BÖLÜM 13

2.7K 142 4
                                    

Kris derince içini çekti. Yanıma gelip bana sarıldı ve omzumu arkadaşça sıvazladı. " Evet, Kai. Sen gerçekten bir piçsin. " Benden ayrılıp yüzüme baktı. " Oh Sehun. Woaah. O çocuk gerçekten... " Terbiyesizce dudaklarını yalayıp ısırdı. Gülümseyerek kafasına hafifçe geçirdim. " Yah! Düzgün konuş. " " Ahaha neden? Kıskandın mı? " " TOP bunu duyacak olursa, dilini kesip kıçına sokar." Kris de benim koluma geçirdi gülerek.
" YALNIZCA. UYUMAK. İSTİYORUM. DAHA. SONRA. OYNAŞSANIZ OLMAZ MI? " 
Bu Kyungsoo'nun sesiydi kafamı çevirdiğimde kısa şortu, tişörtü ve dağınık saçları bize kızgın bir şekilde bakan kardeşimi gördüm. İçimden hafifçe güldüm. O, bu dünyadaki en sevimli şeydi. Kris homurdandı. " Aissh, bu çocuğa hyunglarıyla nasıl konuşması gerektiğini öğretmelisin Kai. " " Seni hyung olarak görmüyorum. Hatta aslına bakarsan seni insan olarak bile görmüyorum. " Kahkaha atarak Kris'in sinirden kızaran suratına baktım. Yumruklarını sıkıp Kyungsoo'nun üzerine yürümeye başladı. " Seni küçük. -AAAH! " Taktığım çelmeyle sendelerken Soo'yla birlikte gülmeye başladık. Kris sessizce küfrederken Kyungsoo ona dil çıkardı. Onu engellemeye fırsat bulamadan Kyungsoo'ya doğru koşmaya başladı. Oda korkuyla bağırarak odasına kaçtı. Onları kendi hallerine bırakıp mutfağa doğru ilerledim. " AAAAĞĞĞ! " İçeriden Soo'nun çığlıkları geliyordu. Gülümsedim. Kim bilir Kris ona ne işkenceler yapıyordu. Hızlıca kahvaltı için bir şeyler hazırladım. Omlet pişerken Soo içeriye girdi. Saçları daha çok dağılmıştı. Yüzü de hafifçe kızarmıştı. " Gebert şunu, hyung. " diye homurdanırken astım ilacının her zaman bulunduğu çekmeceye yöneldi. İlacı ağzına dayayıp iki kez sıktı. Bu sırada Kris de sırıtarak mutfağa girdi. " Bana ilk defa birini öldürmemi söyledin Kyungie. Emin misin? " Kris kahkaha atarak eliyle masadaki kahvaltılıkları taciz etmeye başladı. “ Umarım birileri penisini kesip onunla köpekleri besler Kris. ” Gülerek Soo’nun karnına vurdum. “ Sen hangi ara bu kadar terbiyesiz oldun Kim Kyungsoo? ” Eline bir bardak su alıp masaya oturdu. “ Çocukları leyleklerin getirmediğini fark edebilecek kadar büyüdüğümden beri hyung. ” Elimdeki omlet tabağını masaya koyarken bende oturdum. “ Peki bir kız ya da erkek arkadaşın var mı? ” Gözlerimi kısarak tek kaşımı kaldırdım. Soo bakışlarını gözlerimden kaçırıp tabağına dikti. “ Hayır. ” Kris ağzı tıka basa dolu bir şekilde homurdandı. “ Oğğ tök taraflı oşk yanö. ” Soo ölümcül bakışlarını Kris’e çevirdi.” Kes sesini oburix. ” Masanın altından Kris’in bacağına tekme attı. “ Neler oluyor Kyungie? Bu doğru mu ?” diye sordum. “ Ah, hayır hyung. Her zamanki gibi saçmalıyor. ” Soo’yu çok iyi tanıyordum. Bir şeyler sakladığı çok belliydi. Ancak bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyordum. Kris yanımızdayken olmazdı. “ Tamam, her neyse. Kahvaltını bitir bebeğim, bugün dışarıya çıkacağız. ” Soo’nun gözleri parladı. “ İkimiz mi? Nereye gideceğiz? ” “ Nereye gidiyoruz adamım ?” Soo’yla aynı anda Kris’e ters ters baktık. “ Sen. Bizle. Gelmiyorsun. ” “ Aah, neden?” “ Çünkü biz abi kardeş gideceğiz.” “ Ah, her neyse zaten vıcık vıcık aile gezileri benim tarzım değil. ” Gözlerimi devirdim. “ Sürpriz olacak Soo. ” Kahvaltı bittikten sonra Kris ayağa kalkıp yanağımdan makas aldı. “ Güzel kahvaltıydı Cinderella. ”. Ceketini alıp çıkmadan önce Soo’nun saçlarını karıştırdı. “ Ondan nefret ediyorum.” “ Ahahaha,. Piç herifin teki. Neyse git ve üstünü giyin bebeğim, birazdan çıkacağız. ” Soo sevinçle ellerini çırptı. Gülerek odasına koştu. Bende kahvaltıyı kaldırıp üstümü giyindim. Soo’nun odasına doğru yönelip kapıyı açtım. “ Hazır mısın Soo?” Elindeki telefona çatık kaşlarıyla bakıyordu. “ Az önce yabancı bir numara aradı. Yanlış numara olmalı. Her neyse Kris’in uyuzluğu da olabilir. Hadi çıkalım hyung.” Kapıyı kilitledikten sonra Soo’yu bileğinden tutup sürüklemeye başladım. Kapının önüne geldiğimizde Soo gözlerini kocaman açtı. “ Bunu nereden buldun? ” Xuimin’den ödünç aldığım motosiklete sanki hayatında ilk kez motor görmüş gibi bakıyordu. “ Xuimin sağ olsun. Atla.” Elimdeki kaskı karnına astırdım. Hafif bir endişeyle kaskı kafasına geçirdi. Yarım saat kadar sonra varmıştık. Motordan inip kaskı çıkardığında bir sevinç çığlığı atıp boynuma sarıld. “ HYUNG! ÇOK. ÇOK. ÇOK TEŞEKKÜRLER!” Lunapark. Soo küçüklüğünden beri lunaparklara bayılırdı. Okuldan her kaçışımızda annemlerden gizli onu lunaparka getirirdim. Ancak son zamanlarda ona hiç vakit ayıramamıştım. Boynumdan ayrıldıktan sonra gözlerini kısarak beni süzdü. “ Bundan ne çıkarın olacak? ” Koluna vurdum. “ YAH! Seni nankör. Kardeşimle vakit geçiremez miyim? ” Hala şüpheli bir şekilde beni süzüyordu. Gözlerimi devirerek kolumu omzuna attım. “ Hadii. ” Onu sürüklemeye başladığımda gülerek bana katıldı. Yaklaşık üç saat olmuştu. Lunaparkta binmediğimiz tek bir alet kalmamıştı. Soo başının döndüğünü söyleyip paytak paytak yürüyordu. “ Hyung, bana soğuk bir içecek alır mısın? Gerçekten kendime gelmem gerek. ” “ Oh, tamam. Hemen dönerim. ” Gülümseyerek arkamı döndüm. “ Ah, sanırım kusacağım.” Arkama baktığımda Soo’nun orada olmadığını gördüm. Tuvalete gitmiş olmalıydı. İçecekleri ödedikten sonra köşedeki tuvalete girdim. 
“ Soo? ” İlk kabinin kapısını araladım. 
“ Kyungie. ” İkinci ve üçüncü kabinlere de baktım. 
“Kyungsoo ?” Yoktu. Dört, beş, altı, yedi…Bu lunaparkta bu büyük 13 kabinli tuvalet dışında başka hiçbir tuvalet yoktu. Dışarı çıktım. “ KYUNGSOO? KİM KYUNGSOO? YAAH SOO? NERDESİN!? ” Deli gibi koşmaya başladım. Beynim donmuştu. Ciğerlerimin havasızlıktan yanmaya başladığını hissediyordum. Dizlerim titriyordu. Birden kafama bir darbe yedim. Çok sertti e korkunç şekilde acıtmıştı. Hissettiğim uyuşuklukla birlikte kendimi karanlığa bıraktım. Ne kadar baygın kaldığımı bilmiyordum. Vücudumda hissettiğim soğuk havayla ve seslerle gözlerimi araladım. 
“ Günaydın, uyuyan güzel.” Kafamı dibimde dikilen adam çevirdim. Taemin? Aman Tanrım. “ Lu, prensesimize ayılması için biraz su getir. Bu olanları bir kabus zannetmesini istemeyiz.” Luhan elinde bir kova su ile geldiğinde gözlerimi daha çok açtım. Burada neler oluyordu? Onun burada ne işi vardı? Soo nerdeydi? Taemin yarısı dolu kovayı kafamdan aşağı boşalttı. Buz gibi suya karşı hırlarken ağzıma dolan suları tükürdüm. “ SİKTİR TAE. BURADA NELER OLUYOR? ” En yakın arkadaşım eliyle saçlarımı kavrayıp çekti. “ Anlatması uzun sürecek… Belki de göstermeliyim.” Sandalyemi kavrayıp tam arkama çevirdi.

TOP tek eliyle çocuğun boynunu kavramıştı. Diğer elinde de çocuğun şakağına dayadığı silah vardı. Çocuğun yüzü bana dönüktü. Ve acıdan dolmuş gözlerinde korku vardı. Ağzından ufak hıçkırıklar ve hızlı nefes alış sesleri çıkıyordu. Kyungsoo. Tanrım. Hayatımın tek anlamı şu an TOP’ın elindeki silahın ucundaydı.

The DevilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin