti. Kafamı salladım. Bunları düşünecek durumda değildim. Rahatlamaya ihtiyacım vardı. Şu an tek ihtiyacım Jongin’in yanımda olmasıydı. Kalkıp ceketimi aldım. Luhan için yiyecek bir şeyler hazırladıktan sonra dışarıya çıktım. Gideceğim yer belliydi. Otobüsten indiğimde kısa bir yürüme mesafesi vardı. Nihayet kapıya gelmiştim. Elimi kaldırıp birkaç kez tıklattım. İçeriden bir ses geldi " Bir dakika! " biraz bekledikten sonra kapı açıldı. Jongin'in elleri köpüklüydü. Üstünde de mutfak önlüğü vardı. Benim geldiğimi görünce yüzü aydınlanmış gibiydi. Ya da belki bana öyle gelmişti. " Dur tahmin edeyim. Yine siktiğimin koşu yarışında soo hile yaptı dimi? " ufak bir kahkaha attı. " Beni çok iyi tanıyorsun bebeğim. " gülümseyerek içeriye girdim. Onu görmek bana huzur veriyordu. Sıkıntılarımı kai'ın yanındayken unutuyordum. İçeriye girdiğimde kapıyı kapattı ve tekrar tezgahta ki bulaşıklara yöneldi. Neredeyse bitirmişti. " Soo nerde? " ani sorumla kaşlarını kaldırdı. " Dışarıda. Neden? " sırıttım. " Ahh çok yazık. Kaçırmışım. " jongin kızgınlıkla bana dönüp bağırdı " YAH! Sen akıllanmadın mı?! " kahkaha attım. " seni gerizekalı, sadece rahat davranabilir miyim diye sormuştum. O sikik yüzüğü istemiyorum. " tek kaşını kaldırdı. İkna olduktan sonra önüne dönüp bulaşıkları bitirdi. Ellerini kurulayıp, önlüğünü çıkardı ve yanıma geldi. " Sanırım sana istediğin şeyi vermeliyim. " Ben daha bir şey demeden dudaklarıma yapıştı. Öpücük git gide masumluğunu kaybederken belime dolanmış ellerini yavaşça kalçalarıma indiriyordu. Bir anda benden hiç beklenmeyecek bir şey yaptım. Kalçalarıma inen ellerini tuttum ve dudaklarından ayrıldım. Kaşlarını kaldırarak bana baktı. " Bugün buraya geliş nedenim sex değil jongin-ah. " Şaşkınlıkla bana bakakaldı. " Ne? O zaman ne için geldin? " Yüzünü ellerimin arasına alıp gözlerinin içine baktım. " Benimle olmana ihtiyacım var jonginnie. Zor zamanlar geçiriyorum. Senden başka gidecek kimsem yok. " Gözlerimi kapatıp ellerimi beline sardım. Uyuşan kafamı omzuna yasladım. Söylediklerim karşısında nefesi kesilmişti. Birkaç saniye sonra kendine gelip bana sıkıca sarıldı. Başımı ona doğru çevirerek yüzümü boynuna gömdüm. Çok... Tatlı kokuyordu. O da kafasını benim saçlarıma gömdü. Bu şekilde ne kadar sarıldığımızı bilmiyorum. Ancak daha sonra kafamı çektim. Ve gülümsedim. " Çok açım jonginniee ~ " sırıtarak elini çeneme koydu ve yanağıma delici güçte bir öpücük kondurdu. Yavaşça alnımı ve burnumu öptü. Sıra dudaklarıma geldiğinde hafifçe duraksadı. Sonra yumuşak bir şekilde dudaklarını bastırıp geri çekildi. " Genelde ilişkilerde kadın yemek hazırlar. " d iyerek dudak büktü. Sırıttım ve onu sırtından ittire ittire mutfağa sürükledim. " Bu yüzden sen hazırlayacaksın bebeğim. " aniden durup hışımla bana döndü. " Güya sex için gelmemiştin. Şu an seni becermem için beni sinirlendirerek kışkırtıyorsun. " kafamı geriye atarak kahkaha attım. Piç bir şekilde gülümsedi. 
-" Eğer benim üstte olduğumu kabullenirsen sana yemek yapacağım. " 
-" Ağzı yerine kıçından konuşan bok beyinli pezevengin tekisin kim jongin. " 
" Ahahahaha. Bu yüzden benimle birliktesin." Bir süre düşündüm. Mideme yenik düşmüştüm. Ellerimi pes eder gibi havaya kaldırdım. " ahh! Lanet olsun tamam. Şimdi şu yemeği hazırla. Yoksa açlıktan gebereceğim. " Gülümseyerek yemek yapmak için tezgaha döndü. O sırada yukarıdan bir telefon sesi geldi. Bu Jongin’in telefonuydu. İşaret parmağımı azarlar gibi ona salladım. " Sakın yapmayı bırakayım deme. Ben bakarım. " güldü. Hızlı adımlarla mutfaktan çıktım. Merdivenleri koşarak çıktım ve odaya girdim. Telefon dağınık yatağının üstündeydi. Soo'nun aksine jongin temizlikten nefret ederdi. Telefonu elime alıp ekrana baktım. ' Jack ' bu bildiğim kadarıyla Top'ın adamlarından biriydi. Telefonu açıp kulağıma dayadım. 
