BÖLÜM 24

2.9K 132 6
                                    

BAEKHYUN

Kafamı inatla Yeol’e çevirmemeye devam ettim. Kollarımı göğsümde kavuşturmuş dışarıyı seyrediyordum. Sürtük kızın yaptığı aşk itirafıyla beynime sıçrayan kan hala ordaydı hissediyordum. Arabaya zorla bindirildiğimden beri tek kelime etmemiştim. Yeol sık sık kafasını bana çevirip yüzüme bakıyor ve kısık sesle gülüyordu. Sinirlerimi bozmaya başlamıştı. 

“Baek, kes artık şunu. Sevimlilikten öleceksin.” Kaşlarımı çattım. Sessizliğimi korumakta kararlıydım.

“Benim ne suçum var?” Dişi kuyruk sallamadıkça…sakin ol Baek…sakin ol…

“Ama hakkını yememek lazım. Kız güzeldi.” Gözlerimi açarak kafamı hızla Yeol’e çevirdim. Yüzümün birazdan-pıçağı-götüne-sokucam tarzında göründüğüne emindim.

“Belki de mektubu yırtmamalıydım değil mi? Belki de hoşuna gitmişti? Belki de cevap verecektin? Düşüncesizce davrandım. Belki de onu beğenmiştin.” Chanyeol çenesini kopartmak isteyeceğim bir şekilde kahkaha attı. Gülerken çok sexi olduğunu kabul etmeliydim. Kafamı salladım. Atar yapıyorsun. Teslim olma.

“Baek…beni öldürüyorsun.”

“Şu an yapmak istediğim şey gerçekten bu.” Chanyeol cevap vermek üzere ağzını açtı. Ancak başlamamış cümlesi telefonumun sesiyle kesildi. Mesaj gelmiş olmalıydı. Telefonu elime alarak mesajı açtım.

-Baekkie sana geometri çalıştırmamı istemiştin. Ailem bu akşam şehir dışına çıkıyor. Müsaitsen gelebilirsin.-

Aslında başka zaman düşünmeye bile zahmet etmeyeceğim bir mesajdı. Yapamayacak kadar yorgundum. Ancak şu an içinde olduğum durumu düşününce…sinsice gülümsedim.

“Yeol, arabayı durdur.”

Chanyeol kaşlarını kaldırdı.

“Neden?” Umrumda değilmişçesine omuz silktim.

“Arkadaşım beni çağırıyor.” Kaşlarını çattı. Arabayı aniden bir caddenin kenarına çekerek bana döndü.

“Kim bu arkada? Saatin kaç olduğunun farkında mısın Baek? Mesaj ondan mı? Ne yazıyor?” Elini telefonu almak istercesine bana uzattı. Telefonu cebime geri soktum.

“Bilmen gerekmiyor. Saatte umurumda değil, ben yetişkin sayılırım.”

Emniyet kemerimi çıkarıp kapıyı açtıktan sonra dışarıya çıkmaya yeltendim. Kocaman bir el bileğimi kavrayarak beni adeta dövercesine bir sertlikte kendine çekti. Yüzlerimizin arasında birkaç santim vardı. Gözleri…alev almış gibiydi. 

“KİM. DEDİM?” tısladı. Her ne kadar içten içe korkmuş olsam da yüz ifademi normal tutmaya çalıştım.

“Chen. Sınıf arkadaşım.” Chanyeol bir an arabayı yokuştan aşağı sürebilecekmiş gibi hissettim. Burnundan hızlı nefesler alıyordu. Gözleri ilk defa bu kadar soğuk bakıyordu. Vücudu kasılmıştı. Bileğimdeki elinin sıkılaştığını hissettim. Bırakmak istemezmiş gibi. Chen’i tanıyıp tanımadığını sormama gerek yoktu. Chen tüm okulda tanınırdı. Sıcakkanlılığıyla… 

“Bırak beni Yeol. Gideceğim. Bana karışamazsın.” Bardağı taşıran son damla. O öküz gibi boyuyla hangi ara arabanın içinde kendi koltuğunda doğrulup benim tarafıma geçtiğini bilmiyordum ancak olmuştu. Chanyeol üzerimdeydi. Kolları başımın iki yanından koltuğuma yaslanmıştı. Bedenini kendiminkinin üzerinde hissediyordum. Korkuyla soludum. Yarı açık olan kapımı kapatıp, kilitledi. Yüzüme doğru yaklaştı.

“Bence deneyip görebiliriz. Karışabiliyor muyum…karışamıyor muyum?”

Bakışları gerçekten korkutucuydu. Sürekli salak salak gülen serseri başka biri olmuş gibiydi. Ben daha onu sakinleştirecek bir şeyler söyleyemeden baş parmağını çenemin üzerine, işaret parmağını da çenemin altına koydu ve sertçe dudaklarıma yapıştı. Dudaklarımı hırsını alırcasına öpüyordu. İnleyerek ellerimi göğsüne koydum ve onu itmeye çalıştım. İstemediğimden değildi…hırsı beni korkutmuştu. Çırpınışlarım onda bir karınca etkisi bile bırakmamıştı. Tek elini koltuğun kenarında ki kola uzattı ve koltuğun geriye yaslanmasını sağladı. Artık tamamen üzerimdeydi, kaçar yolu yoktu. Tüm ağırlığını hissedebiliyorum. Elleri belimdeydi. Beni hızla öpmeye devam ediyordu. Onu durdurmaya çalışmama rağmen başını yere eğdi ve ufak dilini dudaklarımdan içeriye yolladı. Nefes almam için dudaklarımdan ayrıldığında boynuma yöneldi. Islak dudakları köprücük kemiğimde hissedebiliyordum. Elimde olmadan başımı geriye atarak inledim. Ne yapıyordum ben? Bunu istiyor muyum? Bu şapşal devin altında inlemek istiyor muyum? Vücudum beynimden hızlı cevap vermişti. Ben daha farkına varmadan ellerim Chanyeol’ün saçlarına girdi ve onu kendime kenetledi. Yeol karşılık verdiğimi anladığında gömleğimin düğmelerini açmaya başladı. Ben de onunkilere saldırmıştım. Delikler büyük olduğu için kolayca açılmış ve içinde ki açık buğday teni ortaya çıkarmıştı. Tene bakarak yutkundum. O kadar kusursuzdu ki üzerinde izler bırakmak istiyordum. Aitlik izleri… parmaklarımı yavaşça göğsünde gezdirdim. Yeol benim gömleğimi çoktan açmıştı ve pantolonumla uğraşıyordu. Başımı ileriye uzatarak boynuna ufak bir öpücük bıraktım. Titremişti. Onun üzerinde bıraktığım etki hoşuma gidiyordu. Üşüdüğünü hissettiğimde altımda artık bir şey olmadığını fark ettim. Chanyeol kafasını öne eğerek penisime baktı ve gülümsedi. Tekrar dudaklarıma yapıştığında tek eli penisimde geziniyordu. Vücudumda zevk dalgaları dolaştığını hissediyordum. Islak dudakları öpmeye devam ederken kollarımı Yeol’ün boynuna sardım. Çok telaşlı hareket ediyordu. Bacaklarımı ayırdı ve pantolonundan çıkarttığı penisini deliğime dayadı. Derin nefesler almaya başladım. Zor olacağını biliyordum. Acı vereceğini. Chanyeol yavaşça fısıldadı.

“Beni kışkırtmanın bedelini ödemelisin Baek…sakinleş..ve tadını çıkar.”

Penisini sertçe içime soktu. Arabanın bulunduğu sokağın sakinleri çığlığımla ayaklanmış olmalıydı. Gözlerim yaşarıyordu. Penisin başı içimdeydi. Kalın olduğunu hissedebiliyordum. Chanyeol yavaşça boynumu öpmeye başladı. Elimde olmadan onu itmeye çalışıyordum. Acı dayanılmazdı. Penisini içime sokmaya devam etti. Deliğim sızlıyordu. Son bir hamleyle tamamen içime girdiğinde gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Hala çığlık atıyordum. 

“HAYVANIN. TEKİSİN. PARK. CHAN. YEOL.”

Chanyeol kahkaha attı. Deliğimdeki sızı kendini daha az hatırlatmaya başlıyordu. Çığlıklarımın azaldığını anladığında ellerini belime koydu ve bacaklarımı omuzlarına aldı. Ellerimi aşağıya indirerek Chanyeol’ün gömleğinin içinden sırtına koydum. Onu tırmıklamak istediğimde lazım olacaktı. Başımı boynuna gömdüm. Derin bir nefes bıraktım. Yeol penisini tamamen içimden çıkardı ve tekrar sokarak git-gel yapmaya başladı. İlk başladığında deliğim çok dar olduğu için yavaştı. Ancak delik alışmaya başladıkça ve genişledikçe Chanyeol de hızlandı ve içime sert vuruşlar yapmaya başladı. Nasıl olduğunu tarif edemezdim. Ölümüne acı çekiyordum ancak…bunu umursamayacak kadar zevk vericiydi. Dudaklarımı ısırarak zevk çığlıkları atmaya başladım. Tırnaklarım Yeol’ün sırtına geçmişti. Ancak planladığım gibi intikam için değildi. Gözlerimi aralayarak Chanyeol’ün zevkten kasılmış yüzüne baktım. Alnı kırışmış ve terlemişti. Gözleri kapalıydı. Dişlerini sıkmıştı. Az önce onu öldürmeye dair yaptığım planları hatırladığımda gülesim geldi..ama sadece geldi. O kadar. Bunu yapamayacak durumdaydım. Dakikalar sonra içimdeki kalınlığın kasılmaya başladığını hissettim. Yeol penisini tamamen içimden çıkartarak son kez ittirdi ve titreyerek boşalmaya başladı. İçimde ki menileri hissediyordum. Tamamen boşaldıktan sonra yorgunlukla başını omzuma gömdü. Derin nefesler alıyordu. Penisimin zonkladığını hissettim. Beklediği ilgiyi görmediği için küsmüş gibiydi. Elimi Yeol’ün saçlarına daldırarak yavaşça okşadım. Tüm ağırlığı yeniden üzerimdeydi, nefesimi kesmiş bile olsa bu…hoşuma gitmişti. Chanyeol başını bana doğru çevirerek burnunu boynuma sürttü ve dudaklarını boynumda gezdirdi. 

“Artık sana karışabileceğimi anlamış olmalısın sevgilim. Sen. Bana aitsin. Ve ben. Bana ait olan şeyleri başkalarıyla paylaşmaktan nefret ederim. Bir daha. Beni bu kadar sinirlendirme.”

Başımı eğerek hayatımda aldığım en mükemmel kokuya sahip olan siyah saçlara ufak öpücükler bıraktım.

“Seni seviyorum Yeol. Hayır…sana…aşığım.”

Chanyeol sevinçle kıkırdamaya başladı. Bu Chanyeol’e onu ilk kez sevdiğimi söyleyişimdi. Ancak… son olmayacaktı. Hatta..bunu ona sonsuza dek söyleyebilirdim.

The DevilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin