SEHUN
Sigaramdan son bir nefes çekerken Chanyeol'ün zırvaladığı şeyleri dinler gibi yapıyordum.
" Gerçekten çok seksi bir parça. Görmen gerek Hun. Uzun zamandır bu fırsatı bekliyordum. Güzel bir ödeme olacak. " diye mırıldanırken yüzünde her zamanki aptal sırıtışı vardı. Elimdeki sigarayı yere atıp doğrulurken topuğumla hafifçe ezdim. " Ne bok yersen ye. Ama başımıza bela olabilecek her hangi bir şey yapma. " Umursamaz bir şekilde kafasını salladı. Lay elinde çalan telefonumla odaya girdiğinde bir dal daha yakmak üzereydim. Telefonu bana atıp Suho'yu bekletmeden odasına geri döndü. Arayan numarayı görünce kaşlarımı çattım. Yanıtla tuşuna basıp telefonu kulağıma götürürken hoşnutsuzluğum sesime yansımıştı. " Ne var Luhan? Seninle uğraşacak vaktim yok. " " Kapa çeneni ve beni dinle Hunnie. Ben... Ben çok boktan şeyler yaptım. " Lafını kestim. Ona hala sinirliydim. " Senin yaptığın şeyler artık beni ilgilendirmez. "
" Biliyorum. Ama bunu öğrenmeni istedim. Bu olay benimle ilgi değil, Hunter ve kardeşi ile ilgili. " Yutkundum. " Nasıl bir olaydan bahsediyorsun? Kısa kes. " Sesimdeki sert tonu koruyabildiğim içim tanrıya şükrettim. " Ölümle sonlanacak bir olay. Daha fazla ayrıntıya girmeme gerek var mı? " Chanyeol'e kafamla hazırlanmasını işaret ederken Luhan'a nerede olduklarını sordum. " Kai'ın benden parayı aldığı depodayız Sehun. Hazırlıklı gel. Bu bir intikam. Büyük bir intikam..."
Deponun önüne park edilmiş pahalı arabayı görünce olayın ciddiyetinin ne kadar büyük olduğunu iyice kavradım. TOP bile oyunun içindeydi. Kafamı geriye çevirip bizim çocuklara " Geliyor musunuz? Son kararınız mı? " bakışları attım. Eğer dönmek isterlerse onları zorlamazdım. Ancak surat ifadeleri oldukça kararlıydı. Neden Kai'ı kurtarmak istediğimi anlamasalarda benimlelerdi. Bana böyle bağlı olduklarını görmek beni gururlandırmıştı. Suho ve Lay önümüzden yürüyorlardı. Endişeliydiler. Depoya yaklaşmışken Chanyeol yanım yaklaşıp omzuma hafifçe vurdu. " Şu işi gebermeden halledelim. Almam gereken bir ödeme var. " Kapıya gelince bize döndüler. Lay işaret parmağını dudaklarına götürerek " Sus " işareti yaptı. Chanyeol'e göz ucuyla baktıktan sonra elimle kendimi ve onu işaret edip deponun arka tarafını gösterdim. Lay ve Suho ne yapmak istediğimi anlayıp kafalarını salladılar. Soo'yu benim kurtarmam gerekti. Zaten sayımız azdı. Tek taraftan saldırmak ölüme bile bile lades demekti. Chanyeol ve ben arkadan dolaşmalıydık, Lay ve Suho bu sırada dikkat dağıtabilirdi. Ölüm sessizliğinde arkaya doğru ilerlerken depinun tozlu penceresinden geçtik. Duraksadım. Öbekleşmiş pislik ve toza rağmen içerisi görünuyordu. Donakaldım. Jongin demir sandalyeye oturtulmuş her tarafı kalın iplerle kaplanmıştı. Kafası eğikti, baygın olmalıydı. Başında üç kişi vardı. Taemin ve Luhan bir şeyler zırvalıyorlardı. TOP ise Kai'nin gerisindeydi. Soo'nun boynunu kavramıştı. Soo iki elini de kurtulmak istercesine TOP'ın boynundaki eline kenetlemiş, çekiştiriyordu. Gözlerinin altı ağlamaktan şişmişti. Hıçkırıp duruyordu. O sırada Kai gözlerini araladı, etrafına bakındı. Hangi cehennemde olduğunu anlamaya çalışır gibiydi. Taemin bir adım öne çıktı. Kai onu gördüğünde gözleri şaşkınlıkla irileşti. Daha sonra kafasını geri çevirip Luhan'a bir şeyler söyledi. Luhan bir süre sonra elinde bir kova ile geri döndü. Taemin kovayı eline alıp aniden Kai'ın kafasına boşalttı. Yumruklarımı sıktım. Onu gebertmemek için kendimi zor tutuyordum. Aralarında bir şeyler daha konuştuktan sonra Tae gülümsedi. Korkutucuydu ve tehlikeli. Kai'nin sandalyesini tuttu ve büyük bir cızırtıyla arkaya çevirdi. Kai'nin her saniye artan şakınlığı şimdi yerini korkuya bırakmıştı. Her şey bir anda oldu. Bütün depoyu Kai'ın acı dolu çığlığı kapladı. Bütün gücüyle bağırıp iplerden kurtulmaya çalışıyordu.
Hiç durmadan haykırıyordu. Her bağırışı beynimin içine işliyormuş gibi hissediyordum. Kalbimin onunla birlikte bağırdığını hissettim. Onu böyle çaresiz görmek... Gözlerim dolmuştu. Kai bağırması bitince ağlamaya başladı. Devil Hunter Kai hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. " ONA DOKUNMAYIN. YALVARIRIRIM. KARDEŞİME. DOKUNMAYIN."
Artık dayanamazdım. Onun kahroluşunu görmeye dayanamıyordum. Bana bakan Chanyeol’e döndüm. Arkadan dolanmaya devam ettik. Hepsi benim yüzümdendi. Ben Kai’dan parayı çalmasaydım TOP Kai’a bulaşmayacaktı. Ben Min Ho’yu öldürmeseydim Taemin en yakın arkadaşına düşman kesilmeyecekti. Ben Luhan’ı bu kadar sert bir şekilde reddetmeseydim Luhan Kai’dan kurtulmaya çalışmayacaktı. İçeride üç kişi vardı. Üçü de Kai’dan intikam alma ateşiyle tutuşuyordu. Üçünün de orada olmasının nedeni bendim. Sikik hayatım yüzünden etrafımdakilere zarar veriyordum. Deponun tam arkasına geldiğimizde pencereden içeriye baktım. TOP’ın arkasındaydık. Yüzümüz Taemin, Luhan ve Kai’a bakıyordu. Ancak odanın bize bakan tarafı karanlık olduğundan bizi görmüyorlardı. Chanyeol cebinden çıkardığı çakıyı pencerenin kenarına sokup yavaşça aşağı yukarı oynatarak zorladı. Pencere ufak bir “tık” sesi çıkararak açıldı.
“Eğlencenizi bölmek istemeyiz ama sanırım artık olaya müdahale etmeliyiz.”
Lay ve Suho ellerini ovuşturarak içeriye girdi. Onlar içeriye girdiği anda bütün gözler onlara çevrildi. Kısıtlı zamanımızın olduğunun farkındaydım. Harekete geçmeliydik. Taemin ksık gözlerle onları süzerek tısladı:
“Burada ne işiniz var?”
“Bizi özlemiş gibi görünmüyorsun dostum. Çok gerginsin, biraz gevşe.” Suho cümlesini bitirdikten sonra Taemin’in arkasına geçip elleriyle omzuna masaj yapmaya başladı. Taemin öfkeyle Suho’nun ellerini tutup itmeye çalıştı. Ancak uho ondan önce davranıp onu öyle bir duruma sokmuştu ki hareket edemiyordu. Tek eliyle Taemin’in ellerini akasında kenetlemiş tek eliyle de başını öne doğru eğmişti. Taemin küfretti.
“Sakin ol, sert çocuk.” Suho’nun cümlesinin üzerine Luhan harekete geçti. Karanlıkta ki birkaç gölge de ortaya çıkmıştı. TOP’ın adamları. Lay de olaya dahil olduğunda ortalık toz duman oldu. Lay ve Suho gzöleri kararmışçasına dövüşüyorlardı. Lay’in adamlardan birinin boynunu kırmasıyla attığı kahkaha olayı daha ciddileştirmişti. Chanyeol pencereyi sonuna kadar açtı. Gitmeliydik. Pencerenin iki yanına tutunarak tek seferde içeriye atladım. Chanyeol de arkamdan geldi. Onunla göz teması kurarak “Soo’yu al, ben TOP’ı alırım.” Diye fısıldadım. Başını salladı.
Arkadan yavaşça yaklaştık. Tüm bunlar olurken Kai delirmişçesine etrafına bakıyordu. Birinin Soo’yu kurtarmasını bekliyor gibiydi. Bizi gördüğünde derin bir nefes alıp bıraktı. Arkadan yaklaşmaya devam ediyorduk. TOP’ın dibine geldiğimde nefesimi ensesine verdim.
“Yanlış seçim TOP.” TOP afallayarak kafasını arkaya çevirdi. Bu andan faydalanarak ona arkadan sarılıp silahı tutan elini kavradım ve Soo’dan uzaklaştırdım. Chanyeol anında harekete geçip TOP’ın karnına bir darbe indirerek Soo’yu kurtardı. Ağlayan çocuğu göğsüne bastırıp sakinleştirmeye çalıştı. Bu sırada TOP elinde ki silahı bırakmamak için çırpınıyordu. Çevik bir hareketle kendini bana çevirdi. Bedenlerimizin arasındaki silahı ikimizde hayatımız pahasına çekiyorduk. Kai Soo’nun kurtulması karşısında sevinç çığlıkları atabilecek durumdaydı ancak hala endişeli gözlerle bizi seyrediyordu.
“ONU RAHAT BIRAK TOP!” Kai bağırıyordu.
İkimizin de suratı gerilmişti. O… inanılmaz güçlüydü. Ancak ben Evil Killer’dım. Öldürmek benim işimdi, silahlar ise uzmanlık alanım. TOP sinsi bir şekilde gülümsedikten sonra gözlerime baktı. Dizini kaldırdı. Kai adımı haykırıyordu. Ve daha kendimi savunmaya fırsat bile bulamadan dizini sert bir şekilde karnıma geçirdi. Acıyla yüzümü buruşturup inleyerek öne eğildim. Ancak elim hala silahtaydı. Yine de gücüm düşmüştü. TOP hışımla silahı çekti. Bırakmak istemediğimden sıkıca tutundum. TOP dizini tekrar karnıma geçirdi.
“AAAAAHHHH!” Derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışarak öfkeyle silahı bütün gücümle kendime çektim. TOP da öyle.
“TAK!”
Tek kurşunun sesi soğuk depoyu doldurdu. Herkes susmuştu. Lay ve Suho kavgayı kesmişti. Soo’nun hıçkırıkları kesilmişti. Chanyeol'ün ağzı şaşkınlıkla açılmıştı. Luhan hızlı nesefler alıp veriyordu. Taemin sesli bir şekilde yutkundu. Kai artık “Sehun!” diye haykırmıyordu. Herkes pür dikkat silahın patladığı kişiye bakıyordu.