" Hey, kai top parayı üç hafta içinde elinde istediğini söylüyor. Dakik olsan iyi edersin. " 
bu kadar. Başka hiçbir şey söylemeden kapattı. Seni kendini beğenmiş. Telefonun tuş kilidini kapatıp yatağın üzerine attım. Bir ay kelimeleri aklıma takılmıştı. Bu sadece uyuşturucu parası için oldukça fazlaydı. Büyük çaplı bir iş olmalıydı. Omuz silkerek merdivenlere yönelmişken jongin aşağıdan seslendi. " hunnie! Bana ordan bi tişört getirir misin? Lanet meyve suyu üstüme döküldü. " geldiğim gibi arkamı dönerek dolaba yöneldim. Gördüğüm ilk tişörtü alıp dolabı kapatmak üzereyken bir kutu dikkatimi çekti. Merakıma yenik düşüp kutuyu elime aldım. Aman. Tanrım. Kutunun içinde yaklaşık 500.000.000 won vardı. 

KAI
Sehun hala aşağı inmemişti. Yine de yemekle ilgilenmeye devam ettim. Ah, lanet tuz koymayı unutmuştum. Tezgahın sol tarafına ilerleyerek tuz kabını elime aldım. O sırada kafamda bir sahne canlandı. Lanet olsun. 
Şaşırmaktan muş olacağınız flaşbek 
Ocaktaki yemeği karıştırıyorum. Woah, nefis kokuyor. Kaşığın uçucuyla tadına baktım. İyyy. Hiç tuz atmamışım. Koşar adımlarla tuz kabını elime aldım. O sırada zil çaldı. Garip. Soo dışarıda arkadaşlarıylaydı. Sehun şu an okulda olmalıydı. Elimde ki tuz kabıyla birlikte kapıya yöneldim. Açtığımdaysa. Bu. Bu Luhan. " Sen. Benim. Evimde. Ne arıyorsun. Seni. Piç. " dişlerimi sıkarak konuşmaya çalışıyordum. " Sana da merhaba göt deliği. " ağzımı açmadan içeriye dalarcasına girdi. Elim kapıda öylece kalmıştım. Kendime gelip kapıyı kapattım. " Ne cüretle evime gelip, siktiğimin ayaklarını odama sokarsın?" öldürücü bakışlar attığıma emindim. Devam ettim. " Geberene kadar dayak yemek mi istiyorsun? " o ise sırıtıyordu. Afallamıştım. Başını bir yerlere vurmuş olmalıydı. Ya da kafası güzeldi. " Seninle aynı ortamda ki havayı solumak istemiyorum kai. Bu yüzden lafı uzatmadan konuya gireceğim. Ben...her şeyi biliyorum. " Ne? Her şeyden kasıt ne? Yoksa? Beni duymuş gibi devam etti.
" Sen ve Sehun. İlişkinizi biliyorum. Senin taemin'i gördüğün gün bende ikinizi gördüm. Bir ara tabi inlemelerinden duyabildiysen kapıya birileri gelip, açmaya çalıştı. Dolu olduğunu anlayınca gittiler. Bendim. Yanımda becereğim çocuk vardı. Ancak daha ilginç bir şey duymuştum. Sehun'un zevk çığlıkları. Onun sesini nerede olsa tanırım. Yine de çenemi kapalı tuttum. Çünkü bu büyük bir kozdu. Ne istediğime karar vermeliydim. Ve artık kararımı verdim. Sana bunu söylemek için geldim. Eğer isteğimi yerine getirmezsen seni batırırım kim jongin. En dibe. Ait olduğun yere. " Luhan gibi birinden korkacak biri değildim. Korkmamıştım da. Ancak duyduklarım karşısında nefesim kesilmişti. " Seni orospu çocuğu. Beni tehdit etmeye nasıl cüret edersin?!" hala sırıtıyordu. Dediklerimi duymamış gibiydi. Devam ediyordu. " Sehun'un peşini bırakacaksın." kahkaha atma sırası bendeydi. " Aigoo bizim küçük lulumuz tek taraflı aşka mı tutulmuş?" sinirlense de belli etmemeye çalışarak gülümsedi. " O senin için bir sürtükten ibaret. Başkasını bulabilirsin. Bu kadar ucuz yırttığın için bana şükretmen gerek. " Daha fazla dayanamazdım. Elimde ki tuz kabını yere attım. Büyük bir şangırtıyla kırıldı. Yakalarına yapışıp kendime yaklaştırdım. Suratına sert bir yumruk geçirdim. Sadece kafası yana yatmıştı. Çok dayanıklıydı. " Luhan...yapabileceklerimden korkmuyor musun? " Kafasını bana çevirdi. Gözlerime baktı. Artık gülmüyordu. Gülümseyen bendim. " Kim olduğumu bilmiyor musun? Devil hunter lakabının sadece sümüklü çocukları patakladığım için verildiğini mi sanıyorsun? Bana ait olanı benden almak...lanet kafanın içinde birazcık bile bir şeyler varsa kullanmayı dene. " yakalarını bırakıp kolunu tuttum. Ve zorda olsa sürükleyerek onu kapıya götürdüm. " Şimdi. Defol. " kapıyı açıp onu dışarıya çıkardım. Kapıyı çarparak kapatırken fısıldadım. ' Bu yaptığının yanına kalacağını sakın düşünme luhan. Bunu ödeyeceksin ' 
Flaşbek is end, ağzınızı kapatın fsdfsd. 
Tuzları temizlemek uzun sürmüştü. Yemeğe tuzu da attıktan sonra kapağını kapatıp altını da kapattım. Sehun hala aşağı inmemişti. Ayağımı yere vurarak beklemeye başladım. Gelecek gibi görünmüyordu. Merdivenlere yönelip tek tek çıkmaya başladım. Odanın kapısına geldiğimde içeriden hiç ses gelmediğini fark ettim. İçeriye girdiğim de şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Sehun. Yoktu. 
KRIS 

AMAN. TANRIM. Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Sonra sinirlerim bozulmuş olmalı ki ufak bir kahkaha attım. Top, kafasını anlayamamışçasına salladı. Beklediği tepki bu değildi. Korkmamı istemişti. Öyle de olmuştu gerçi. " Ben. Köle? Sen kafayı yemişsin. " gözleri soğuk, şehvetli ve ciddiydi. " Bu cevap verebileceğin bir 'soru' değil wufan. Bunu sana söylememin tek nedeni haber vermekti. Kabul etmemen sonucu değiştirmeyecek. " korkudan nefesim kesilmişti. Şimdiye kadar ilişkilerim de hiç altta olmamıştım. Bu piç herif bana gelmiş onun sex kölesi olacağımı söylüyordu. Ancak. İtirazlarımın sökmeyeceği tek kişi o'ydu. Verecek hiçbir cevabım yoktu. Zafer edasıyla gülümsedi. Lanet olsun.
" Şimdi, burada rahat edemeyeceğim için odama gideceğim. Peşimden gelmek için bir dakikan var. Aptalca bir şey yapma. " belimi bırakarak arkasını döndü ve koridora bağlanan kapıya yürümeye başladı. Evet, onunla yatmak istemiştim. Ama köle olmak...çok farklıydı. Göz ucuyla etrafıma bakınıp sesli bir şekilde yutkundum. Bar. Bomboştu. Kimse yoktu. Yardım isteyecek olsam, edecek kimse yoktu. O an anladım. Az önce söylediklerini odasında da söyleyebilirdi. Ama amaç benim gözümü korkutmaktı. İnsanları nasıl kontrol edebileceğini göstermekti. Her şey planlıydı. Sinir ve korkudan dizlerimin titrediğini hissettim. Ne olursa olsun şansımı deneyecektim. Göz ucuyla az önce kapıda olan korumalara baktım. Öküz gibilerdi. Ben bile onlara karşı koyamazdım. Ancak koşmayı deneyebilirdim. Derin bir nefes aldım. Yavaşça taburemden indim. Ve aniden koşmaya başladım. Dış kapıya yaklaşmıştım. Arkamda ki iki adamın ayak sesleri yakınlaşıyordu. Bir anda birinin beni kolumdan yakaladığını hissettim. Aynı anda sırtıma yediğim darbeyle yere çöktüm. " AAĞHH!" iki adam koluma girip beni sürüklemeye başladılar. Yediğim darbeden dolayı sersemlemiştim. Odanın önüne geldiğimizde kapıyı açıp beni içeriye attılar. Kapının arkamdan kapanıp kilitlendiğini duydum. Yolda gelirken yediğim yumruklardan dolayı uyuşmuştum. Kafamı hafifçe kaldırdığımda beni bekleyen siyah gözlerle karşılaştım. İçimin titrediğini hissettim. Sinsice bakıyorlardı. Kızgın bakıyorlardı. Kaçmaya çalıştığım her saniyeyi ağır bir şekilde ödeyeceğime emindim. 

The DevilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin