BÖLÜM 7

3.6K 168 15
                                    

KAİ 

Telefonu kapatıp sinirle yatağın üstüne attım. Kris'i saatlerdir aramama rağmen telefonu kapalıydı. Onu bulunca geberteceğim. Elimi enseme koyup hafifçe ovaladım. Elimde kalan biraz mal vardı. Onları en kısa sürede satmalıydım. Bunun için Kris'e ve bağlantılarına ihtiyacım vardı ama lanet piçe ulaşamıyordum. Aish. Telefonu tekrar elime alıp Tao'nun numarasını tuşladım. Kris'in nerde olduğunu bir tek o bilebilirdi. Telefon okkalı bir küfürle açılınca fazlasıyla meşgul olduğunu anladım. " Lanet... Ne istiyorsun Jongin-ah. " Derin bir nefes aldım. " Kris'e ulaşamıyorum. Onu bulmaya çalış." Ses tonum her zamankinden daha otoriterdi. Bunu fark etmiş olmalı ki, çarşafların sesinden toparlanmaya başladığını anladım. Boğazını temizleyip " Ne oldu Kai. Bir problem mi var." diye mırıldandı. " Elimde biraz mal var. Onları satmak için Kris'e ihtiyacım var." " Kris'i bilirsin. Eğer senin telefonlarını açmıyorsa küçük bir tatile çıkmış olabilir." Siktir. Bu en korktuğum şeydi. Kris, istediği zaman kimseye haber vermeden ortadan kaybolur, kimse nerde olduğunu bilmez, kimse ona ulaşamazdı. Ve kimsenin beklemediği bir anda da ortaya çıkardı. Kris yoksa malı satamazdım, parayı da bulamazdım ve TOP bunu bana çok ağır ödetirdi. Yapabileceklerini düşününce ürperdim. Gözlerimi kapatıp bir süre ne bok yiyebileceğimi düşündüm. Telefonu yatağın üstüne fırlattım. Öncelikle şimdiye kadar ne biriktirmiş olduğumu bilmeliydim. Top'a ödemem gereken miktar 1.000.000.000 won'du. Dolabıma ilerlemeye başladım. Kapağı açıp ailemden kalmış olan işlemelerle süslü kutuyu elime aldım. Sanırım burada 500.000.000 won kadar olmalıydı. Üstünü tamamlayabilirdim. Kutunun kapağını kaldırdım. AMAN. TANRIM. Hayatımın garantisini taşıyan kutu.. artık bomboştu.

KRİS 

Zonklayan başımı yavaşça kaldırmaya çalıştım. En son hatırladığım tek şey kafama diktiğim viski şişesiydi. Bunu da etrafa baktığımda hatırlamıştım. Yolda gördüğüm ilk bara girip saatlerce içmiştim. Telefonum hiç susmamıştı. Ancak birileriyle konuşacak havamda değildim. Ben Wu Yi Fan hayatımda ilk defa istemediğim bir şeye zorlanmıştım ve kendi suratıma bile bakmak istemezken diğerlerine açıklama yapamazdım. Saate baktım 01.15. Gerçekten geç olmuştu. Arkam hala korkunç derecede sızlıyordu. Yorgun gözlerle telefonuma baktım. Çoğu arama Kai'dan dı. Tekrar kapatıp cebime attım. Barda ki odalardan birindeydim. Ayağa kalktım, dengemi sağlamak için masaya tutundum. Bütün bar kafamın içinde dönüyordu. O sırada dışarıdan gelen bağırış sesleriyle kendime geldim. Ayılmış gibiydim. İçeride büyük bir kavga olmalıydı. Düzgün adımlar atmaya çalışarak kapıyı açıp dışarıya çıktım. Tam o sırada gözlerimin önünde karnına yediği tekmeyle arkasında ki duvara çarpan Chen'i fark ettim. Kan beynime sıçramıştı. Özellikle atanın kim olduğunu gördükten sonra. Koşarak yanlarına gittim ve Chanyeol'e yakalarından tuttuğum gibi bir yumruk geçirdim. " Kime. Dokunduğunu. Zannediyorsun. Seni bok beyinli?!" Ağzını açmasına fırsat vermeyerek suratına birkaç yumruk daha geçirdim. Beklemediğim bir şekilde yumruğunu karnıma geçirdi. Sersemledim. O da fırsat bulup konuşmaya başladı. " Çocuklarla geziyorduk, birden senin küçük arkadaşının seni aradığını gördük ve yardım edelim dedik. " dedi ve gülümsedi. Yanındakilere baktım Suho ve Lay iki yanında dikiliyorlardı. Ancak Luhan ve Sehun piçi burada değildi. Tek kaşımı kaldırdım " Siz sadık köpekler sahibiniz olmadan da gezebiliyor muydunuz? " Chanyeol ilk önce güldü daha sonra hızlıca bacağını kaldırdı ve karnıma bir tekme geçirdi. Lanet içki. Karşılık vermeyi bırak, kendimi korumaktan acizdim. Yine de kendimi zorladım ve yumruğumu kaldırdım. Ancak suratına geçiremeden Suho yanıma gelmişti. Yumruk yaptığım elimi tutup sertçe döndürdü ve diğer kolunun dirseğini de enseme sertçe geçirdi. "AAĞĞHH! " yaptığı hareket acıyla dizlerimin üstüne düşmeme neden olmuştu. İstediği de buydu. Kafamı kaldırıp yardım istercesine Chen'e baktığımda Lay'in onun boynunu koluyla sıkıştırıp, hareket etmesini engellediğini gördüm. Kafasını bana çevirmişti. Bana olanları izliyordu. Acı dolu bakışlarımı gördüğünde kurtulmak için bir hamle yaptı ancak bu sadece Lay'in elini daha çok sıkıp, Chen'in nefesini kesmesine yol açmıştı. Kafamı önüme çevirdiğimde Chen'in öksürüklerini ve derin nefes alışlarını duydum. Ben bakmayı bırakınca Lay kolunu gevşetmiş olmalıydı. " Kai'ın sizi gebertmesinden korkmuyor gibisiniz. " bakışlarımı kaldırıp karşımda dikilen Chanyeol'e baktım. Suho hala kolumu çevirmiş bir şekilde arkamdan tutuyordu. Diğer elini de ayağa kalkmamı engellemek için omzuma koymuştu. Sorumu o cevapladı. " Bilmediği şey, evde ufak kardeşinin bezini değiştiren liderinizi rahatsız etmez. " Kimse. Onun. Hakkında. Böyle. Konuşamazdı. Sertçe ayağa kalkmaya çalıştım tam başarıyordum ki Chanyeol öne atılıp diz altıma sert bir tekme geçirdi. Acıyla diz çöktüm ancak yere düşmemiştim. Beni birkaç saniye içinde yere düşüren Suho'dan kuyruk sokumuma yediğim tekmeydi. " AAAAĞĞĞHHHH!! " bütün mekanı sarsacak derece de attığım çığlık karşısında Suho bile şaşırmıştı. Bu kadar büyük tepki vereceğimi düşünmemişti. Olanları bilmiyordu. Gözüme dolan yaşlar karşısında dudağımı ısırdım. Hafifçe kanamaya başladığını hissediyordum. Suho kolumu bıraktığında tamamen yere çökmüştüm. Ellerimi yere koyarak destek almaya çalıştım. Chen arkamdan hiç durmadan 'HYUNG!' diye bağırıyordu. Arkamda duran Suho'nun nefesinin kesildiğini hissettim. Lay şaşkın bir ses tonuyla fısıldadı " Aman. Tanrım. " yaramın kanaması o kadar fazla olmasa da fark etmiş olduklarına emindim. Gözlerimi sıkıca kapattım. Lay Chen'i elinden kaçıracak kadar şaşırmış olmalıydı. Çünkü Chen karşımda yere çökmüş beni omuzlarımdan tutarak sarsıyordu. " Hyung! İYİ MİSİN? " ben cevap veremeden etraftan sesler yükselmeye başladı. O sırada biri geldi "WUFAN!...- bir an duraksadı beni görmüş olamlıydı- SİZİ BUNU ÖYLE BİR ÖDETECEĞİM Kİ SİZİ GEBERTMEM İÇİN BANA YALVARACAKSINIZ SİKİK HERiFLER. " endişeli olduğu halde tehlike dolu sesinden anlaşılıyordu. Bu Tao'ydu. Birkaç dakika içinden mekan toz duman olmuştu. Chen de beni bırakıp Tao'ya yardım etmeye koyulmuştu. Gözlerim kısıktı. Etrafta olanları tam olarak seçemiyordum. Ancak Chen'in Lay'i aldığını görmüştüm. İntikam alıyor olmalıydı. Tao ise Suho ve Chanyeol'ü tek başına halletmeye çalışıyordu. Ne kadar dövüş sanatlarında mükemmel olsa da Chanyeol öküz gibiydi. Başının çaresine baksa da birkaç ağır darbe yemiş olmalıydı. Ben..hala yerdeydim. Kalkıp bu göt herifleri pataklamak istiyordum. Ancak nefes almak bile şu an benim için bir lütufdu. Artık bakmaya katlanamayacağımı anlayınca gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Üstünden ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum. Omzumda hissettiğim elle gözlerimi açtım. Tao ve Chen iki koluma girip beni bir koltuğa götürdüler. Acı dolu tıslamalarla oturmaya çalıştım. Yüzümü buruşturarak ayağa fırladım. Yapamayacaktım. " Beni sadece mekana götürün çocuklar. " neredeyse fısıldamıştım. İki kolumu çekiştirerek beni arabaya götürdüler Chen beni nazikçe arka koltuğa yatırırken Tao şoför koltuğuna geçti. Gördüğüm kadarıyla ikisi de fena dayak yemişti. Yarım saat kadar sonra gelmiştik. İçeriye girip kendimi odama attım. Burada çete olarak takılmamız bir yana Tao, Chen ve ben birlikte yaşıyorduk. Duş alıp temizlendikten ve birkaç kez daha Top'a sövdükten sonra nihayet pijamalarımı giyip yatağa girmiştim. Uyumak istiyordum. Sadece uyumak. Yapabildiğim tek şeyi yapmak istiyordum. 

