BÖLÜM 16

2.7K 149 16
                                    

KAİ

“Geç olduğunu biliyorum ama…Seni seviyorum Sehun..Seni her şeyden çok seviyorum.”

Sehun parlayan gözlerini bana çevirip gülümsedi, cevap vermek için ağzını açtığında Lay şaşkınlıkla kekeledi.

“A-a-ambulans g-geldi.” Gözlerimden süzülen yaşları kolumun tersiyle silerek gülümsedim.

“Gitmeliyiz Hunnie.” Sehun’un başını yavaş ve nazik hareketlerle kucağımdan kaldırdım. Tek kolunu omzuma alıp diğer elimi de beline sardım. Bütün ağırlığını üstlendim. Yine de topallıyor ve dişlerinin arasından hırlar gibi acı dolu inlemeler çıkarıyordu. Lay’in tişörtünün parçası tamamen Sehun’un kanıyla ıslanmıştı. 

Yetkililer depoya ön yargılı bakışlarla girdiler. İki hemşire ve birde hemşir hızla yanımıza gelerek Sehun’u elimden aldılar. Arkadan gelen sedyeye yatırarak yarasına ufak bir bakış attılar. 

“Ne oldu?” sarışın hemşire başını kaldırmadan sordu. Gözlerimi yere indirerek cevap verdim.

“O...o..vuruldu.”

Hemşirelerden biri Lay’in tişörtünün parçasını çıkarttığında gördüğü manzara karşısında sesli bir şekilde yutkunup diğer hemşireye kısa bir süre baktı. Gözlerinde umutsuzluk vardı. Dizlerimin titrediğini hissettim. Sedye ambulansa götürülürken Sehun’un artık bilincinin yerinde olmadığını fark ettim.

“HASTA YAKINI? GELECEK OLAN VAR MI?”

Sarışın hemşire bize doğru dönüp seslendi. Hızla başımı sallayarak Soo’yu yanıma çektim. Ambulansa atlayıp Sehun’un elini tuttum. Kapı kapanmadan önce tek gördüğüm şey hastaneye gitmek için Chanyeol’ün arabasına binen Lay, Suho ve Luhan’a “Bende geleceğim.” Diye bağıran Taemin’di.

***

Saatler olmuştu. Ameliyathanenin kapısında yere oturup dizlerimi kendime çekmiş, başım ellerimin arasında ağlıyordum. Arada ağlamayı bırakıp yolarcasına saçlarımı çekiştiriyordum. Kendime acı çektirmek istiyordum, yaşadıklarımı unutturacak kadar acı çekmek… 

Chanyeol’den Soo’yu eve götürmesini istemiştim. Ölümüne yorgun görünüyordu. Yaşadıkları çok ağır gelmişti. Yaptıklarından sonra Chanyeol’e Soo’yu bile emanet edecek kadar güveniyordum. 

Luhan karşımda ki duvara yaslanmıştı. Gözlerini yerde sabitlemiş, boş ve ürkütücü bakıyordu. Gözleri ağlamaktan şişmişti. Ölüden farksızdı. Onu gebertemezdim. Şimdi olmazdı. Suho ve Lay koltuklara oturmuş konuşuyorlardı. Olanlar hakkında. Dikkatli dinlesem ne dediklerini duyabilirdim ancak beynim bunlara vakit ayıramayacak kadar doluydu. TOP’ın nerede olduğu hakkında hiçbirimizin bir fikri yoktu.

Sehun vurulduktan sonra sessizce kayıplara karışmıştı. Onu da gebertmeden önce cehennemin dibine siktir olup gidebilirdi. Kris olmasaydı kesinlikle kafasını kopartırdım. Ancak şu an umrumda değildi. Kris’in onu halledeceğine emindim. Burnuma gelen yoğun kahve kokusuyla kafamı kaldırdım. Taemin elinde iki kahveyle bana bakıyordu. Birini bana uzatmıştı. Gülümsemeye çalıştım, başarısızdı. “Teşekkürler Tae.” Kahveyi elime alıp, iki elimi de ısınmak istercesine köpük bardağa sardım. Taemin kendi kahvesini yudumlayarak yanıma oturdu. 

“Beni gebertmemeye çalışmak… zor değil mi?” Hafifçe kıkırdadı. O da bakışlarını elindeki kahveye çevirdi. 

“Sehun…Her ne kadar gebermemiş olsa da zarar gördüğü için ödeştik sanırım.” İç çektim.

“Tae, bir şey sorabilir miyim?”

Soruma karşılık meraklı gözlerini bana kaldırdı. “Tabi.”

Yutkunarak başladım. “Suçsuz olduğumu söylemeye çalışmıyorum, sakın yanlış anlama ama Min Ho’yu öldüren ben değildim. Neden benden intikam almak istedin?”

Tae buruk bir gülümsemeyle bakışlarını tekrar kahvesine çevirdi.

“Min Ho’nun ölümü benim için bu dünyadaki cehennem gibiydi. Diri diri yanıyor gibi hissettim. Yaşadığım acıların boyutunu anlaman mümkün değil. O gün sana bunun senin Soo’ya olan sevginle aynı şey olduğunu söylemiştim. Hayır, bu çok daha kötü. Bu yüzden Sehun’dan nefes aldığı her saniye nefret ettim. Ama Sehun’u tanımıyordum. Buna karşılık sen benim en yakın arkadaşımdın Kai. Bütün hayatımı seninle paylaştım. Benim için herkesten öteydin. O gün bana söylediklerin…beni orada öldürmüştü. Yani Min Ho’nun ölümü beni öldüren şey değildi. Sehun’dan önce beni sen öldürdün Kai. Sözlerinle. Bana benden iğrendiğini söyledin. Bana güvenmedin. Beni dinlemeden bana vurduğun her saniye beni bitirdi. Bana, hiç şans vermedin. Acı çek istedim. Beni yok sayan en yakın arkadaşıma zarar vermek istedim.”

Zorlukla yutkunarak, sesimi kontrol etmeye çalıştım.

“Peki Sehun? Ona kızgın değil misin?” Taemin bu cümleme karşılık sessizce güldü.

“Aptal olma Kai. Senin canını yakarsam bu Sehun’a zarar vermeyecek mi sanıyorsun? Çocuk, gözünün içine bakıyor. Sehun’u öldürseydim bu onu sadece memnun ederdi. Yani benim intikamım benim elimden Min Ho’yu aldığı gibi elinden seni almaktı.”

Taemin’in kusursuz planını idrak etmeye çalışırken elimdeki kahveden bir yudum aldım.

“Peki beni neden öldürmedin? Sehun Min Ho’yu gözü kırpmadan öldürmüştü.”

Derince iç çekti. 

“Sen ve Oh Sehun.. siz çocuklar gerçekten benziyorsunuz. Seni öldürmem seni sadece memnun ederdi. Senin için gerçek ölümün Soo’yu kaybetmek olduğuna adım gibi emindim.” Burnunu hızlıca çektiğinde gözlerinin dolu olduğunu ancak fark etmiştim. Boğazımı temizledim. Şu an ona sarılamazdım. İkimizde henüz bunu kaldırabilecek durumda değildik.

“Gerçekten zeki bir piçsin, Tae.” Gülümsedi.

“Bunu şimdiye kadar fark etmemiş miydin Kai?”

“Hayır, gerizekalı olduğunu düşünüyordum. Ayrıca… bana Kai dememelisin.”

Yüzünde buruk bir gülümseme oluştu.

“Adını ağzıma almamam gerektiğini söylemiştin.”

Gerçekten acı çekmişti. Sinirle söylediğim her söz ruhundan bir parça almıştı. Anlattıklarından sonra neden benden intikam almak istediğini anlamıştım (siz de anladınız dimi genşler? fdsad öldürdünüz bizi son bölümlerin yorumlarında lan). 

“Boş versene. Beni tanıyan biri olarak sinirliyken söylediğim lafları ciddiye almaman gerektiğini öğrenmiş olmalıydın.” Diye mırıldandım.

Cevap vermedi. Sessizlik koridoru kaplarken düşündüğünü biliyordum. Ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Bende merak ediyordum. Bundan sonra neler olacağını… Yaşadıklarımıza bakılınca. Birkaç ay önce sevgilisini öldürmüştük. Birkaç saat önce kardeşimi öldürmeye kalkmıştı. Şimdiyse bir hastane koridorunda yan yana oturmuş kahve içiyorduk. Tanrım. Kitap olacak bir ilişkimiz vardı. Gülümsedim. 

Ancak yüzümdeki gülümseme Ameliyathanenin kapısının savrularak açılmasıyla kesildi. Elindeki eldivenleri çıkararak odadan çıkan doktora dikkat kesildim. Saniyeler içinde Luhan ve ben doktorun dibindeydik. Suho, Lay ve Taemin de ayaklanmıştı.

“Durumu ne?” Luhan kocaman gözlerle fısıldadı.

“DURUMU NEDİR? O İYİ Mİ?”

Endişeyle sordum. Doktor yavaşça ağzındaki maskeyi çıkardı. 

“Ah, ameliyat başarılı geçti. Yani o iyi… şimdilik.” Doktor bir şeyler sakladığı çok belli olan bakışlarını kaçırdı.

“Ş-şimdilik?” kekelemiştim.

Doktor, bakışlarını tekrar bana kaldırarak tek elini omzuma koydu.

“Sizinle biraz konuşmalıyım, Bay Kim.”

The DevilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin