KAİ
Doktorun yanından ayrıldıktan sonra olayları hazmedebilmek için bir süre koridorda oturmuştum. Sehun’un odasının kapısına geldiğimde derin bir nefes aldım. O sırada kapı açılmış Lay ve Suho düşünceli yüzlerle dışarı çıkmıştı. Beni gördüklerine rahatsız olmuş gibiydiler. Lay bana tiksintiyle bakıyordu. Suho is bir şey söylemek ister gibi ağzını kapatıp açtı. Daha sonra eliyle burun direğini tutarak derin bir nefes aldı.
“Şimdi değil Kai. Bize bir açıklama borçlusun. Ama şimdi değil.” Suho mırıldandıktan sonra arkasını dönerek merdivenlere doğru ilerledi. Lay ise bana doğru birkaç adım atarak tek elini omzuma koydu ve kulağıma yaklaşarak fısıldadı.
“İçeri girsen iyi edersin. Biricik sevgilin endişelenmiş olmalı.” Elini geri çekerek sanki pis bir şeye dokunmuşçasına üzerine sildi. Ve arkasına bakmadan Suho’nun peşinden gitti. Kahretsin. Neden hayatımın her bir saniyesi boklu bir sosla özel olarak süslenmiş gibi önüme konuyordu? Tamam. Sakin olmalıydım. Normal biri olman mümkünmüş gibi davranmalıydın. Sehun’un buna ihtiyacı vardı. Yüzüme sanki zorla bozuk bir şeyler yedirilmiş gibi göründüğüne emin olduğum bir gülümseme yerleştirdim.
Yapabileceğimin en iyisi buydu. Kapının metal kolunu kavrayarak çevirdim ve içeriye küçük bir çocuk gibi bağırarak girdim.
“Hunniiiiieeeee...” Birkaç adım attığım anda yüzümdeki gülümseme silindi. Kaşlarım elimde olmadan çatıldı. Hemşire eteğinin altından “BEN BURDAYIM.” diye bağıran uzun ve sexi bacaklar, normala göre fazla açık bir yaka, kafam kadar topuklu beyaz ayakkabılar, bele kadar uzanan simsiyah saç ve lanet olası bir düzgün yüz.
Sehun’un bakımından sorumlu hemşire. Siktir.
“İlaçlarını düzenli olarak almalısın Sehun. Şimdi gitmeliyim. Olabildiğince hareket etmemeye ve yorulmamaya çalış. Beni anladın mı?” Kız gülümseyerek Sehun’un başını okşadı. Sikeyim sikilmişliğinin siktiği sikikliği. Bu lanet kız kim olduğunu zannediyordu da benim Sehun’uma dokunabiliyordu? Burnumdan soluyarak derin bir nefes aldım. Sakinleşmezsem kızın o elini alıp kıçına sokabilirdim.
“Anladım Jiyeon. Yeter, git artık.” Sehun da mırıldanarak gülümsedi. Kıza. Gülümsedi. Sehun. Kıza. Adıyla. Hitap. Etti. Adını. Biliyor. Ve. Gülümsedi. Kız arkasını dönüp odadan çıkmak üzere benim bulunduğum yere doğru ilerledi. Beni fark ettiğinde gülümeyerek elini uzattı.
“Oh, siz hastanın yakını olmalısınız. Ben Jiyeon. Sorumlu hemşire.” Uzattığı eli sıkmayı bırak bakma nezaketine bile girmeden gözlerimi kıstım.
“Evet, yakını. Çok yakını. Çok çok yakını. Öyle böyle değil. Tahmin. Bile. Edemezsin. Fazlasıyla Ya-kın.” Kız delirmişim gibi bakan gözlerini çevirerek odadan kaçarcasına çıktı. Haksız sayılmazdı. Delirmiş gibi hissediyordum. Sehun’a doğru birkaç adım attım. Beni gördüğünde gülümsedi.
“Ah Jonginniee, Nerdeydin?” Tek kaşımı kaldırdım.
“Ah, ben tam buradaydım. Ancak sen fark edemeyecek kadar meşguldün….-kollarımı göğsümde birleştirdim-…Jiyeon’la.” Sehun ilk başta kaşlarını çattı daha sonra kendini tutamayarak bir kahkaha patlattı.
“Ben gülmüyorum Oh Sehun. Kim bu sürtük?”
Sehun gülmekten yaşaran gözlerini ellerinin tersiyle sildi.
“Sen..beni kıskandın mı?” Gözlerimi büyüttüm.
“KİM. BU. SÜRTÜK?”
Sehun gözlerini sırıtarak bana dikti.