SEHUN

Gözüme vuran ışıkla gözlerimi açtım. Saate baktığımda çoktan öğlen olduğunu gördüm. Bütün gece kabus görmüştüm. Jongin 'in beni öldürmesiyle ilgili kabuslar... Yavaşça yerimden doğrulup dolabımdan kıyafetlerimi çıkardım ve duşa girdim. Üstümü değiştirdikten sonra odamdan çıktım. Burası çetemin toplanma yeriydi. Aynı zaman da Suho, Chanyeol ve Xuimin birlikte yaşıyordu. Bende ara sıra burada kalıyordum. Suho ve Chanyeol dün sabaha karşı eve gelmişlerdi ve feci dayak yemişlerdi. Şu an odalarında horlamakla meşguldüler. Koltuklardan birinde uyuya kalan Luhan’a yavaşça yaklaştım. " Luhan, hadi kalk. Luhan? " gözlerini açtı. Gözlerinin altları mosmordu ve şişmişti. Anlaşılan onun için de iyi bir gece değildi. Babası onları terk ettiğinde bile bu kadar perişan gözükmüyordu. " Luhan gitmeliyiz. Bu pisliği bir an önce temizlemeliyiz. " gözlerime bakıp kafasını salladı. " İstersen önce bir duş al? " kafasını iki yana salladı ve neredeyse fısıldarcasına konuştu. " Hemen. Bitsin. İstiyorum." Anladığımı belirtmek için kafamı salladım. Koltuğun yanında duran sırt çantamı koluma attım. Luhan da üstünü düzeltmişti. Evden çıkıp otobüse bindik. Takıldıkları mekan uzak değildi. Luhan sağ olsun, asla unutamayacaktım. İndikten sonra birkaç dakika içinde eski deponun önündeydik. Dün gece yatmadan önce adamlara mesaj atıp yarın parayı vereceğimizi söylemiştim. (numaraları bende vardı çünkü luhan'a çok sık mesaj atıyorlardı, hoş (!) mesajlar.. ) Kapıyı ittirerek soğuk depoya girdim. Luhan'ı arkama almıştım. Girmeyle koltukta oturan üç adam ayağa kalkıp bize doğru gelmeye başladı. Bunlar geçen sefer Luhan'ı ellerinden kurtardığım adamlardı. En iri olan elini uzattı, diğer ikisi onun arkasında dikiliyorlardı. " Para?" dedi gür bir sesle. Bakışlarımın zehirli olduğunu umarak onlara diktim. " Eğer anlaşmadan cayıp kadına el sürmeye kalkarsanız, sizi sevgili annenizden çıktığınıza pişman ederim. Parayı getirmiş olmamın nedeni uysal olmam değil, elimi sizin sikik kanınıza bulamak istememden kaynaklanıyor." bir süre küçük gözleri büyüdü. İstediğim tepki buydu. Boğazını temizledi. Sırt çantamı çıkartıp eline bıraktım. Arkasını dönüp girdiğimizden beri kapalı olan kapıya yöneldi. Bu kapı bu küçük depoda ki tek kapıydı. İçimden bir ses bu piçlerin patronunun orada beklediğini söylüyordu. Adam içeriye girdi. Bir süre sonra kahkaha sesi geldi. Ses yabancı değildi. Belki de ona daha önce bir yerde rastlamıştım. Birkaç dakika sonra kapı açıldı ve dışarıya iki adam çıktı. Önde ki adam az önce odaya giren kişiydi. Arkada ki de patron olmalıydı. Depo yarı karanlıktı. Yüzünü görebilmek için yaklaştım. Aramızda birkaç adım kala kim olduğunu fark ettim. HAYIR. HAYIR. Bu mümkün değildi. Bu. Bu. Kanımın damarlarımda donduğunu hissettim. Allak bullak olmuş beynimi daha da sikecek birkaç cümle döküldü dudaklarından " Benden çaldığın parayla, bana olan borcunu mu ödüyorsun hunnie? " nefesimin kesildiğini hissettim.

Jongin?

The DevilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin